Umudun maviden mintanı bazense
karıncalanan frekansı.
Sözcüklerden diktiğim bir güne gebe
iken gecenin fısıltılarında yüreğimin gözlerini yumarken kalp gözümle secde
ediyorum aşkın rubailerinde dönendiğim kadar semazen eteklerimden taşlar
dökülüyor ve bir film karesine yenik düşüyorum aslında son yirmi dört saatimi
nakşetmek adına hecelerken adımı bazense adımlarım gerisin geri kaçıyor ve
umuyorum ve diliyorum:
‘’Son yazımı yazıp da göç etmeliyim
devrandan.’’
Vuku bulan bir titreşim yüreğimin
manivelasında salkım saçak sözcüklerim.
Püskülü mü saçlarımın ve kâküllerimde
saklı bir duman gibi bacadan firar edip sadece seyyah benliğimde konmak
istiyorum göğün en tepesine belki de kendimi ait hissettiğim tek yer:
Hem zirvede olmalıyım hem de dibe
vurduğumu bilmesin hiç kimse ve işte kimsesizliğimle şerh düşüyorum boş sayfaya
ve sanıyorum ki; ben yazdıkça ve de insanlar okudukça evren ve Yaratan hatta
tüm dünya beni bağrına basacak.
Ağırdan alıyorum kimi zaman hele ki
son zamanlarda.
Ağrıma gidense ne çok şey ne çok
insan biriktirmişken yüreğimde bilmiyorum ve anlamıyorum neden durduk yere
birilerinin hele ki en çok sevdiklerimin gözünden düştüğümü.
Susuyorum yeniden hep de olduğu üzere
oysaki iç sesim değil miydi kalp atışıma eşlik eden ve dua ediyorum içimden diliyorum
Rabbimden:
‘’En güzel yazımı yazıp kalıcı bir
nokta koyup hayatı da son bileyim ki günün yeni bir öğretisi iken pişmanlığım
ve teyakkuzda iken içimdeki bilinmez ve ketum sessizlik.’’
Sözcüklerimse yalnızlığımın
manivelası üstelik benim seçtiğim değil ama hayatımın yönlendiği kimi zaman
içime koyduğum bir takoz ve en çok arzu ettiğim…
Sevmelerin meali iken kalemim.
Daha çok sevebildiğimin da göstergesi
iken yazmaya doyamadığım cümlelerim ve başa dönüyorum ama olmuyor bazense son
addedilen bir duyguyu sahiplenip sahiplenilmek istiyorum üstelik tek kişi
tarafından da değil.
Aşkı şiar bildiğim.
Aşikâr insan sevgim ve de korkularım
en çok da yalnızlığın uleması iken ünlendiğim, mimlendiğim.
Bazen bir gök gürültüsüne denk
düştüğüm ve yüreğim gümbürderken.
Bazen bir gök kuşağı evin orta
yerinden geçen.
Bazense dolu dolu iken göz
pınarlarım.
Mealim neye denk düşüyorsa artık ve
mecazi bir firarda yeltendiğim sadece konmak yüreklere; sokulmak nefeslerin
insanların ve yenildiğim bir ömrün acısını çıkarıyorum daha çok severek ve
canımın daha da çok yanmasına izin veriyorum acımdan ölmesem de acımdan
yazıyorum ve severek katlanıyor yüreğim ve acılarım ve sözcüklerim.
Kat izi saklı satırlarda.
Ütülemeden doğaçlama yazar ve
severken.
Bir ünlem işaretine denk düştüğüm bir
de uleması adeta evrenin ve çatık kaşlı rüzgârın yorgun nefesi…
Bildiğimi bildirmek istiyorum ve
bilmediğim ne varsa meraklı gözlerle izliyorum olup biteni ve içimdeki yangın
aralıksız büyüyor ve içine attığım sözcüklerle yangını daha da kızıştırıyorum en
çok yanmanın muadili iken bir sözcüğe dokunup da gaipten gelen bir ilham ile
içine düşüyorum aşk ateşinin.
Fevri olduğum kadar da çenebaz iken.
Fermanını yazmadığım ömrün de hangi
gününe denk düşecekse son yazım.
Son yazım diye düştüğüm yola ve
sonlansın diye meylettiğim tüm çaresizliğim ve bendeki müşkül en çok da
varlığımı meşgule verdiğim ve hala mesaj atıyorum beynime yetmiyor…
Formatlıyorum yürek iklimim ve
nazenin melodiler semazen bir taarruzda tavaf ettikçe ediyor ruhumu.
Sözcüklerin sihirli d/okunuşu ve
fetva vermek isteyen bir zümre saklı ta içimde hep yenildiğim hem yanıldığım ve
işte ihbar ediyorum yüreğimin atışlarını ve ihmal ediyorum içimdeki solgun
yüzlü çocuğu aslında bir imla hatası olsun diye acılarımı açı belliyorum ve
geniş açılı bir üçgende yakamozların iniltisinde bazen rüzgâr iken tepeme binen
ve renklerin ışıdığı bir makber belliyorum yaşadığım mekânı ve kalemle
gezindiğim boş sayfayı.
O boş sayfa/lar dolmalı ki dolu
gözlerim durulsun.
Daha çok sevmeliyim ki kendimde saklı
keramete kavuşayım en çok da ulaşılmazlığında mutluluğun ve huzur addedilen her
yazıda noktalama işaretleri ile de istişare edeyim ki kuşandığım ne varsa
kuşdilinde şakıyayım.
Hangi yolsa baş koyduğum ve Mevla’mla
olan gönül sohbetimde sadece yansımak ve yansıtmak istiyorum.
Bazen bir biblo gibi kırıldı
kırılacak iken.
Bazen bir bardak su gibi içinde
boğulmak istediğim.
Bir reverans ise sessizlik iken beni
kucaklayan ve de referansı yüreğimin en çok da kibirli sesinde aşkın veryansın
etmeden geçecek bir ömrün özlemi ile saf tuttuğum o manevi yolculuk.
Kelimeler ç/ağlayan ve hırpani
yüreğim en çok da hükümranlığında Mevla’mın bir renkse acının tonlanmasında
saklı bir rötuş gibi içimin pergeli aslında yüreğimin de ortasına
saplanmışken..
Son yazım olmalı madem bir o kadar da
en güzel yazıyı yazıp son vermek her şeye ve rutin acılardan ördüğüm bir yelek
gibi üşümesin diye cümlelerim sarıp sarmaladığım.
Vurdumduymaz olmayı beceremediğim
ömrün de her çatal batırışında adeta dilimliyorum yüreğimi ve duygularımı
bazense rest çekip içimdeki coşkuya sadece huzurlu bir ölü olmayı diliyorum ama
kalemim kanarken sadece yazarak pansuman yapıyorum kalemin divitine belki de ön
görülen yaşam sürecinde kendimi kandırmaya da devam edeceğim yaşadığım kadar.
Sessizliğe denk düştüğüm bir ömür ve
sessizlik iken harcım ve de duygularımla attığım temelde her gün sayısız tuğla
koymanın coşkusu ile en göreceli mutluluğu sahipleniyorum elbet yalnızlığın
vaveylası iken devingen mizacımda hala kalabalık bir yüreğe sahip olmanın da
nasıl mümkün olduğuna akıl sır erdiremezken.