Atatürk’e ve Cumhuriyetin kazanımlarına dil uzatılmayan gün yok gibi. Görsel ve yazılı basında bu böyle iken sanal ortamda da alabildiğine bir kötüleme almış başını gidiyor.
Son zamanlardaki bir kötülemeye
yönelik kampanya da şu. Atatürk; O’na yoz bakanların
diliyle Mustafa Kemal, Kur’an’ı Kerim’i Türkçe okutmak istemiş. Dolmabahçe ve
Çankaya’daki malum sofralarda (İçkili sofralar demek istiyorlar) hafızlara
zorlan Kuran’ın Türkçesi okutturulmuş. Bu malum gecelerde dine aykırı öyle konuşmalar yapılıyormuş
ki, (Kuran, Allah’ın vahiyi değildir. Serbest vezinli şiir niteliğinde
Muhammed’in sözleridir. İslam’a da bir Lüther gerekir gibi.) çağrılan
hafızların vicdanları sızlıyormuş. Keramete eren bazı hafızlar sayesinde Kuran,
bu sarhoşlardan kendini korurmuş(!)
Tamamen iftira ve saptırmaya yönelik, safsata ve hurafelere dayalı bu tür suçlamalar kervanına ne yazık ki, “Sen de mi Brütüs?” denilebilecek kişiler de katılıyor. Onlara verilecek en güzel cevap şu özdeyiştir.
“Dinime küfredenler bari Müslüman olsalar.”
Atatürk ve arkadaşları Kuran için; “Allah’ın vahiyi değildir.
Peygamberin sözleridir,” diyecekler, yani inanmayacaklar sonra da inanmadıkları
Kuran için bir Lüther isteyecekler. Yetmedi, inanmadıkları Kuran’ın anlaşılması
için Türkçe okunma çalışmaları yapılacak. Yine yetmedi, Atatürk; inanmadığı bir
din için din eğitimi veren okullar açtıracak ve Diyanet İşleri Başkanlığı
kuracak. Parasını cebinden vererek Kuran’ın Türkçe meal-tefsiriyle peygamberimizin
hayatının anlatıldığı bir kitabı tercüme ettirecek…Buhari’nin sağlam
hadislerini Türkçeye çevirtecek…
İnsanlar, dinle daha kolay kontrol altında tutulurlar. Mezhepler, tarikatlar ve cemaatler bunun en belirgin örnekleridir. Atatürk bunu bilmiyor muydu? Alâsını biliyordu. O yolu tercih etmiş olsaydı bugün Türkiye nasıl olurdu?..Düşünmek bile kabus derecesinde…
Kuran’ın aynen Arapça olduğu gibi Türkçe okunmasını bırakın, mealinin okunması bile haramdır diyen sözde din adamları olmuştur ve hâlâ yığınla bulunmakta.
“Ey Resül, Rabbin tarafından sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Rabbinin elçiliğini yapmamış sayılırsın.” 5/67
Allah’ın emrettiği tebliğin aracı dildir..
“Apaçık anlatabilmesi için her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik.”14/4
Bu ayetten anlaşıldığına göre her kavme-millete- o kavmin dilini konuşan peygamber gelmiş.
“Biz bu Kuran’ı yabancı bir dille koyaydık, ayetleri açıklanmamalı değil mi? Bir Arap’a yabancı bir dille söylenir mi diyeceklerdi.” 41/44
Peygamberimiz Arap kavminden olduğu için Kuran’ın dili Arapçadır. Allah’ın dili Arapça değildir.
Arapça bilmeyen Müslüman bir ulusun, dininin asıl kaynağı olan Kuran’ı kendi
diliyle öğrenmesinden doğal ne olabilir ki? Kuran da bunu çok sayıdaki ayetiyle
açık seçik belirtiyor zaten.Ne yazık ki görünen manzara hiç de öyle değil. Bunda da Kuran’ı, Arapça
dışında okumak günahtır, haramdır telkini etkili olmaktadır. Bir de, toplum
olarak okumaya yatkın olmayışımızın rolü de var.
Kuran’ın anlamı “Okumaktır.” İlk ayeti de “Oku” dur. Bir insan okuduğunu nasıl ifade eder? Okuduklarının anlamını söyleyerek. Şu soruyu kendinize ve çevrenize sorun. Vereceğiniz yanıt, yüzde kaç olabilir? Ben; kendime göre biraz torpilli olarak yüzde belirledim. Sorum şu.
%99.5i Müslüman olan ülkemiz insanının yüzde kaçı Kuran mealini tam olarak okumuştur?
Belirlediğim orana
şuradan vardım. Bundan on iki yıl önce bir çalışmam nedeniyle araştırma yaptım. Çoğu, Bursa ve İstanbul’dan
olmak üzere, Türkiye’nin yedi-sekiz ilinde, bazı ilçe ve beldelerinde birebir üç
yüze yakın kişiye bir soru sordum. Bunların %70 i üniversite mezunu idi. Neredeyse
her meslek grubundan vardı. Profesör, hakim ve büyükşehir
belediye başkan yardımcısı bile vardı. Çoğunluk erkekti. Araştırma sorusunda üç
ayak bulunuyordu. Sosyal, hukuki ve dini. Sadece, iki kişi Kuran açısından
doğru cevap verebildi. İşte bu araştırmama
dayanarak, kutsal kitabı Kur’an’ı Kerim’i okumayan Müslüman bir milletiz dersem
sanırım yanlış söylemiş olmam.
“Kuran’a el basarım” diye yemin verecek kadar Kuran’a sadık ve yakınız. Ancak Ramazan ayında anacak kadar uzağız O’ndan. Her ibadetimizde, her sıkıntımızda, her darda kalışımızda dilimizden düşürmediğimiz “Fatiha” suresinin anlamını bilmeyecek kadar yabancıyız Kuran’a…Yüreğimizde duyup, başımızın üstünde tuttuğumuz Kuran, ne yazık ki dini öğüt (vaaz) ve sohbetlerde bırakın peygamberimizin gölgesinde kalmasını, doğruluğu belirsiz hadislerin bile çok gerisinde kalıyor…Okumasak da çok biliyoruz Kuran’ı. Havva, Azrail ve İsrafil adları ve Sırat köprüsü Kuran’da yazmaz dediğinizde…Hele bir de; “içki haramdır” diye bir ifade geçmez deyiverdiğinizde, okumadığı halde Kuran’ı çok iyi bilenler(!) sizi anında inkarcı-kafir ilan ediverirler. Ve; İslam dininin anayasası Kuran, ne gariptir ki, İslam’ın şartı değil…Namaz, Oruç, Haç, Zekat var, bunlar Kuran’ı ifade ediyor diyenler olabilir. Kuran, sadece bu farzlara mı münhasır?
Sizce tuhaf bir çelişki değil mi bu durum?..
Benim oranım: %1
Veysel Başer