Ormancılığın değişik branşlarında görev yaptığımdan dolayı Kazdağı’nın neredeyse her
tarafını iyi bilirim. Kazdağı tarihte İda Dağı diye geçer. Pek çok efsaneye ev
sahipliği yapmıştır. Kazdağı’nın bazı yerlerinde yan kol halinde dağlar
uzandığı için toplum dilinde yöresel olarak Kaz Dağları olarak da geçer. İşte bu dağın orta silsilesinde “Kazdağı
göknarı”-Köknar- ormanı vardır. Saf ve karışık olarak bulunur. Dünya ormancılık
literatüründe, “değişik göknar” türü olarak geçer. Latince adı da “Abies
egui-trojani” dir. Görünümü güzel, narin ağaçtır. Kerestesi değerlidir. Endemiktir.
Yani, Sadece Kazdağı’nda bulunan bir göknar türüdür. İşte göknar ormanın
belirli bir bölümdeki genç-yaşlı ağaçların bazıları, yetmişli yılların sonuna
doğru kuruyor. Ağaçlar, ya böcek istilasına uğrayarak kurur, ya da yüksek ısılı
örtü ve gövde yangınlarından. Tepe yangınlarında ise, hayatı tamamen o zaman
sona erer. Ormanda böcek istilası yok. Yangın da olmadı. O halde bu ağaçlar
niye kurudu? Mutlaka bir sebebi olmalı. Kimyasal araştırmalar sonucu kuruyan
ağaçların zehirlendikleri tespit ediliyor. Zehirli bakır buharıyla. Sorgulama
sonucu, bu tür bakır buharı salabilecek fabrikanın Almanya’da olduğu tespit
ediliyor. Kimyasal sonuçlar örtüşüyor. O fabrikadan yayılan zehir bakır buharı,
bulutlarla Kazdağı’na geliyor ve yağmurla birlikte göknar ormanına iniyor ve
zehrini döküyor.
Bu olayı niye mi
aktardım? Kimleri, yabancıların sözüne itibar ediyor. Altın madeni çıkaranların
dernek başkanı, siyanürün neredeyse tamamının zararsız olacağını ifade etmiş.
Siyanürün uçuculuk özelliğinin de bulunduğunu belirten bu konunun erbabı
kişiler ise, şimdilik kullanılacak yirmi bin ton siyanürün, dört beş bin
tonunun buharlaşacağını ileri sürüyorlar. Bu zehir bulutları yarın, ağaçları
kurutacak. Meyvelere ve sebzelere intikal edecek. Ayrıca, siyanürle ayrışan
bakır gibi başka madenlerin minarelleri de su yoluyla ağaçlara, meyve ve
sebzelere ulaşacak. Bana bir şey olmaz diyenler! Siyanürle altın madeni çıkarılmasına engel olmadığınız takdirde; bırakın orman ağaçlarının
kurumasını, kendiniz solacaksınız! Zeytin yiyecek misiniz? Yiyeceksiniz.
Siyanürü de alacaksınız. Marka olmuş Çanakkale domatesini yiyecek misiniz? Mutlaka sofranıza konacak. Siyanürü de
yutacaksınız. Ezine peynirinden de, Bayramiç elmasından mutlaka bu zehri tadacaksınız. Çok uzakta bile olsanız, Kaz Dağlarından yayılan zehir
size de ulaşacak. Tıpkı, Almanya'daki zehirli dumanların Kazdağ göknarına ulaştığı gibi...Siz, bana bir olmaz deseniz bile o siyanür size dokunacak. Hem de ölümcül olarak. Bütün bu olasılıkları bir tarafa bırakıp, sırf siyasi görüş nedeniyle ses etmeyin ama, mücadele verenleri "Gezi Tayfası" görmeyin.
Unutmayın ki, Bir zamanlar, Çernobil olayında, “bize bi şe olmaz” diyenler kanserle boğuşuyorlar.
Neymiş, madenler
çıkarıldıktan sonra o sahalar yeniden eski halinde dönüştürülecekmiş. Meslek hayatımda o yalanları çok gördüm. En yakın örneği Balıkesir Bigadiç’te. Boraks madeni işletmesiyle
çıkarılan maden karışımı taş-toprak yığınlarında ot bile bitmiyor. İstanbul
Havaalanı’nın bulunduğu yer, açık kömür
işletme sahasıydı. Her taraf gölcükle doluydu. Artvin Murgul’da taşlar bile
çatlamış bakırın yaydığı, insanın genzini yakan gazdan.
Edinilen bilgiye göre
altın madenine verilen ruhsat sahası 1997 hektarmış. Bunun 618 hektarına Çed raporu
verilmiş. Yeşil örtünün temizlendiği saha 230 hektar civarındaymış. Maden
çıkarılsın. Ama, çevreye zarar verilmesin. Çevre derken, her türlü canlı cansız
ortam demek istiyorum. İnsanlar doğru bilgilendirilsin. Yıllarca hizmet verip
mensubu bulunduğum OGM.lüğü, kesilen ağaç sayısını, on üç bin küsur diyor. El
insaf yahu. Verilen sayı nedir biliyor musunuz?
Tomruk olacak ve dikili ağaç zabıtnamesine geçen ağaçlardır. Ne yazık
ki, çapı yirmi santimin altındaki ağaçlar ağaçtan sayılmamış. Ayrıca, yıllarca
bu işlere teknik uygulamalarıyla emek vermiş bir kişi olarak ve sahaya bitişik
ormanların kapalılığını göz önünde tutarak iddia ediyorum. Temizlenen sahadan
kesilen ağaç sayısı, beş yüz binden aşağı değildir. Meşe sürgünlerinden oluşan
ağaçlar bir yana, bir hektara dikilen karacam ve kızılçam fidanlarının ortalamasını
–kuruyanı v.s düşülünce- 2200 kabul edersek, 2200x230=506000 ağaç kesilmiş
görünmektedir. Maden çıkarmak için
elbette ağaç kesilir. Ama, devletin de toplumu doğru bilgilendirmesi gerekir.
Ormanın elden çıkarılması sadece ağaçların kesilmesine yönelik değildir. Orman, ekolojik bir ortamdır. Ağacıyla, toprağıyla, içinde barındırdığı canlılarla, havasıyla, suyuyla bir bütündür. Orman örtüsü kaldırılan saha, ayrıca canlıların yaşamasına olanak sağlayan oksijen fabrikasıdır. Barınaktır. Bir insan bir günde, bir kilogram dolayında oksijen tüketiyor. Bir kilometrekarelik bir orman, günde üç ton oksijen üretiyor. Maden için temizlenen ormandaki oksijen üretim kaybı, 230x3=690 ton. Bu da, 690000 insanın bir günlük oksijen gıdası demek.
Her bir meseleye, ben
yaptım oldu gözüyle bakmak gerekir. Yapılması gereken işin, ne getirdiği ve ne
götürdüğüne iyice hesaplamak gerek.
Geçmişten ders almak gerek. Kırk kere düşünmek gerek. Bu mesele, başka yerlere
çekilecek bir olay değil. Hele, Edebiyatevi’nde alaya alınacak bir konu değil.
Cengin Han demiş ki:
“Tanrı yalvarsa bile, bir avuç dahi olsa toprağını verme.”
Veysel Başer