Hatırımda kalan en ilginç konuşma, hac dönüşü Cidde havalimanında bizim hacılardan biri ile havaalanı görevlisi arasındaki diyalogdur. Yıllar önce, hac vazifemizi yapmış, memlekete dönüyorduk. Cidde havaalanından İstanbul’a uçacaktık ama uçuşa daha çok vardı. Bizim hacının Suudi Arabistan havaalanı görevlisi (askeriyle) muhabbeti dikkatimi çekmişti. Bildiğim, hacı Arapça bilmezdi. Acaba asker Türkçe mi biliyor/konuşuyor diye kulak kabarttım ama o da Arapça konuşuyordu.
Muhabbet o kadar
koyulaştı ki, asker gidip bizim hacı efendiye çay bile getirdi. Çaylar
yudumlanırken, tatlı tatlı konuştular. Arapça neler dendi bilemem ama aklımda
kaldığı kadarıyla hacı efendi askerin: rütbesini, ne zaman emekli olacağını ve emekliliğinde
neler yapacağını filan soruyordu. Gerçi, üç beş cümle kurmaktan aciz Arapça
bilen başka bir hacı efendi biraz tercümanlık yapmaya çalışmıştı ama tercümana
gerek kalmadığını görünce gitmişti. Bizim hacı ile Arap asker sadece konuştular
ama rahatlıkla an-la-şa-ma-dıklarını iddia edebilirim. Anlaşmak için ille de
konuşmak gerek ama her konuşma sonucu da anlaşılacağı anlamına gelmez, misalde
görüldüğü gibi. Bizim hacı efendi ile Arap askeri isteğe rağmen (yeterince)
anlaşamadılar.
Aslında, yukarıdaki
misalden daha çarpık konuşmalara gündelik şahit olabiliyoruz. Aynı lisanı konuşup anlaşamayan nice insanlar
var. Ortak bir lisanın konuşulmaması yanı sıra anlaşmaya başka engellerde
bulunmaktadır. Yazımın devamında anlaşmayı engelleyen sebeplere dikkat çekmek
istiyorum çünkü dünyanın her tarafında aynı lisanda saatlerce konuşulmasına
rağmen insanlar anlaşmayabilmektedirler. Zaten insanlar anlaşabilselerdi, çoğu
sorun kendiliğinden hallolurdu.
Yukarıda
anlaşabilmek için mutlaka konuşulması gerektiğini savunmuştum. En az konuşma
kadar dinlemekte önemlidir ve günümüzde anlaşmaya en büyük engel konuşurken
muhatabı dinlememektir.
Muhatabın dinlenilmediğine
en çok tartışma programlarında şahit olabilirsiniz, konuşmacıların bazıları
sadece kendi anlatacaklarına odaklanırlar. Konuşma esnasında muhataba kolay
kolay söz hakkı vermezler. Muhatap çetin bir mücadeleden sonra eğer konuşma
hakkını yakalayabilmişse, karşındaki sözünü kesmeye yeltenir. Dinlemeye
tahammülü yoktur. Bazen muhatap dinlerken aslında vereceği cevabın hazırlığıyla
meşguldür.
Konuştuğu kişiyi
dinlemeyenlerle toplumun her yerinde karşılaşabiliriz, illa televizyon
ekranlarında bu tipleri aramaya gerek yoktur. Çok konuşan, başkasına söz hakkı
tanımayan, başkasının sözünü kesenler dinlemeden anlaşmaya kalkışan kişilerdir.
Bu tür insanlar belki kendilerini çok iyi ifade ederler, dertlerini çok iyi
anlatabilirler ama muhataplarını anlayabilmeleri mümkün değildir çünkü
dinlemiyorlar ki! Bir ihtimal; dertleri
sadece kendini anlatmak, karşısındakini anlamak değildir.
İnsanların neden
daha çok kendini ifade etmeye meyilli oldukları elbette boşuna değildir.
Birincisi, enaniyet, gurur, kibir gibi manevi hastalıklardır. Kendisini
muhatabından yüksek gören kişiler elbette bencilce davranıp başkalarını
dinlemeye tenezzül etmeyeceklerdir. Bir diğer manevi sorun, aşağılık
kompleksidir. Cahilliğini, aşağılık duygusunu çok ses çıkarmakla ört bas etme teşebbüsüdür.
Başkalarını dinlemeden
konuşma çarpıklığının sebeplerinin başında eğitimin ve medya gelir.
Hollanda’daki eğitimde gözlemlediğim veya tecrübem, bireyin kendisini daha iyi ifade
etmeye çalışmalardır. Öğrencilere daha ilkokuldan itibaren sunum verme yeteneği
kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bireyin kendini daha iyi ifade etmesinde hiç
bir yanlış yoktur ama başkasını anlama kabiliyeti kesinlikle göz ardı
edilmemelidir.
Medyanın etkisine
gelince, az önce dikkat çekmiş olduğum tartışma programlarının yanı sıra çoğu
popülist programlarda kendisini dev aynasında gören zavallılar, kamera
karşısında gerile gerile, kasıla kasıla boş boş saatlerce konuşmakla
kendilerini çok güzel ifade etmeye çalışırlar. Sanki insanlar: bencilce veya ben
merkezli lüzumsuzca konuşmaya özendirilir.
Başkalarını
dinlemeden konuşma çarpıklığı ortadan kaldırılamaz ama sağlıklı bir eğitimle mutlaka
azaltılabilir diye düşünüyorum. Bu
sorunun kesinlikle ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Bir birlerini dinleyip anlayan insanların
çoğaldığı toplumda sorunlar kesinkes azalacaktır.
Abdullah konuksever