Bir yanılsamadan ibaret belki de
gördüğüm sandıklarım daha doğrusu emin olduğum ne varsa ve de kim, tarafınca
itibar görmediğim ve işte kendime olan kızgınlığımı tetikleyen.
Bazen bir düş küresinde yaşadığıma
kanaat getiriyorum ve çevremde olan tüm insanlar adeta bir baloncuk içine
saklanmış ve hicap yüklü.
Kimliksizliğim de değil hani üstün
körü yaşamaksa asla değil.
Ne kinayeleri sevdim ne de kibirli
olmayı ne düşündüm ne de denedim bazense sorumluluklarımı askıya alıp da
yaşamak geçti içimden ve…
Bir süreliğine yaşadım da sorumsuzca
ve sorunsuz addedildim sözüm ona aslında geç de olsa anlayacaktım ki:
‘’Bu, ben değildim.’’
Beni bana sunan illa ki bir ömür
kolladığım değerlerimdi ve insanlara verdiğim değer netice itibari ile değer
görmeyi hep diledim ve gördüm de iyi kötü.
Derken saygınlık ve sevilme arzusu
girdi işin içine ve işte oraya bıçağı sapladım ve kan kaybından öldü
mutluluğum.
Şerit değiştiren bir araba değildim
ben ya da borsada sürekli değer kaybeden/kazanan bir hisse senedi hiç değildim…
Telaffuzu imkânsızdı işte ve tutarsız
bir bilgi kirliliği idi benimki çünkü çok ama çok geç anlayacaktım:
‘’Bir insan asla ve asla sevdiği ve
değer verdiği kadar itibar görmüyordu ve görmeyecekti de bir ömür.’’
Ve işte alarm veriyordu dünya ve
siren sesini tek duymayan bendim.
Layığı ile yaşamak ve sevmek akabinde
hesapta yatan anaparanın faizi nasıl ki haramdı ve işte geç intikal etti her
yapılanın gerekli karşılığı olmayacağı zaten sevmek ve değer vermek karşılıksız
bir fasılaydı hep de böyle olacaktı.
Ve yol boyu hep bunu düşündüm iş
çıkışı.
Aslında mesleğimi elime aldığım ilk
günden beri de farkındaydım olup bitenin yine de Tanrının bana bir ayrıcalık
sunacağını beklemiştim hele ki geçirdiğim kaza sonrası kabullenmekten
kaçındığım neticede mesleğimi de terk etmeyi nasıl düşünmüştüm hem en çok da
uzun bir süre tedavi gördüğüm rehabilitasyon merkezinde ne çok şeye ne çok
kadersiz insana rast geldim.
Sezilerimdi beni hep yönlendiren ve
sezinlendiğimden çok sızlanmaya başlamıştım işte.
Kadın-doğum uzmanıyım ve hayatımı
doğuma adadım üstelik gayet sağlıklı bir kadınım da gerçi başımdan geçen iki
başarısız evlilikten sonra çocuğumun babasını sorgulamaktan da vazgeçmişken bu
yüzden kendimi yalnızlığa ve çocuklara adadım yine de aklımın bir köşesinde
anne olma düşüncesi asla terk etmedi beni o güne kadar ve işte o dehşetengiz
kazanın gerçekleştiği gün.
Üç gün ve üç gece uykusuz nöbete
kaldığım hastanenin acil servisi ve peş peşe gerçekleştirdiğim doğumlar ama
yorgun hissetmediğim en azından zihinsel ve psikolojik anlamda ama vücudumdaki
isyanı da geçiştiremediğim yine de fazla üzerinde durmayıp direksiyon başına
geçtiğim hastane çıkışı yola çıkıp da…
Ve karanlık yolda arabamı sürerken
gözüme giren arabanın farları üstelik ters yola geldiğini fark etmeyen sürücünün
bir anlık dikkatsizliğine ben de direksiyon başında uyuyarak eşlik ettiğim.
Sonrası ise tam bir felaket.
Kaç gün yoğun bakımda kaldığımı
bilmiyorum çünkü bildiğim tek şey hissettiğim acının sona ermesi bu uğurda
ölmeye bile razıyken ve yoğun bakımdan çıkmamın bir mucize olduğu ve ne yazık
ki geride bıraktığı araz, geçirdiğim kaza ertesi yaşamam bile bir mucizeyken
eksik bir kadın olarak hayata devam etmem de tüm sevdiklerim için şükür
vesilesi iken. Gelin görün ki bunu kabullenmek çok zor oldu benim için ne de
olsa anne olmam artık imkansızdı bu saatten sonra üstelik ben mesleğine aşık
bir kadın-doğum uzmanı iken uzun süre elimi çektim mesleğimden ve hayata da
eskisi gibi uyum sağlamam mümkün olmadığı üzere uzun süre terapi gördüm
yattığım rehabilitasyon merkezinde ta ki…
Kötü alışkanlığım yok sevmekten başka
çünkü oldum olası insan sevgim ağır basmıştır zaten doktor olmamdaki en büyük
etken de budur.
Sevgili Süreyya…
Kaldığım klinikteki oda arkadaşım ve
onunla aynı odada kalmamız ya kaderin bir cilvesi ya da inancımı yok sayarsam,
Tanrının ve meleklerin bana oynadığı bir oyun çünkü net kararımdı kaza sonrası
artık mesleğimi sürdürmeme konusunda emin olduğum. Ya mesleğimi tamamen terk
edecektim ya da kadın-doğum branşı dışında başka bir dalda ihtisas yapacaktım.
Süreyya. Henüz reşit bile olmamış bir
genç kadın ve çok sağlıklı bir o kadar intihar eğilimli hele ki yakın akrabası
tarafından uğradığı cinsel taciz sonrası buna birkaç kere meyletmiş ta ki
hamile kaldığını anlayana kadar elbet bebekten de kurtulmak istiyor ama bebeğin
alınması bir saatten sonra imkânsız olduğu için bu kederi içinde yaşatmanın
İlahi bir ayrıcalık olduğunu düşünüyor ve ne yazık ki aklını yitirme noktasına
geliyor.
Kullanması gereken ilaçları da almayı
reddetti mi ardından gördüğü halüsinasyonlar ve bitmeyen atakları bu anlamda
tek işe yarayan sözüm ona aldığı psikolojik destek ve bu terapiler de bir yere
kadar etkili hele ki işin içinde reçete de olmadı mı ne de olsa Süreyya
ilaçların bebeğe zarar vereceğine emin olduğu için çok da saldırgan bir tavırla
yanaşmakta klinik çalışanlarına ve de hastalara ve bir şekilde onunla aynı
odaya düştük ve bunu asla net algılayamadım, neden mi?
Ya, bendim Allah’ın sevgili kulu ya
da Süreyya aslında her ikimiz de sonuçta ben yarım bir kadın ve de Süreyya
yaralı bir kadınken birbirimize zaman içinde iyi gelmeye başladık.
Süreyya’nın yanında hem anaç hem
doktor sıfatımla kendimi oldukça güçlü hissediyordum.
Süreyya ise benim asla anne
olamayacağımı öğrendiği günden beri sanki daha bir durulmuş ve sakinleşmişti.
Ara sıra o, benim karnımı okşardı ve:
‘’Keşke bu bebek senin karnında
olsaydı.’’
Bense elini tutar ve derdim ki:
‘’Annelik sana daha çok yakışacak
ama…’’
Devamını getirmezdik de ve
birbirimize sarılır saatlerce kâh ağlar kâh güler sabaha kadar hasbıhal
ederdik.
Ben değer verdiğim kadar da değer
görmüş bir sağlık çalışkanıydım. Evet, mesleğimdi bana duyulan saygının merkezi
ve kendime duyduğum saygıyı da koruduğum ve yine bunca kadının anne olmasında katkım
varken kendimi pek bir sever olmuştum ne de olsa ailemden asla fazla bir sevgi
ve kabul görmedim ben ne de olsa boşanmış bir ailenin çocuğu olmak sizden çok
şey götürüyor.
Süreyya ise kırsal kesimde büyümüş
sonra da İstanbul’a göç etmiş bir ailenin kızıydı hatta tek kızı ne de olsa
Süreyya doğana kadar annesi defalarca düşük yapmıştı bu yüzden Süreyya onlar
için haddinden fazla değerliydi ta ki başına gelenlere değin.
Genç irisi bir kız çocuğu yaşından
fazla gösteren bir o kadar alımlı hele ki İstanbul’un da yabancısı oldu mu
insan…
Hikâyenin bir kısmı çok gölgeli ya da
Süreyya çok detaya girmedi lakin her şey o kadar açık ve net ki:
Bir genç kız üstelik Anadolu insanı
ailesi ve düşünün ki nasıl bir açıklaması olabilir başına gelen bu talihsiz
olayın ertesinde bir de hamile kaldığı ortaya çıktı mı…
Süreyya’nın ailesi ne kadar bu yükü
taşıyabilirler ki omuzlarında gelin görün ki evin tek kızı ve canı çok yanmış
ve baş edemedikleri için bu durumla mecburen Süreyya’yı da devlet sahipleniyor
ve sağlığına kavuşması için de herkes elinden geleni yapıyor ve ben bunca
derdin ortasında kendi derdimi unutup bir şekilde hamisi oldum bu genç kadının
daha doğrusu başına gelen bu talihsiz olaydan sonra ona kadın demek ne kadar
doğru iken elbet tıbben kadın ama o sadece bir çocuk olarak kalacakken benim
gözümde çünkü o gecenin devamı gelmedi bir şekilde aslında roller değişti.
Bazı sinyaller veriyordu o gece ve
ben bir hekim olarak bu sinyallerin erken doğumun öncesi olduğuna kanaat
getirdim ve klinikteki nöbetçi doktor rahatsızlandığı için doğuma ben girmek
zorunda kaldım ve işte o gecenin raporu:
‘’Ikın, Süreyya ve derin nefes al.
Haydi, yapabilirsin sadece iste ve kapa gözlerini ve kendini köyünde hayal
et.’’
Hayal edebileceği bir şey kalmamışken
bir çocuğun dilim de varmıyordu işte söylemeye ama tıbben bir kadındı bu küçük
kız ve rahmindeki sorun nedeniyle doğum çok güç gerçekleşiyordu ve klinikteki
ekipman çok yeterli olmadığı için ben inanılmaz zorlanıyordum üstelik başımdan
geçen bu melun kazanın neticesinde sağlıklı düşünebiliyor muydum hem?
Düşünceden evvel icraat idi önemli
olan ve Süreyya’nın dinmek bilmeyen bir kanaması vardı ne de olsa geçirdiği bu
hassas dönemin ardından nasıl riayet edecekti ki hayatın gerçeklerine ve işte o
kabul edilmesi zor gerçek:
Bebek dünyaya çok erken gelmişti ve
haddinden fazla çelimsizdi üstelik annesini adeta içten içe kemirmişti ve ben
hala feryat ediyordum:
‘’Süreyya, dayan kızım, dayan. Sakın
bırakma kendini.’’
Nabzını nerede ise alamıyordum ve ben
deneyimli bir hekim olarak her şeyi yapmıştım bu kısıtlı ortamda nihayetinde
bebek ağlamaya başladı yaptığım müdahale ertesi ama annesi için aynı şeyi
söyleyemeyeceğim işte.
Artık odamda tek kişi kalacaktım ve
buna içim el vermedi artık benim için de zamanı gelmişti bir şeyleri
kabullenmenin.
Süreyya.
Ve nicesi: nice Süreyya nice süregelen
haksızlık ve zincirleme kaza: kimi otobanda kazaya uğran kimisi en yakını
tarafından tüm hakları elinden alınan…
Ben mi?
Kim olduğumun artık önemi yok hele ki
bu saatten sonra ne de olsa sınandığıma vakıfım artık ve yeryüzüne niye
gönderildiğimi biliyorum da.
Tüm kadınların da annelik içgüdüsüne
sonuna kadar inanıyorum tıpkı sonuna kadar Yaratana ve kendime de inanırken…
Artık nöbet çıkışında araba
kullanmayı da bıraktım. Üstelik evde beni bekleyen biri varken daha dikkatli
olmalıyım ve kendime iyi bakmalıyım ki kızıma da sağlam bir gelecek sunayım
üstelik beni iyileştiren güce müteşekkirim ve kendimi hiç olmadığı kadar çok
seviyorum ve biyolojik annesi olmasam da küçük Süreyya’nın, yaşadığım sürece
benim korumam altında olduğu kadar ben de biliyorum aslında her birimizi
koruyan gücün nasıl da kudretli olduğunu.