Altmış yedi yaşıma giriyorum ve altmış yedi senedir ‘’Bana ne yahu elin gavurunun Noel Babasından.’’ Diyerek hep olumsuz nazarlarla baktığım Noel Baba’nın meğer bir Türk olduğunu daha yeni öğrenmenin hem şaşkınlığı hem de gururu içinde olaraktan ama aynı zamanda bu güne kadar sevgili babamıza karşı çok çok fazla saygıda kusur işlemiş olmanın ayıbı ve utancı ile siz değerli dostlara ünlü bir Türk Büyüğünü tanıtmayı bana nasip eyleyen Yüce Mevlama hamd-ü senalar eyleyerek başlıyorum anlatmaya.
Efendim o kadar eski yıllardan bahsediyoruz ki o yıllarda Çinliler henüz daha ‘’ Ulan imar iznini nasıl alırız, onca malzemeyi nereden buluruz, haydi bulduk diyelim onca hafriyat artığını nereye dökeriz, bu Türkleri durdurmanın başka yolu yok mu?’’ Diye Çin Seddini nasıl yapacaklarına ya da Türkleri nasıl durduracaklarına kafa yormaya bile başlamamışlar… İşte o kadar eski bir tarihte başlıyor bizim hikayemiz.
Her ne kadar tanrı ve yaratılmak kavramları birbirine tamamen zıt ise de işte o bahsettiğimiz çoook eski tarihlerde Türk illerinde ay ışığından bir tanrı yaratılır.Tabii ki o dönemlerde ezan ve kamet diye bir olay olmadığı için en baba tanrı olan Gök Tanrı işte bu çocuğun kulağına ne okur bilemiyoruz ama ‘’ Senin adın Ayaz olsun.’’ Der. Ayaz ‘’ Eyvallah baba. ‘’ Diyerek mukabele eder. Eeee tanrı ne de olsa hemen konuşur onlar.Bu arada hemen anti parantez belirtelim benim gibi bir takım angut ve deyno tarihçilerin nazarında Gök Tanrı olan o muhterem zatın asıl adı da Gök Tanrı değil Ökik Tanrı imiş. Tarihte de Gök Türk Devleti diye bir devlet yokmuş Okik Türk Devleti varmış.
Velhasılı kelam bu Ayaz çok kısa süre içinde alemde nam salmış. Kimi ona Ayaz Baba, kimi Oyoz Bobo, kimi, Ayaz Ama dese de ortak olarak Ayaz Ata demişler mübareğe.
İyi de neden Ayaz? Çünkü bu Ayaz Ata manyak bir herifmiş. Zühre gezegenin altı deliğinden soğuk hava üfleyerek kış mevsimini getirirmiş. Bu yetmiyormuş gibi bunun bir de torunu varmış ki dedesinden manyak.. O da karı yağdırırmış ( Gökten karı yağmaz efendim. Yani kar yağdırırmış) İşte o sebeple o toruna da Kar Kızı denirmiş.(Her ne kadar kaynaklar ‘’Qar Qizi’’ olarak yazsa da biz onu ‘’Kar kızı’’ olarak okuruz.)
Şimdi diyeceksiniz ki ‘’Manyaklık bunun neresinde? Kış mevsimi de bir mevsimdir ve onun gelmesinden daha doğal ne olabilir?’’ Manyaklık şu: Bu ikili ortalığı kara, buza, ayaza kestikten sonra başlarlarmış millete yardım etmeye. Öyle ki Ayaz Ata başka diyarlardan evelik, yemlik, madımak, ebe gümeci, çaşır, ışkın toplayarak fakir fukaraya dağıtırken torunu Kar Kızı kendi elleriyle mantılar, hıngeller açar, lavaş, kete, gagala artık ne kadar hamur işi varsa yapıp yoksullara dağıtırmış. Bu kadar da değil. Karda tipide yolunu kaybedenlere, çığ altında kalanlara yardım ettikleri gibi kardan kapanan köy yollarının açılması için greyder, dozer, kar kürüme kürekleri temin ederlermiş millete.
Hâla manyaklığı anlamadınız sanırım: Yahu bir Göktanrı kulu da çıkıp ‘’ Arkadaş sen en sıkıntılı zamanlarımızda bize bunca yardım edeceğine o namussuz deliklerden üflemesen, torunun da kar yağdırmasa bu mesele daha kolay halledilmez mi?’’ Demez de ‘’ Ayaz Ata da Ayaz Ata’’ diye adamın testislerini okkalarlarmış.
Neyse efendim bu tabii ki onların sorunu…
Aradan yıllar geçmiş. Bu süre içinde Ayaz Atanın saç sakal bembeyaz olmuş. İşte bu yüzden ona Ak Sakallı Dede diyen de olurmuş. İnsanların rüyalarına girmeye de başlamış ak sakallı dede olarak. Lakin saç sakalının ağarmasına paralel olarak Ayaz Atanın kafasında boynuzlar da çıkmaya başlamış. Günümüzde nasıl ki Allah’ın hikmetinden sual olunmuyorsa o dönemlerde de Gök Tanrının hikmetinden sual olunmadığı için hiç kimse ‘’ Hooop bilader ne oluyor bakalım. Bu boynuzlar da neyin nesi?’’ Diye soramazmış Ayaz Ata’ya.
Bir gün Ayaz Ata yoksul bir vatandaşa yardım etmek üzere evinin kapısını çalmış lakin vatandaş geleni bir geyik zannederek yakaladığı gibi kesmeye kalkınca Ayaz Ata bakmış ki zaman kötü, kurtarmak için gözü, hemen kaçmış oradan. Yani o diyarı terk etmiş.
Gele gele nereye gelmiş dersiniz?
Benim öğrencilerin bir türlü telaffuz edemedikleri ve doğru yazamadıkları Maveraünnehir bölgesine gelmiş. Yani efendim Amuderya ve Siriderya ırmakları arasındaki bölgeye. Daha da Türkçe konuşacak olursak Seyhun ve Ceyhun Irmakları arasındaki bölgeye. Yani bu günkü Özbekistan topraklarına… Peki neden ille de Maveraünnehir? Neden olacak efendim. Benim öğrencilere gıcıklık olsun diye.
Ayaz Ata bu topraklara gelince artık o Zührenin deliklerinden üfleyemez olmuş. Üfleyemeyince soğuk moğuk da olmuyormuş doğal olarak.Buradaki insanlara ‘’Ben kış tanrısıyım.’’ Demiş; bu sefer de bir ton sopa yemiş. Çünkü buradaki Türkler artık Müslüman olmuşlarmış. Öyle o tanrısı bu tanrısı gibi olaylara rağbet etmedikleri gibi boynuzlu tiplerden de hiç miç hazzetmiyorlarmış. Ayaz Ata başlamış düşünmeye…’’Ulan oğlum bu topraklarda bizi sallayan yok, bir şeyler yapmak lazım ama ne?’’
Sonunda bulmuş. Önce boynuzları bir güzel törpülettirmiş. Daha sonra sakallara da biraz çeki düzen vermiş. Son olarak ‘’ Ben de müslüman olayım bari böyle olmayacak ‘’ Demiş kendi kendine.
Müslüman olmak için öncelikle ne yapmasını gerektiğini sorduğu anda millet toplaşıp Ayaz Ata’yı bir berberin önüne getirmişler. Berber usturayı bileylemeye başlayınca Ayaz Ata sormuş:’’ Sakalları mı keseceksiniz?’’ Fakat bakmış ki heriflerin niyeti başka. Pis pis sırıtarak önüne bakıyorlar. Korku ile feryat figan etse de sonunda ucundan acıcık alınmış. Bizim Ayaz Ata işte o anda karar vermiş: ‘’ Ulan siz beni korkuttunuz, bundan sonra ben de hep sizi korkutmazsam ha böyle olayım. ‘’ Diyerek parmakları ile bir yuvarlak yapmış.
Sonra efendim zırt pırt milletin karşısına en olmadık zamanlarda çıkarak onları korkutmaya başlamış. Gel zaman git zaman işte bu insanları korkutma huyu yüzünden bizim Ayaz Ata, Dede Korkut diye anılmaya başlamış. Dede Korkut olunca tabii ki konsept değişmiş. Artık öyle kar mar olaylarıyla ilgilenmiyor. Bu yeni ismiyle birlikte artık yeni bir alanda kariyer sahibi olmuş. Bundan böyle artık yeni işi boy boylamak soy soylamak imiş.
İki oba birbirine mi girdi? Hemen Dede Korkut gelir boy boylar soy soylarmış. Bir çocuğa ad mı takılacak? Hemen çıkagelirmiş. Düğün dernek mi yapılacak? Anında bitermiş orada. Velhasılı kelam Dede Korkut olduktan sonra yine insanların yardımına koşar olmuş ama artık o eski manyaklığını bırakarak insanları önce zora sokup sonra yardım etme huyunu tamamen terk etmiş. Lakin yine de insan kısmısına yaranılmıyor malum… İnsanlara yardım yapmasına tabii ki bir şey diyen yok ama öyle birden bire ortaya çıkıp da korkuttuğu için millet yavaş yavaş homurdanmaya başlamış. Derken bir gün Bamsi Beyrek Hanın hamile Karısı Bağnı Çiçek Hatunun karşısına aniden çıkınca ve de kadıncağız korkudan karnında taşıdığı Boğaç Hanı paaat diye yere düşürünce Bamsi Beyrek Han ‘’ Ulan dede dedik bağrımıza bastık, şu yediğin halta bak. Ben o çocuğu oraya koyana kadar neler çektim yaşlı bunak. Defol buralardan ‘’ Diyerek Dede Korkut’u kovmuş o topraklardan.
Dede Korkut bir müddet de Kafkaslarda ve Doğu Anadolu’da milleti korkuttuktan sonra nihayet Orta Anadolu’ya gelmiş Lakin ünü kendisinden önce geldiği için Orta Anadolu’ya geldiğinde bir kez daha konsept değiştirerek burada kendisini hoca olarak tanıtmış.
Bir gün bizim en eski adı Ayaz Ata, daha sonraki adı Dede Korkut ve en son olarak da alemde Hoca diye takılan bu zat-ı muhterem, komşusundan birinden bir kazan ödünç almış. Sonra artık bu kazanla halvet mi olmuş yoksa tüp bebek yöntemi midir nedir anlayamadığımız bir şekilde kazanı geri verirken ufak bir tencere ile birlikte geri vermiş ‘’Al senin kazan doğurdu’’Diye. Komşusu ‘’Sen bu işi nasıl ettin Hoca?’’ Diye sormuş bu işe şaşırdığı için. Bizimki bu ‘’Nasıl ettin’’i Nasrettin olarak anlamış. ( E tabii ki onca senede bayağı yaşlanmış. Yanlış anlaması normal ) ‘’ Evet ben Nasrettin Hocayım.Yaparım. ‘’ Demiş. İşte o olaydan sonra da bu yeni vatanında Nasrettin Hoca diye takılmaya başlamış.
Nasrettin Hoca olduktan sonra yine insanların yardımına koşmaya devam etmiş ama yaşlandıkça iyice çocuklaşmaya başladığı için yaşına başına, saçına sakalına bakmadan muziplikler yapıp duruyormuş. Mesela bir gün elindeki eti kapan kargaya ‘’ Sen o eti naahhh pişirip de yersin. O yemeğin tarifesi bende ‘’ Demiş de karga ‘’ Al lan etini …Şurada iki lokma et yiyelim dedik gözün kaldı. ‘’ Diye eti geri atmış.
Derken efendim bizim Ayaz Ata, ya da Dede Korkut, ya da son haliyle Nasrettin Hocamız bir gece evinde yatarken karısı…
Ha bu arada söylemeyi unuttum. Artık bekarlık canına tak etmiş olan bizim Ayaz Ata Orta Anadolu’ya gelince aramış taramış ve önce helal süt veren ineği , sonra bu ineğin sütünden içmiş olan bir hatun bularak evlenmiş.
Evet nerede kalmıştık? Hah…Hocanın karısı ‘’ Hoca az ileri git.’’ Demiş. Nasrettin Hoca kalkmış başlamış yürümeye. Taaa İstanbul’a kadar gelmiş. Oradan bir mektup yazarak karısına haber yollamış: ‘’Daha da ileri gideyim mi?’’
Ondan sonra efendim Bizim Nasrettin Hoca karısının göndereceği cevabî nameyi beklerken bir bakmış ki bu Bizans diyarında fıstık gibi hatunlar var. ‘’Ulan şimdi Akşehir’e dönüp o muşmula karıyla uğraşacağıma ben buralarda takılayım bari.’’ Demiş. İlle velakin Akşehir’de kadılık yapıyormuş. İstanbul’da öyle kadılık makamı gibi bir makam yok. ‘’Ne yapayım ne yapayım diye düşünürken, sonunda nalbantlık yapmaya karar vermiş.
Efendim öyle nalbantlık deyip geçmeyin. Şimdilerde bir oto tamir servisi ve lastikçisi neyse o dönemlerde de nalbantlık o derece revaçta bir meslek. Millet atlarının nalını değiştirmek için kuyruklarda helak oluyor. O derece yani
Hemen açmış dükkanı ama tabii ki bir isim ve bir tabela lazım. Başlamış düşünmeye: ‘’Nasıl bir tabela yapayım. Kendime nasıl bir isim alayım?’’ Diye. Bir nal için en önemli şey nedir? Elbette çivi. Çiviye bu gavur milleti ne der? ‘’Nail’’ [ Nail İngilizcede çivi demektir ] ‘’ Tamam buldum ‘’ diye sevinç çığlıkları atmış ve adını dükkanının tabelasına şöylece yazmış: ‘’ Nail Baba Beygir Servisi---Nallama, sulama, yemleme, kaşağı, tımar her türlü bakım ve onarım hizmetleri için 7/24 Hizmetinizdeyim.’’
Gel zaman git zaman Nail Baba ismi bu kefere takımının ağzında Noel Baba olmuş.
Daha sonra Noel Baba’nın ünü tüm dünyaya yayılmış. Eh ne de olsa köken olarak Türk olduğu için Avrupa’nın bütün karıları hasta olmuş bizim Nail Baba’ya. ‘’ Noel Baba’’ diyorlar da başka bir şey demiyorlarmış. Noel Baba da bu yeni hayatından son derece memnunmuş. Devamlı alemlere akıp duruyormuş. Tam bir alemci olmuş vesselam. Yalnız önemli bir sorun varmış. İkide bir bir kadınla basılıyormuş. Buna bir çare bulması lazımmış..
Eeee Türk aklı ne de olsa. Onun da çaresini bulmuş. Artık evlere damlardaki bacalardan girer olmuş. Yakalanma tehlikesine karşı da evin çocuklarına incik boncuk hediye getiriyormuş. Kocalar onu karılarıyla yatakta yakalayınca ‘’ Yanlış anlama çocuklara hediye getirmiştim. Çocukları sevindirirken analarının da bir hatırını sorayım demiştim.’’ Diyerek işi kıvırıyormuş. Eh Noel Baba hayli yaşlı olduğu için erkekler ‘’ Yav bunun ahı gitmiş vahı kalmış, karılarımıza ne zararı dokunabilir ki?’’ Diyorlarmış. Gerzekler nereden bilsin bu gün hâla Finlandiya, Macaristan, Bulgaristan başta olmak üzere Tüm Avrupa’nın kökeninin neden Türk olduğunu… Hep bu aslı Türk olan Noel Babamız sayesinde tabii ki ( Ya da Ayaz Ata diyelim daha doğrusu )
Velhasılı kelam şu günlerde hâla diyar-ı küfrde evlerin bacasından içeri girerek çocuklara hediyeler getiren Noel Baba aslında zannedildiği gibi bir Hristiyan azizi değil öncelikle Ayaz Ata, sonra Dede Korkut, Sonra Nasrettin Hoca, sonra Nail Baba ve en son olarak Noel Baba olmuş.
Yılbaşlarında giyilen kırmızı don meselesi bile bizim Ayaz Atanın marifetidir biliyor musunuz? Düşünün bir , biz ‘’Ayaz’’ kelimesi yerine çoğu kez hangi kelimeyi kullanırız? Hatta tv de bile hava durumu sunucuları ne der: ‘’ Bu gece don var’’ Demez mi? Ayaz ve don…Anlayın gayrı.
Şimdi soru şu: Anamızı bunca belleyen babalar varken bir de ‘’ Noel Baba aslında Türkmüş ‘’ Diyerek bu babaya da dört elle sarılalım mı, yoksa ‘’ Yahu zaten başımızda yeterince baba var. Noel baba da onların olsun.’’ Diyerek Hristiyan alemine mi bırakalım babamızı?
Bence bırakalım Hristiyan aleminde kendi kafasına göre takılsın. Hem baksanıza böyle fıstık gibi Noel anneler varken siz olsanız Müslüman-Türk dünyasına döner misiniz tekrar?
NOT: Ayaz Ata ve Dede Korkut birer efsane olsa da Nasrettin Hoca ve Aziz Nikola birer gerçek şahsiyettir.
Efsane veya gerçek… Kültürümüzde öyle ya da böyle bir şekilde yer almış, saygın bir yere sahip olan bu şahsiyetlerin hepsinden bu yazımdaki bazı zorunlu zevzeklikler sebebiyle özür diliyor, manevi huzurlarında saygı ile eğiliyorum.
BİLİYORUM ‘’ SAMİ HOCANIN CANI SIKILMIŞ, KONU DA BULAMAMIŞ, KENDİ KAFASINCA BİR HİKAYE UYDURMUŞ’’ ZANNEDİYORSUNUZ.
KESİNLİKLE DEĞİL. NOEL BABANIN ATSIZ ATA DİYE BİRİ OLDUĞUNA, NOEL BABANIN ASLINDA DEDE KORKUT OLDUĞUNA HATTA NOEL BABANIN NASRETTİN HOCA OLDUĞUNA İNANAN O KADAR ÇOK İNSAN VAR Kİ ONLARIN İDDİALARINI BURADA TEK TEK YAZSAM CİLTLER DOLUSU KİTAP OLUR.
BEN SADECE TÜM BU İDDİALARI TOPLAYIP HİKAYELEŞTİRDİM O KADAR.
RESİMLERE GELİNCE:
1- Ayaz Ata ve torunu Kar Kızı ( eski versiyon)
2- Ayaz Ata ve torunu Kar kızı ( yeni versiyon)
3- Ayaz Ata’nın, dolayısıyla da Noel Baba’nın Türk olduğunun en önemli kanıtı: Atsız Ata ve Bozkurdu. ( Her ne kadar kurt, bildiğin beyaz Sibirya kurdu ise de çaktırmayın )
4- Ayaz Ata ve Noel Baba’nın aynı kişiler olduğu ile ilgili tarihi bir belge(!)
5- Ayaz Ata’nın Dede Korkut’a dönüşmüş hali
6- Dede Korkut’un Nasrettin Hoca’ya dönüşmüş hali ( İkl resim bizim tanıdığımız Nasrettin Hoca. İkinci resmin ise Nasrettin Hoca’nın robot resmi olduğu yani onun tasviri üzerine çizildiği söyleniyor.)
7- Noel Baba’ya dönüştükten sonra tam bir alemci olan bizim Ayaz Ata’nın son halleri.(Noel Annelerimiz ile )
8- Manavgat Sahillerimizi süsleyen Noel Anneler
9- Asıl Noel Anne ise bu imiş.
10- Tüm bu olup bitenden, etrafında döndürülen yalan ve dedikodulardan bi haber olan zavallı keşiş Aziz Nicholas... Garibimin bırakın Ayaz Ata’yı, Noel Baba olduğundan bile haberi yok.
-------------------------------------------------------
YENİ YILIN VATANIMA VE MİLLETİME, AİLEME VE YAKINLARIMA, DOST VE ARKADAŞLARIMA, CANIM ÖĞRENCİLERİME, TÜM EDEBİYAT EVİ AİLESİNE MUTLULUKLAR GETİRMESİNİ DİLİYORUM.