Eğilip bükülmeden ve en nemrut
gölgeyi bile selamlarken…
Akasya ağaçlarının gürültülü yaprak
dökümü
Hele ki sözcükler avuntum
Belki de elem gibi içimden taşan
Bir hümayunun gölgesinde
Hafif meşrep mi sahi sancılar?
Kanayan iklim gibi tetikte
Aşk gibi yarım illa ki beklemede.
Ve eklem yerleri acıların
Sahi, kaç nüsha çoğaltacağım, hafız?
Hem sen bilmezsin de öncemde saklı
neferimi.
Öncemsiz geldim huzura
Yarınlara da atıp tuttum aşk uğruna.
Her tüfek sesi
Her hulasa yalnızlıkta
Geçirdim başıma miğferimi
Çünkü ben bir askerim
Sözcükler ve yalnızlığım illa ki emir
erim
Bu yüzden gelemiyorum artık emir
kiplerine
Sadece Rabbim, ol, dedi mi:
Başım gözüm üstüne
Hep yalnızlığımı bölüştüm de ölümle.
Bir bakraç ya da sayaç
Sahi hangi nesneye denk düşüyor siluetim?
Şiir olmayı yasakladım kendime
Mahzun bir gülüşle salınırken
ahvalimle
Mağdurlar kampından kaçtı bu şiir
Sevdalı bir semazen gülümserken kayıp
mevsime.
Her aynada kırık
Her vedada titrek
Her semada saklı bir izlek elbet
Gaipten gelen coşkuyla satırlara
tünemek.
Tükendiğime binaen
Türettiğim sözcüklerle dertleştiğim
En elzem.
Yansımasıydı o ışıldağın
Oysaki deniz mahsulüydü içinde
devindiğim deryam
Tek lüksüm öbek öbek
Saltanat bildiğim hayatı da yatırdım
bir kez
En derinde saklı meali ile
Tükenişin öyküsüdür bulutlarda
gezinen ay ışığı
Bir karede bile yoksa dünyanın da
malında
Olmadı asla gözüm.
Ben ki rüya âleminde gidip gelen
Ben ki tereddütsüz severek
kötülükleri yok eden
Beylik bir söylem değil de asla
içimden geçen
Varıp varacağıma delalet de bunca
gizem
Elbet izin çıkarsa evrenden
Solmamaya ant içtim, hafız.
Tünediğim hayallerde
Dokunaklı bir telaffuzdur da
şiirlerim
Sevgiyi ibre bilen bir güneş
Hala nasıl saklı tutuyorsam içimde
ezelden.