Düşler biriktir sarnıcında, sevgili
ve yağız delikanlılar gibi seksin şiirler bir mahzenden bir aydınlığa ve dik
başlı sevdamın da sesinde ölsün yalnızlık ve göğe her b/aktığımda s/üzülen
yaşlarıma misafir gelsin yarınların özleminde bir kuşa öykündüğüm gibi bir de
öldürdüğüm diğer yarımda bir açıp bir solsun şarkılar ve dinlemede geçen ömrün
bu son deminde varsın aralıksız sökün etsin sözcükler.
Göğe her konduğumda.
Duvağı yırtık bir tülle kaplı o
gecekonduda.
Misali unutsun insanlar acıyı
yoksulluğu ve şehirler adasın evren kıyıda köşede kalan hangi acıysa varsın
yarenlik etsin melekler masum kalan her insanın da sağdıcı olsun neşeye duyulan
özlem.
Rengimle savur beni.
Saçlarımda dipsiz kuyular.
İçimde esen yelinse yok meali.
Elbet şakıdığım kadar sakladığım
yarınlar.
Hicabı yoktur içimdeki çocuğun
itirazı da yoktur artık en çok meylettiğim mademki huzur dolu bir aydınlık tek
ricam mazimden yeter ki düşsün yakamdan…
Gel gör ki borçluyum da dünüme yoksa
hala nasıl ak ve masum kalırdım durduk yere?
Ölmeden doğmadan bir gün gibi gecesi
tenha bir düş gibi.
Varlığıma atıfta bulunduğum her şiir
oysaki hayat/mış bir ömür şiirin ta kendisi.
Gölgemle savrulduğum.
Ah, içimdeki kıblede saklı masumluğu
savunduğum.
Rengi yok madem günlerin hep mi
pembeleşir yanakları özlemim?
Bir nida ise dibinde uçurumun bense
düşerken dibe yamaçtaki kırık dala tutunduğum elbet tutulan dilim ve titreyen
sesim nasıl da savruk özneymiş günbegün daha da çok sevebilmenin ta kendisi
elbet sığındığım bir rahmet ki aşkın da meali her sözcükle hemhal bir düş gibi
başımda esen kavak yelleri…
Gönül rotam.
Elbet bir ömürlük fizibilite raporu
yüreğimin ve kaskatı kesildiğim dünün de hala saklı iken külfeti ne zamanki şu
yokuşu çıktım defalarca öğrendim sabrı da selameti de en çok yaşamayı ve sevmeyi
elbet Allah’ın rızası ile.
Peçesi yok/muş ömrün gel gör ki bir
tülün ardına g/izlendiğim.
Ne nemrut ne uyduruk bir düzen benim
kurduğum elbet sirayet eden her hayalin her umudun da nuru ile yerin göğün
dolduğu bazense kabımdan taşıp en çok da sevdalı yüreklere mazhar bir renk
uyumu benimki elbet mavi ile pembenin bozgunu ile karanlıkları aydınlığa
kavuşturan o büyülü nazar.
Mevsimlerden beyitler ördüğüm.
Safça sevip geri püskürtüldüğüm.
Amblemi olmayan düşlerden hayatlar
çizdiğim en çok semanın müdavimi bir kuş gibi uçtuğum yer gök aşkın çizdiği
kavislerde şerh düştüğüm özlem ötesi bir hasretle yanıp tutuştuğum.
Renk körü insanlık ve de aşk körü.
Sevdanın namelerinde seken hangi
kurşundur söyle, söylemediklerime bir sor bakalım, neden, diye.
Tutarsız sevdiğim.
Tutanaklara geçtiğim.
O tual ki içinde kaybolduğum.
Titrinde hayatın tümden gelip yokluğa
nail olduğum elbet kaderin güftesi iken yazgım her seste sözcüklere ayrı paye
verdiğim ve duyguların kulvarında bir nota gibi sektiğim ve gamlı ruhumda ar
bildiğim ufkumda şanlı bir soy ağacına diktiğim bir sözcük gibi künyemde saklı
ne varsa aşkın ve inancın ve de sevginin hatırına varlığıma namzet hiçliğimin
dokunuşuyla vakıfım artık evrende saklı ruhuma.
Kös kös yaşamadığım.
Kasmadan sevdiğim ve yazdığım.
Kazdığım o kuyu ki kalemin ucuyla.
Ve işte batmamak üzere doğdu güneşim
ne zamanki dokundum içimdeki yetim çocuğun başına…
Hem ne ki sevdiklerim ve yazdıklarım
elbet aşkın tutulan nutkunda bir bir sökün etmekte içimdeki sessizliğim nasıl
ki nabzını tutarken hayatın umutla olan dostluğunda…