Evet, tutar mısınız sahiden? Ben tuttum. Tutarım da. Nasıl mı? Anlatacağım. Fakat önce fıkra gibi geçen 2020 yılımızın son ayına girdiğimizi hatırlatmak istedim.
Önce hepinizin bildiği şu fıkrayı bir anımsayalım;
Temelin babası vefat etmiş. Cenazeye gelenlerden biri Temel'e sormuş: "Nasıl öldü?"
"30'uncu kattan aşağıya düştü..." "Vah vah desene çok feci ölmüş..." "Yok, yok öyle ölmedi... Tam yere düşecekken manavın tentesine çarpıp tekrar yükseldi..." "Vah Vah! Daha şiddetli çakıldı o zaman!" "Yok! Karşıdaki kasabın tentesinden zıpladı bu kez karşı binanın çatısına..." "Demek çatıya çarpıp öldü." "Yok ya! Çatıdan yuvarlanıp elektrik tellerine gitti." "Deme ya! Çarpıldı mı yani?" "Yok canım teller yaylandı babamı 200 metre yukarı fırlattı." "200 metreden yere çakıldı öyle mi? Yazık..." "Yok ya yine en baştaki bakkalın tentesine...'' "Orda mı öldü?" "Yok, ne gezer? Oradan da yine kasaba..." En sonunda bunalan adam Temel'e bağırarak sormuş: "Nasıl öldü bu adam yahu?" Temel: "Baktık durmuyor... Vurduk!”
2020 yılına hepimiz farklı heyecan, umut ve dualarla girdik ama Mart ayından itibaren hayatımızda değişenleri düşünürsek “Felaket bir yıl” olarak anımsayacağımız acı ve üzüntülerle dolu bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Korona Virüsün ilk günlerinde okulların birden bire tatil edildiğini, akşamları camilerden yükselen “Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Rasulallah! Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah!” diyerek yürekleri yakan selâ sesleriyle dualar edildiğini, dışarı çıkma yasaklarından önce marketlerin endişelerle boşaltıldığını, belki şimdi alıştığımız bu olayların ne kadar farklı ve korkutucu geldiğini düşününce Temel’in babasının yaşadıkları hiç de komik gelmiyor değil mi?
Ardından İzmir’de yaşanan büyük deprem ve tsunami diğer taraftan bitti bitecek derken devam eden ve biteceğine gönülden inandığımız bu virüsle mücadelede artık maskesiz çıkılmayan sokaklarda kimlerin ne acıları var görebiliyor muyuz acaba? Yoksa kendi derdimize mi düştük?
Ölümden niçin korktuğumuzu her gün yeniden sorguladık mı?
İlk günlerde dikkatle takip ettiğimiz hasta sayısı, ölüm sayısı matematiğimizi geliştirdi mi arada şüpheye mi düştük yoksa? Sayıların son günlerde iki yüzün üzerinde olması tedbirlerimizi artırdı mı yoksa halen bana bir şey olmaz fikrinde sabit miyiz?
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ben son aylarda ateş, odun, yangın gibi kelimelerden nefret ettim. Köy evimizde çıkan yangında annemin ikinci derece yanıkla üç ay hastanede kalması ve halen günlük yaşamında zorlanıyor olması ölümün her türlü ensemizde olduğunu yeniden ve yeniden başımıza kaka kaka hatırlattı.
Allah-ü Ekber diyorum.
Yaşamın istisnasız herkese zorlaştığı bir yıl geride kalıyor ama aslında dikkat ederseniz bu süreçte tüm Türkiye birbirini tanıdı. Önce ev halkını tüm özellikleriyle keşfedip, ardından ülkemizde yaşayan herkesle samimi olduk. Sosyal medyadan, haberlerden, toplu taşıma araçlarında hepimizin aynı olduğunu yeniden fark ettik.
Sokakların eskisi kadar dolu olmadığı bu zamanlarda baktığınızı görebiliyorsanız, çığlıkların seslerini duyabiliyorsanız ne mutlu size. Geçenlerde akşam üzeri kaldırımda yürürken, karşımdan gelen orta yaşlı bir bayanın sadece gözlerinden sel gibi akan yaşı görebildim. Maskesi de epeyce ıslanmış görünüyordu. Hiç düşünmedim, gerek de duymadım. Birden tuttum elini. “Niçin ağlıyorsunuz, iyi misiniz?” diye sordum. “Yok bir şey,” dedi, hepimiz aynıyız işte, ama elbette var. Tanımadığı birine anlatacak değil. Şaşkındı, en az benim kadar. Yutkunmaktan konuşamadı, konuşmadı da. Ağlıyordu sadece. Klasik ama son yılımızda ne kadar önemli olduğunu beynimize kazıdığımız o cümleleri söyledim ona “Hiçbir şey için ağlamaya değmez, her şey hallolur, yeter ki sağlık olsun.” Birkaç dakika sonra daha iyi olduğunu görmek ne mutluluk verici.
Ne sormuştuk? Tanımadığınız kişinin Elini Tutar mısınız?
Evet, ben tuttum. Tutarım da. Hem gerçek anlamda hem manevi anlamda birilerinin elinden tutmak lazım. Bu zor zamanlarda derdi olanların elini dokunmadan tutmak, paylaşmak, yardımcı olmak gerek. Evine ekmek götüremeyenleri bulabilmek, az çok imkân dâhilinde ellerinden tutmak lazım. İlla tanımak mı lazım diyorsunuz? Belki tanımadıklarımızın bize daha çok ihtiyacı vardır.
Çok kişi öldü ama yaşayanlarda insanlık ölmesin. Temennimiz budur.
Yanılıyor muyum?