Fransa’da yine Efendimize s.a.v. hakaret, yine tepki, yine Batılılardan küstahça tavırlarla karşı karşıyayız. Bu ne ilk ne de son olacak, maalesef. Batılıların bu tür davranışları daha önce siyasi, ekonomik hatta komplo teorilerle izah edildi. Yaşanan olayları şimdiye kadar ele alınmış teoriler dışında bir yorumla ele almak istiyorum.
Batıdaki idareci kesim olan elit tabakaya ait bazı
insanların anlayış olarak günümüzden en az 100 yıl geride yaşadıklarını
düşünüyorum. Macron ve benzeri zavallılar halen Batı’nın aklına gelen her şeyi
yapabileceği, ağzına gelen her şeyi söyleyebileceği zamanda yaşadıklarını
zannediyor olmalılar. Garibanları anlayabilmek için bizim de zaman tünelinden
geçip 100 öncesine gidip adamların ruhiyeti hallerini anlamaya çalışalım.
Batı, özellikle Fransa ile İngiltere, 100 yıl önce Asya
ve Afrika’yı baştanbaşa kolonileştirmişti.
İşgal ettiği toprakların zenginliklerini sömürmekle kalmayıp Asya ve
Afrika insanlarını dinlerinden, dillerinden ve kültürlerinden uzaklaştırmak
için ellerinden geleni arda koymamışlardı. Karşı gelenler ise kurşuna
diziliyordu. Batı, geçmişte çıkarı için aklına gelen her şeyi yaptı. Asya ve
Afrika’dan zaruretten dolayı çekilmek zorunda kalan Batı, arkada fitne ve
fesattan başka bir şey bırakmadı. Mesela bugün Azerbaycan komşusu ile
savaşıyorsa, bunun yegâne sebebi Batılı zihniyetin Kafkasya’ya zamanında yerleştirdiği
Ermeni şerrinden başka bir şey değildir. Ermenilerde Kafkas halkı ama Azerbaycan
topraklarına yani Karabağ’a Ermeni yerleştirmenin, zamanı gelince bunları kışkırtıp
isyan ettirmenin şerden başka izahı olamaz.
Artık günümüze geri dönelim, sömürgecinin istediği gibi
at oynattığı ve nara attığı günler geride kaldı ama: “can çıkar huy çıkmaz!”
diye bir söz vardır. Çok değişik yöntemlerle halen sömürmeye devam etmektedir.
Öylesine sinsice yöntemler gelişmiş ki, insanlar sömürüldüklerinin farkında
bile değillerdir. Çoğu Afrika
ülkelerinin yer altı zenginliklerinin kontrolü de geliri de Batının
elindedir. Mesela Afrika’da bin bir meşakkatle
çıkarılabilen pırlanta veya başka değerli taş Belçika’ya gelinceye kadar
değersizdir. Belçika’da birileri bu taşları hafifçe yontar, mühürler, sertifika
filan verir ve bu taşlar artık paha biçilemeyecek kadar değer kazanır. Aradaki
devasa fark elbette Belçikalılara kalır… Afrika’da çıkan pırlantaların
kaymağını Belçikalılar löpür löpür yerler! Buna günümüzde ne denir bilemem ama
bana göre bu sömürüden başka bir şey değildir!
Gerek Afrika’da gerekse Asya’da, sömürüye dur diyenler çıkabiliyor. Ne zaman
itiraz sesleri yükselse, o ülkelerin başına gelmeyen kalmıyor.
Huylu huyundan vaz geçmez demiştik, sömürgeci halen
istediği gibi nara atmaya da çalışıyor. Halen 100 yıl öncesi gibi aklına ve
ağzına gelen her şeyi söyleyebileceğini zannediyor. Garibim, bilmiyor veya
kabullenmiyor ki dünya artık koca bir köy haline geldi. Şatodaki bir konuşma,
en kısa zamanda dünyanın öbür ucunda bile duyulabiliyor. Garibim, bilmiyor ki
artık insanlar kendilerine yapılan hakareti kabullenmiyor. Garibim, bilmiyor ki
insanlar eskisi gibi kurşuna filan dizilmekten korkmuyor!
Evet, sömürgeci de artık aklına ve ağzına gelen her şeyin
söylenemeyeceğini öğrenecektir çünkü dengeler 100 yıl öncesi gibi değildir.
Artık bir adım atmadan önce başta Çin, daha sonra mesela Hindistan veya
Türkiye’yi de hesaba katmak zorundadır.
Diğer yandan istemese de, mutlaka öğrenecektir çünkü hor ve hakir
gördüğü Asya ve Afrika kökenli milyonlarca insan kendi vatandaşı olmuştur. Her
bir Batılı gibi kendinden emindir ve kendisine de (ırkına, rengine, dinine, kültürüne)
saygı gösterilmesini ister.
Aksi hali defalarca gördük, sokağa çıkıp: ırkçılığın, haksızlığın, terbiyesizliğin, ukalalığının, kibrin, had bilmezliğinin hesabını sorar! Protesto yaparak, araç yakarak, sokak taşlarını sökerek, polise direnerek, çevreye daha başka şekillerde zarar vererek sorar. Umarım, Macron gibi zavallılar insanlara daha saygılı olurlar, kimse de taşkınlık yapmaz.
Abdullah Konuksever