Bir düş ölüsüydü hayat en çok da
ihbar edilesi ve sükûn dilendi rahvan gölgeler aslında uyruğu olmayan düşlerin
ve acıların tesirindeydi gece ve gecenin tesirinde sözcüklerle kardığı şeceresi
ömrün ve kayıtlı ne varsa dününde günbegün hortlayan elbet sevginin teyakkuzu
ile diri kalmayı başardı acı da gün de ve dünde kaykılan sözcüklerden ördüğü
hüzün hırkası ve düğmeleri kopuk kallavi bir isyan belli ki bahşedilen kederin
sunumuydu kaderin hayatla iş birliği yaptığı ve dişinin kovuğunda kaldı gece ve
dünün mizacına sarıldı zaman ve zamansız göçen kimse ve her nerede saklı
bilinmeyen…
Renklerin istilasında gözleri kamaştı
bulutların ve nurunda saklıydı mevsimin hüzün aslında bahşedilen bir tebessümdü
başında taşıdığı ve saklı nidaların rüzgârına asıldı kanatları ne de olsa ihbar
etmesi gereken acıları vardı hayatla arasına nifak sokulan ruhunun da
sığınacağı bir koza belki de asla dışarı çıkmamak adına.
Renkler sökün etti idare lambasında
uçuşan saçlarına kıvılcımlar kondu resmin ve resim canlandı ansızın ne de olsa
bir bakıştı resme kan ve can veren aslında bakanın aksiydi resimde saklı nizam
ve hüzün.
Bir resim karesinden ibaretti hayat
ve mevsim ve mevsimin kıyılarında güneşlenen sefil bir martı açtı kanatlarını
sonsuzluğa aslında açtığı ağzında gagalayacağı susamların sihri ile dolduruşa
geldi ve giziyle, iziyle dile geldi mazi.
Bir renk cümbüşü idi madem duygular
bazen vurgun yiyen bazen susan ve her susam tanesi bir cümleye denk düştü
denizin coşkusunda s/üzüldü göğün yüzü elbet Tanrı idi sahiplenen ve tek bilen.
Bir kurşun sekti bir kuşun kanadında.
Bir kandamlası idi yere düşen belki
de bir kar tanesi derken beyaz ve kırmızı karıştı birbirine ve ay yıldızlı
bayrağın sancağına tutuştu elleri sözcüklerin ve diri bedenlerin dingin bir
ömür arayışında susku giyinen yıldızlar dile geldi ve hilal sökün etti bayrağın
namusu ve canı ve gururu idi beyaz ve kırmızı.
Bir martı uğurladı güneşi ve katık
etti sesini.
Bir düşü küredi gece ve yıldızları
devirdi gece.
Devinen neyse ve dalgalanan o coşku
aslında varlığın top yekun tezahüratı ki tebessüm eden tüm yürekler saklı tuttu
tiradını ve tirajı gitgide artan sesler ve coşkun devasa sesiyle çiçekler açtı
gökyüzünde ve yer gök birbirine karıştı.
Rüzgârdı şahı evrenin ve şal gibi
örttü kanatlarını martının gülücükleri ile eşlik eden bir renkti ki beyazın
istilası ve kan kırmızısı şanlı bayrak ve heceler b/ölündü ve ölen değildi yere
konan aslında şehitlerin diri varlığı ile gökyüzü ç/ağladı ve her ne hikmetse
kabardı deniz ve okyanus ve coşkunun utkunda seyyah yürekler serildi bir bir
gölgesi kayıp bir acı değildi bu. Bilakis vatan aşkı ve Allah yolunda giden
kimse sahip çıkan toprağına ve coşkuyla büyüdü sesler ve tüm evreni kapladı:
Önce Allah sonra vatan ve yola düştü
herkes çünkü herkes aslında tek yürekti ve hiçliğin olmadığı bir evren çünkü
adı, vatan aşkıydı yürekleri kaplayan tüm evreni küreyen ve çağlayan bulutlar
Mevla’sına sığınan yürekler ve sarkacı evrenin.
Renkten çıktı yola evren ve tek rengi
şiar edindi ne de olsa alnı beyazdı ve pür-ü pak derken damlayan kan ve
büyüdükçe büyüdü kan izi ve renk verdi bayrağına her Türk’ün de tek sevdası idi
memleketi ve Türkiye olmanın gururu ve mutluluğu ile devrildi heceler ve
devindi acılar ve işte birlikten doğan güçle şahlandı Türkiye.
Mevsimi ihbar edindi şair ve martı ve
martının beyaz kanadında dolunay elbet hilaldi aşkın şiarı ve ay yıldızlı Türk
bayrağı.
Asla korkmadı hiç biri vatan aşkının
üstünde ne vardı elbet öncesinde Allah aşkı ile dillenen bir ulema idi adeta
bulutların firarı ve yere göğe sığmayan bir coşku ile taşkınlara mahal verdi
evren ve tüm dünya gördü Türk’ün gücünü.
Ne şehitti ölü addedilen ne de umut.
Ne şerit değiştirdi iklim ve rüzgâr
ne de şerh düştü ölüme.
Ölümsüzdü nidalar ve coşku ve her
Mehmetçik diriydi hep de diri kalacaktı mademki şehit düşmüştü ve işte
Peygamberine komşuydu ölümsüz ruhu.