Ben
bir Anadolu Türküyüm. Büyüdüğüm çevrede
Türklerdeki değerler bütünü neyse,
Türkiye’nin değişik yörelerinde görev yaparken gördüğüm Türklerde de
aynıydı. Son senelerde, aşağıda belirten öz değerlerde bazı yozlaşmaların olduğu da bir gerçek. Bunda, ümmetçilik anlayışının egemenlik
kurmak istemesi, çıkarcılık, ayrıştırma,
Osmanlıcılık gibi unsurların etkisi var.
Türklüğün
öz değerleri.
Milletine
bağlı, vatanseverdir. Vatanı ve milleti
için canını vermekten çekinmez. Uzuv kaybedildiğinde, can verildiğinde “Vatan sağ olsun” der. “Allah, devletimize
zeval vermesin,” dileğinde bulunur.
Kendine
özgü, sade bir Müslümanlığı vardır.
Geçmişten
gelen geleneklerine bağlıdır.
Tevekkül
sahibidir. Yani, verilen bir görevi elinden
geldiği ölçüde yapıp gerisini Allah’a bırakır.
Emanete
hıyanetlik etmez. Emaneti, en büyük kutsalı bilir.
Aile
bağına değer verir. Namusuna düşkündür.
Sakin
görünüşlü, güler yüzlü ve serin kanlıdır. Şaka ve latifeden hoşlanır. Duygularını
belli etmez. Geç kızar. Kızdığında da gözü
kara oluverir. Fazla kin gütme huyu olmadığı için çabuk barışır.
Merhametlidir. Misafirperverdir.
Gerçekçidir. Övünmeyi sevmez. Hak edenleri övmesini bilir.
Yardımsever
ve fedakar ve vefakardır.
Peki, Türklüğün beğenilmeyen uygulamaları yok
mudur? Elbette vardır. Türklüğe hakaret
etmeden, aşağılamaya kalkmadan herkes Türklerdeki olumsuzlukları yazabilir. Geçmişten gelen hınçları nedeniyle batılı
birçok kişi, Türklere hakaret edip, aslı astarı olmayan olaylarla suçlarken
Türkleri çok iyi tanıyan bazı batılılardan da övgüler sunmakta. Türkiye’de, ne oldukları bilinmeyen ama bir
yerlere hizmet eden kimi kişilerin ısrarla Türklere yönelik saldırıları Türk
sabrını zorlamakta. Özellikle Atatürk’e
ve yakın tarihimize saldırılar giderek
artıyor. Tarihi ve sosyolojik bilgilerden
yoksun olduklarını yazılarında ve sözlerinde belli eden bu herifler, siyasi
ortamdan yüz bularak ve bir bakıma bulundukları yeri kendi sinsi çıkarları için
kullanıyorlar.
Böyle
bir olguya, bir ay uzak kaldığım sitemizde de rastladım. Türklüğe nasıl hakaret edildiğini ve tarihimizle
nasıl oynandığı daha iyi bilinsin diye bu yazıyı yazmayı gerekli gördüm.
Sitede
yazı yazan bu kalem, Türkleri ve özellikle yakın dönem Türk tarihini, kaynak
aldatmacılığı yaparak ve aklından zoru olan Rıza Nur gibi adamların sözlerini sözde gerçek sayarak asıl tarihi
gerçekleri saptırmak istemiş. Zırvalamalarla Türklüğe ve Türk tarihine hakaret
edilmiştir. Bu şahsın yazdığı yazı, öncelikle site kurallarının 7. Maddesine de
uygun değildir. Hakaret ve aşağılama içermektedir. Ayrıca, bu içerikteki bir yazının editör
tarafından tebrik edilmesi de doğru değil.
Söz
konusu yazıdan bazı pasajlar. (Eğrisi adı altında parantez içinde. Bir yerdeki
çizgiler arası açıklama dışında noktasına bile dokunulmadı.)
Eğrisi:
(Anadolu’ya gelip yerleşen Türklerin hepsi etnik olarak Türk, Türkçe ve
Şamanizm kültürüne dayanmakta idi. Böyle bir temel kültürel gerçeklik
içerisinden gelip, daha sonra gönüllü olarak 900 yıl boyunca Arap İslam
kültürünü yaşatan bir topluluğun, Türk olduğunu söylemek ancak asılsız
hikâyelerle mümkündür.)
Doğrusu: Anadolu Türkü, hiçbir zaman Araplaşmamıştır. Orta Asya’dan nasıl geldilerse, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde de öyle kalmışlar. Dilleri, gelenek ve görenekleri dün neyse bugün de aynıdır. İslam dinini salt Arap kültürü diye ele almak bu dine yapılan en büyük hakarettir. Aynı imparatorluk ya da devlet içinde olan toplumlar arasında kültür alışverişi olması gayet doğaldır. Bunu saptıranlarda mutlaka kötü bir niyet vardır.
Eğrisi: ( Tarih derslerinden de bilindiği gibi, Osmanlıyı hiç ilgilendirmediği halde 1914 yılında Almanların yanında yer alıp, Birinci Dünya Savaşı’na katılması, Almanlarla birlikte Osmanlı’nın da sonunu getirmiştir. Bu aşamada yaşanan savaş ve olaylara bakıldığında, herhangi bir zafer ve kurtuluştan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü hem Almanlar hem de Osmanlı yenik ve mağlup olmuşlardır.) (İşte Müslüman Türklerin yalana dayanan Çanakkale ve diğer hikâyeleri kısaca bunlardan ibarettir.) (Çanakkale`de yerle bir olan ve dağılmış Osmanlı`nın yaptığı savaş mı kahramanlıktır?
Doğrusu: Bu savaş, Almanların sonu olmamıştır.
Osmanlıyı sona doğru itelemiştir. Osmanlının
savaşa girmesine, birazdan açıklanacak tarihi saptırmaları yapanların aklı
ermez. 1.Dünya Savaş’ı boyunca hiçbir kurtuluş ve zafer yokmuş.Van, Bitlis ve Muş, bunların akıl hocalarına göre
evliyalar tarafından kurtarılmıştır. “Çanakkale’de yerle bir olan” dediği Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının
komutasındaki Çanakkale kahramanları tarafından
bu şehirlerin kurtarıldığını bilmezler.
Bilseler bile mutlaka saptırırlar.
Bunlara göre Çanakkale’de zafer kazanılmamıştır. Türk
askerleri tüfek çatmış, yan gelip yatmış. İlahi bir bulut gelip, İngiliz
askerlerini alıp götürmüş.
Evliyalar, yağmur yağdırıp sel yaptırarak siperlerdeki düşman askerlerini boğdurmuşlar. Bizim siperlere yağmurun esintisi gelmiş. Boğaz komutanın rüyasına girip, mayın döşetmişler. Askerlerini cepheye koşturan 19.tümen komutanı Mustafa Kemal’in, Anzakları ilk karşılayan 27. Alay komutanı Şefik beyin ve diğer kahraman subayların hiç katkısı olmamış…
Türklere olduğu gibi tarihe de düşman bunlar. Bari Türklerin
yazdığı tarihe inanmıyorsunuz, yabancı tarihçilerin yazdıklarına inanın. Orada
göreceksiniz ki, aklı erenler için Çanakkale Savaşı, yere göğe sığdırılamayacak
kadar büyük bir Türk zaferidir…
Eğrisi: (Ve bu görev-ordu müfettişliği demek istiyor- Mustafa Kemal`e verilmeden önce, Birinci Dünya Savaşı`nın bittiğini onaylayan 1918 Montros Ateşkes Antlaşması’nın sonuna denk getirilmesi, Anadolu başta olmak üzere dünya savaşının bittiğini gösteren en büyük belge niteliğindedir.)
Doğrusu: 30 Ekim 1918 tarihli Mondros
mütarekesi, Osmanlı ile İtilaf devletleri arasında yapılan ateşkes
antlaşmasıdır. Mustafa Kemal Paşa’ya verilen ordu müfettişliği görevi ise, 30
Nisan 1919 da verilmiştir. Ayrıca 1.Dünya Savaşı 11 Kasım 1918 tarihinde sona
ermiştir. Tarih, hata affetmez.
Eğrisi:
(Montros Ateşkes Antlaşması ile birlikte, Anadolu`da daha önceden var olan
yabancı devlet orduları tamamen çekilmişlerdi. Uluslararası bu Antlaşmaya
uymayan sadece Yunanlılar olmuştur. Böylece Yunanlılar ile Türkler arasında yeniden
bir çatışma başlamış oldu.)
Doğrusu: Anadolu yabancı ordular varmış.
Bunlarla Mondros ateşkes antlaşması yapılmış. Yabancı ordulardan bir tek
Yunanlılar gitmemiş. Bundan daha büyük bir zırvalık olur mu? Yunanlılar, 15
Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e çıktı. Yazılana bakılırsa, Anadolu’da Yunanlılarla
savaşıyormuşuz meğer. Allah akıl fikir vere. Başka ne denilir ki?..
Eğrisi:
(Türkler tarafından Yunanlılara karşı savaşan güçler ise, ne Mustafa Kemal’e bağlı
askerlerdi ne de başkası. Bu mücadeleyi sürdüren tek kişi Çerkez Ethem
liderliğindeki milis güçlerdir. Çerkez Ethem`e diğer bazı halktan gruplarında
destek vermesiyle, Yunanlılar geri adım atmak zorunda kalmışlardır.)
Doğrusu: İlk başlarda Çerkez Ethem’in
başarılı mücadeleleri olmuştur. Bunu inkar eden yok. Geri adım attı denilen
Yunanlılar neredeyse Ankara’ya yaklaşıyordu. Tarihi olaylar bu kadar
saptırılmaz. Böyle yazanlara göre, İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya ve
Başkomutanlık Meydan savaşları da olmamış. Kurtuluş savaşı da yoktur. Çiğil
Tepe’yi belirttiği saatte Yunan’dan temizleyemediği için intihar eden 57. Tümen
komutanı Albay Reşat’ı da bilmezden gelir bunlar. Konya’daki hastanede verem
hastası olarak yatarken firar edip birliğine katılan şu an adı verilen
demiryolu istasyonunda şehit olan süvari subayı Yıldırım Kemal’i de yok sayar
bunlar. Onlara göre şehit sancaktarın bir koluyla sancağını dimdik tuttuğu da
uydurmadır. Başlarında ordu komutanı Trikopis’in de bulunduğu on beş bin
kişilik Yunan Ordusu bizim diyardan kaçmamış. Köylerimizi de ahırlardaki
hayvanlarla birlikte yakmamışlar. Çeteler, bir gün misafir ettikleri için Uşak
tarafına geç ulaşmışlar. Esir edilmek şöyle dursun, törenle Mustafa Kemal
Paşa’nın huzuruna çıkarılmışlar.(!) Tarihi işte böylesine çarpıtanlara,
inanmaları için savaş alanlarda ot yolduracaksın. Savaşlara ait mutlaka bir kanıt
bulurlar…
Eğrisi: (Ve Mustafa Kemal Atatürk uluslararası bu garantiyi –Lozan Barış Antlaşmasını kastediyor- aldıktan sonra, “Düzenli Ordu” kurma bahanesi ile Çerkez Ethem`in başarını baltalamak için çeşitli oyunlara başvurmuştur. Bu oyunu anlayan Çerkez Ethem kaçarak yabancılara sığınmıştır. Mustafa Kemal, Çerkez Ethem’i yakalayabilseydi idam edecekti. Şimdi sormak lazım; Çanakkale`de yerle bir olan ve dağılmış Osmanlı`nın yaptığı savaş mı kahramanlıktır? Yoksa Çerkez Ethem`in Yunanlılara karşı verdiği mücadele mi?
Ya da
Mustafa Kemal Atatürk`ün Amasya, Sivas, Erzurum Kongrelerinde toplanan
delegelere ve halka doğrudan, Amerikan Mandacılığını kabul etmeliyiz demesi
mi kurtuluş destanıdır?
Dünyanın
hiçbir devleti kendi toplumunu bu kadar yalana dayanan boş ve hileli
hikâyelerle aldattığı, tarihte görülmüş değildir. Bu özellik yalnızca Müslüman
Türklere has olan bir durumdur.)
Doğrusu: Ancak art niyetli insanlar böyle yalan yanlış
ifadelerde bulunur. Tarihten bihaber bunlar. Lozan 24 Temmuz 1923 tarihinde
imzalandı. Çerkez Ethem’in isyanı Ocak 1921 de başlıyor. Bu ayın ortalarında
Akhisar taraflarında Yunanlılara sığınıyor. Lozan’la bu olay arasında tam iki buçuk
yıl var. Tarihi yazı yazan birisi, bir yanlışlık
olmasın diye internete bakar. Kötü niyet olunca ya bakılmaz ya da bakarkör
olunur. Çanakkale Savaşı’nı kahramanlık görmeyen ve emperyalizmle mücadele eden
Mustafa Kemal Paşa’ya mandacı diyen bir zihniyetten başka türlüsü beklenmez
zaten.
Her şeyimiz yalan dolanmış. Bu sadece
Müslüman Türklere hasmış.(!)
Böyle
bir hakarete gel de duyarsız kal…
Türkleri
suçlayanlarda şuna tanık oldum.
Hiçbirinde Türklük özelliği yoktu…
Veysel Başer