Hangi düştü içine saklandığın?
Hangi gidiş ve terk ediliş?
Yılların yaftaladığı belki de o
devasa ve kesif sessizlik.
Yankısı yoktu dünün de mevsimin de
Sedası yitikti ömrün
Kilit altına her alındığında yürek
İnadına seven imha edilesi mevsim.
Belki de yürekte saklı sitem
Lakin kendine kendime
Yalanlarla örülü dünyanın
Cennet bahçesi tabiriyle
Sığındığım kabrime, mazime…
Ah, etekleri tutuşan bir aşk ki
Yokluğun ve yoksunluğun terk etmediği
Yüreğin kılavuzu iken sözcükler
Aşkın matemine serili bir derviş gibi
Geldim işte geldim:
Özlemi ve çaresizliği giyindim de
sevdim seveli
Kibirli yaşlarında göğün
Ama bildiğim kadir ve kıymetti gönlün
Rahmetin tecellisi ve tesellisi.
Miadı da dolmadı gitti hüznün.
Arakladığım mutluluk
Tebaası yalnızlığın
Ve o sessizlik ki
Nasıl da nutku tutuk varlığın
Küstüğüm değildi hem
Kastığım da değil bilakis
O gaipten gelen coşku ve enginlik,
Hem sır tutmasını sever yürek…
Kat ettiğim her adım
Sarnıcı yerin göğün
Elbet Rabbim tek tanık.
Mekânımsa şiir
Meramımsa aşk
Mizacımsa hazan.
Mihrabım yıkılmadı hem
Miladımsa sadece serili olduğum cihan
ve kalem
Şifresi yitik de ömrün
Devinen nice hüküm
Aklımı aşk ve şiirle yedim
Elbet katık ettiğim kadar nimet
Ekmek ve peynir niyetine hala
severken tek tek…
Acıyı ve yâd ettiğim maziyi
Meali var ya da yok matemin
Lakin severek deştiğim bir hayat,
teneffüs edilesi
Bir hayal de değil üstelik
Gerçek bildiğimse yarenlik eden
Sözcüklerle ördüğüm bir izlek
İçine sığındığım
Bazense yere göğe sığamadığım
Gittiği yere kadar artık
Andığımsa şükür ve hikmet
Yoksa çoktan yolda kalmıştım.