‘‘İnsan acısından utanır mı?
Döktüğüm yaşlarla zehirleniyorum…
Bırak acı soğusun
Sen Tanrı değilsin
Ölülerden değil
Dirilerden geçer zaman
Git, bir başka insana dokun…’’
(Alıntı)
Rengi, süt beyazı yasın
Temkinliyim artık
Boş yere harcamayacağım acılarımı
İyi günlerim için biriktiriyorum
yüreğimin isinde.
Şeffaflaştıkça hayat
Düştüğüm değil tırmandığımda yakınım
kendime
Kendimsiz bırakamam ben hayatı
Hayali bile güzel varlığın
Ket vurulası hangi duygumsa
Karalıyorum hece hece.
Sözcüklerim, muallim
Nazarında sensizliğin
Dokunmak vara yoğa
Yığılmışım işte bir köşeye
Kaydını tuttuğumdan sanma sakın yakınmam
Yakama yapışan sırıtan bir gölge
Simyacısıyım belki dünün
Gün mizaçlı bir şiirde saklandığım
ayan beyan.
Yanılsam da her sevdiğimde
Fıtratım, muallim
Fıkra gibi bunca hatırat
Kilit vurduğum kalbim de değil
Defansı dünün
Öykündüğüm hiçliğe
Muhalif olduğum illa kendim
Sırlarımı da verdim bir kez ellerine.
Lakin sözüne sadıksın sen
Temkinlisin benle konuşurken.
Dar cepheli binalarda
Diken üstünde çiçeklerim
Sessizliğinin müdaviyim, muallim
Sensizliğe talim ettiğim
Talep ettiğimse iyiliğin sağlığın
Boş yere düşmez yaşım
Yaslandığım çınarın dilerim ki;
Kabul bulur duası.
Ve çekiliyorum huzurundan
Huzur bulmak adına yeniden
dokunacağım ruhuna
Körpe şiirlerde salındığım ne ki
İçimdeki salıncağın nezdinde
Sallantıda işte ömür
Saltanatını sürmek değil sunduğum her
özür.
Bir v/akitse bana tanınan
Yazıp seveceğim işte yaşadığım kadar.