Hani, sıkça söylenen kanıksadığımız bir deyim vardır; “İnsanlar konuşa, konuşa, hayvanlar koklaşa, koklaşa…”

    Şennur Sezer (12 Haziran 1943- 7 Ekim 2015 Türkiye, şair yazar) “Tüm dantellerin temeli de küçücük bir ilmiktir.” Sözünü, şiir yazma hevesinde olanlara cesaret vermek için söylemiş olsa da bu söylem; hareket halindeki hayatın her alanına uyarlanabilir, her kapıyı açabilir bir maymuncuktur bence.
    Konuşmanın kapısı da  “Merhaba!” benzeri bir selam ya da  “Ey ahali!” benzeri ünleme ile açılır,
    Hemen her yerde, herkese kullandığımız ‘Merhaba’, Arapça kökenli bir selamdır. Tdk ’mu bu ünleme için: “Geniş ve mamur yere geldiniz, rahat ediniz, günaydın, hoş geldiniz, anlamlarında bir esenleşme veya selamlaşma sözü” diye açıklamıştır.”
    Bu tanımdan yola çıkarak hemen her dilde, selamlaşma: “Ben insanım! Benden sana ya da size zarar gelmez” anlamında bir ünlemedir diyebiliriz. Genellikle bütün konuşmaların, bütün insani ilişkilerin başlangıcı böyle bir ünlemeyle başlar.
    Günümüzde çok azalmış olsa da; İnsan yoldan geçip giderken de çöküp otururken de kendi dilinde bir küçük selamla, ses verir. Konuşmanın kapısı açılır. İnsanlar “konuşa, konuşa” birbirini tanır, sorunları tartışır, yeni bilgiler edinir, düşüncelerini paylaşır vs.
     İnsan toplumsal bir varlıktır. Yakından uzağa birbirleriyle çeşitli sebeplerle farklı ortamlarda sürekli ilişki ve iletişim içindedir. Bu ilişkilerin çoğu birlikte üretme, birlikte gelişme, sosyalleşme vs. amaçlıdır. Ondan sebep gerekli ve zorunlu ilişkilerdir. Aynı zamanda amaçla sınırlı sıradan ilişkilerdir. Sıradan arkadaşlıklar ve dostluklar bu sıradan ilişkiler ortamında ortaya çıkar. 
    Michel de Montaigne (Fransız yazar 1533- 1592) “Sıradan dostluklar için; o dostluklarda insanın eli dizginde yürümesi gerekir. Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir.”(Denemeler. Çev. Sabahattin Eyüboğlu) diyerek, sıradan dostlara ve arkadaşlara karşı dikkatli olunmasını önerir. Bu öneriyi ve uyarıyı da bir mani;
    “Kahvelerim pişti gel// Köpükleri taştı gel// İyi günün dostları// Kötü günüm geçti gel” ile pekiştirerek konuya dönelim.
    Bir başka yazımda söz etmiştim… Aileniz, akrabalarınız ana diliniz, ulusunuz, etnik kökeniniz sizin seçiminiz değil, kaderinizdir. Bunların dışında kalan bütün tercihleriniz, sizin seçiminizdir. İşinizi, eşinizi, dostunuzu ve diğer tercihlerinizi kendiniz belirlemek durumdasınız. Özgür bir insanın yapması gereken budur. Özgür bir insan, kaderini sırtında, kendi tercihlerini, sonuçlarıyla beraber bağrında taşımayı bilir. Bilmelidir de…
     Kardeşlerinizi siz seçemezsiniz ama dostlarınızı siz seçersiniz. Bu anlamda; dost, seçilmiş kardeştir, hatta bazı durumlarda, kardeşten de ötedir.
     Bilinen bir atasözümüz: “Kardeş kardeşi atmış yar başında tutmuş” der. Birçok olayda doğrulanmış bir sözdür. Kardeş, kardeşe birçok sebepten sırtını döner, başından atar da dost, başından atmaz, elinizi bırakmaz. Çünkü dostum dediğiniz kişi ya da kişilerde, annenizin, sınırsız sevgi, şefkat ve hoşgörüsünden esintiler alırsınız. Babanızdan bildiğiniz, eleştiren ama korumacı tavır ve sorumluluk üstlenme gibi davranışları görürsünüz. İçiniz ısınır. Yalnız olmadığınızı hissedersiniz. İçinizde güven duygusu yeşerir.
    “Güven, saksı çiçeği gibidir. Zamanla büyür,  çiçeğe durur.”
     Dostunuz, ailenizi hiç tanımasa da siz, O’nu, seçilmiş olarak yüreğinize yazar, aileden sayarsınız zamanla.
    Bir de eşinize dostluk bağı ile bağlanmışsanız, dünyanın en mutlu insanı sizsiniz. Beraberliğiniz ve mutluluğunuz sınırsızdır.
     Evliliklerini uzun yıllar, mutlu bir çift olarak sürdüren birine sormuşlar, bunun sırrı nedir, diye?
    “Adam: “Ben bağırdım, kükredim, O sustu. O, esti, gürledi ben sustum” demiş işte dostluk bağı budur. Siz öfkenizi kusarken, dostunuz susar ve anlamaya çalışır. Dostunuz öfke nöbetindeyse siz, susar ve anlamaya çalışırsınız.
    “Dostluklar, orman ağacı  gibidir. Birbirinin duldasında büyürler.” 
    Ölüm birinizi aldığında tek ayakla yürümek zorunda kalırsınız. Çünkü bir yarınız gitmiştir. Artık bir yarım insansınız. Belki bir süre daha yaşadığınızı sanırsınız ama yaşayan bir ölüsünüz aslında.
      Horatius (Romalı şair, MÖ 65- 8) Bu durumu, dizelerinde şöyle anlatır:
    “Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.”  (çev. Sabahattin Eyüpoğlu)
    İşte dostluk, böyle bir ruh (Tin) birliğidir.
    Annenizden sakladığınız, babanıza duyurmadığınız ve kardeşlerinize bildirmediğiniz yüreğinizin derinliklerinde saklı kalmış iyi kötü her şeyi paylaşabildiğin insandır, dost.
    Dost, “Aramızda kalsın.” ya da “kimseye söyleme!” uyarısı yapmadan konuşa bildiğin kişidir. Sen, bir başkasına boşboğazlık yapıp söylemediğin sürece; paylaştıkların, dostunda kalır. Bunu bilirsin, kendinden çok dostuna güvenirsin.
    Dost, senin mutluluğunla mutlu olan, Üzüncünle helak olan bir gönül adamıdır.
    Buraya kadar yazdıklarımı okuyanların: “Amaaan, Tahir Öğretmen’im! Bu devirde böyle bir dost bulunur mu?” Dediğinizi duyuyorum. Belki, haklı da olabilirsiniz …
    Aristo, gibi “dost yoktur” diyenler; “Seyyah olup şu alemi gezerim // Bir dost bulamadım gün akşam oldu” dizelerin sahibi Kul Himmet,
    “Dünyada dost deniIen keIime yaIan. Benim en iyi dostum içkim sigaram. OnIar da terk  ederdi olmasa param.”
(Şarkı sözü, Tanju Okan)  ve “Dost dost diye, nicesine sarıldım // Benim sadık yârim kara topraktır// Beyhude dolandım boşa yoruldum// Benim sadık yârim kara topraktır.” Aşık Veysel daha bir çok değerli insanın sözleri karşısında şüpheye düşmemek elde değil. Ama biz yine de Mevlana’yı dinleyelim: “Dost, acı söyleyen değil, acıyı tatlı söyleyebilendir” ne güzel söylemiş değil mi?
    “
Ayıpsız dost arayan dostsuz kalır” diyor Mevlana.
    Acaba bu,  dost bulamayanlar, kusursuz, ayıpsız dost mu arıyorlar da; dost bulamıyorlar? Oysa…
     “İnsan, kirlerinden arındığı kadar temiz, kusurlarından arındığı kadar insandır.” 
 Neden, seyyah olup dünyayı gezerek dost arayanlar, en yakınlarından başlayarak; yakından uzağa halkalar misali, kendisi insanlarla dost olmuyorlar ya da olamıyorlar? 
     Aşık Veysel “Dost dost diye nicesine sarıldım” diyerek, neden yakınır ki?  Sarıldıklarına dost diye değil de dostça sarılsaydı, yakınmazdı bence…
     Neden, insan dostu dışarıda, dostluğu, başkalarında arar da kendisini dostça sunmaz? Başkalarından dostluk bekleyeceğinize, kendiniz dost olun başkalarına.     
    Kendinizi sevin, kendisini seven tüm doğayı, doğanın parçası insanları da sever.
    Kendinize yalan söylemeyin. “Kendisine yalan söyleyen herkese yalan söyler.”
 
  Kendinize verdiğiniz sözleri tutun.
Kendinize verdiğiniz sözleri tutuyorsanız, başkalarına verdiğiniz sözleri zaten tutarsınız”
   Özetle, kendinizle dost olun. Kendisiyle dost olanın gönül kapısı herkese açıktır.
   Gönül kapısını, sevgi ve tevazu ile açan insan, bazılarına ışık olur, onların yollarını aydınlatır. Bazılarından ışık alır kendisi aydınlanır. Bu güzel ilişki içinde bazılarını aşk ile sever, onların gönüllerini yüceltir. Bazıları da kendisini aşk ile sever kendi gönlü yücelir.  
    “En değerli zaman, dost ile geçirilen zamandır.”
Diyerek yazımı sonlandırayım.
-----------------------------------------------------Tahir Eker  5.5.2021
    



( Dostluk Üstüne başlıklı yazı yolcu9901 tarafından 6.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu