Renklerin öylesine masumdu ki gülüşü,
sezilerde saklı bir rahmet adeta göğün soluk teninde barınan masum bir rüzgâr
olmaya adaydım ta ilk günden, zaaflarımı öldürmüş olsam bile bir tebessümü hak
etmiyor muydum?
Sözcükler suskundu önceden
Bense hayli miskin
Semiren bir özlem varmış içimde
Sessizliğin ağıtlara denk düştüğü
Kör yetilerinde evrenin
İnsancıl bir hüzünden de ötesi
Geçirdiğim evrelerin tapusu aitti
belki
Hangi soluk yüz ise perdenin
Arkasına g/izlenen
Yenik ve yetim olmanın bir mahsuru mu
vardı hani?
Kafesin içi,
Kırık notalara ev sahipliği yapan
Bir damla suyun içimiydi belki
Açlığın dindiği bir ezan vakti
Bekleyişim ve telaşım
Kaybolan zamanda mı kalmıştı aciz
varlığımın
Dökümlü yollarında
Nazenin bir kuş filan da değildim
hani
Sadece ön sözü olmayan bir romanın
Kırışık sayfalarında
Gezinen gözlerim
Saf tuttuğum hangi kimlikti hangi
özlem?
Günü uyutmaksa özenle
Yalnızlığı avutmaksa
Göğe kurşun atan bir tabanca gibi
Sözcüklerdi tetikte
Ansızın ölecekmişim gibi…
Ölümsüz olmayı filan da dilemiyordum
artık
Gerçi acılar ve yorgunluktu
sonsuzluğa denk düşen
Belki de bir mimiğin özlemi ile
Aynada solan yüzüm
En çok da bir tebessüm
Belki bir selamı esirgeyen
Gölgeli yolun
Gizemli sakinleri
Sahi, neydi aralıksız vuran gongun
sitemi
Daha sabaha vardı hem neresinden
baksan.
Uykusu yitik bir kalem miydim?
Nazarında yüreğimin s/ektiği
Belki de evhamlı bir sorgulama
İçime çektiğim bunca hüzün
Başımı döndüren
Devrik cümlelerde saklanmaksa neyin
nesi?
Kılıksız bir esvap
Uçuşan bir eşarp boynumda
Darağacı bildiğim günün ritmi
Yılsa uğursuzun
İyi de her gün değil mi ki Allah’ın
hikmeti
Bin bir umutla beklenen
Günlerden ne olursa olsun
Ne on üçün yankısı
Beylik bir rakamda saklı
Aslında bilinmeze denk düşen,
Havsalamdan taşan.
Dağlar, beyitler aşan
Bekası ömrün
Salkım söğüt gezindiğim
Bir kuş misali
Konduğum hangi kırık dalsa
Şiirdi nazarımda
Bir o kadar mutlandığım
En çok da bir ömür kendimi
kandırdığım…