Asım korkuyordu. Yıllar sonra ilk defa birisi tarafından görülmüştü. Adamın
şaşkın bakışları altında hızla gözden kaybolmuştu kaybolmasına ama peşine
düşecekleri hissine kapılmaktan kendisini bir türlü alıkoyamıyordu. Bereket o
anlarda Fazıl yanında değildi. Fazıl'ı tüm gözlerden ve kötülüklerden uzak bir
şekilde büyütmeyi başarmıştı. Elindeki deftere baktı neden sonra. Bu defter
yıllar önce arkadaşlığın öldürülmesiyle tutmaya başladığı bir anı defteriydi.
Başlıklara göz gezdirdi. Arkadaşlığın Öldürülmesi, Ahlak’ın Yok Oluşu, Sadakâtin
Ölümü, İhtiras Devrimi, Sanal Medeniyetin İlânı ve son olarak Merhametin Ölümü.
Yaşadığı tüm acılar gözlerinin önünden geçti. İnsanlık artık eski insanlık
değildi. Herkes kendisi için yaşıyordu. Zenginler ve onlara hizmet eden, onlara
hayatlarını veren ve beslenme çiftliklerinde çoğaltılan fakirler vardı.
Merhamet öldürüldükten sonra artık kimse yaşadığı hayatı sorgulamıyordu.
Zenginler dilediklerince eğleniyorlardı. Fakirlere ise organlarını
kullanabilmek için sınırsız yiyecek imkânı veriyorlardı. Hızlı yetişmeleri için
onlara bedava internet, ucuz alışveriş ve eğlence imkanı veriyorlar, fakirler
ise içinde yaşadıkları çiftlikleri kendi dünyaları zannedip onlara sunulanlar
karşısında sorgulamadan istenileni yapıyorlardı. Böylece zenginler kendilerine
gereken organı istedikleri bir fakirden elde edebiliyorlar, bunun içinde
Küresel Organ Şirketine para ödüyorlardı. Her organın değeri ayrı ayrıydı. Kalp
ve beyin en pahalı organlardı. Çocukların organlarının satışına sınırlı izin
veriliyordu. Bu organlar yetişkinlerin organlarına göre daha dayanıklıydılar ve
bu sebeple de oldukça pahalıya satılıyorlardı. Fazıl’ı işte bu cehennemden
korumak için karısı ile birlikte doğaya kaçmıştı Asım. Karısı ölünce Fazıl’ı
kendisi büyütmeye çalıştı. Başarmıştı da. Fazıl 10 yaşına gelmişti.
Şimdi Fazıl için korkuyordu. En çok da onun kalbini almak isteyeceklerinden
korkuyordu. Çünkü doğada özgürce yetişen Asım gibi bir çocuğun kalbinin bir
yetişkini en az 30 sene idare edebileceğini biliyordu. Oğluna baktı. Uyuyordu.
Yanına uzandı…
…
Kalbi teklemeye başladığında koşmayı bıraktı. İlk bulduğu yere çöktü ve
nefes almaya çalıştı. Daralıyordu. Kullanmayı istemiyordu ama artık üstündeki
kalbin eskidiğinin farkındaydı. İstemeye istemeye çantasındaki yedek kalbi
çıkardı. Derin bir nefes aldıktan sonra göğsünü açıp eskiyen kalbi çıkardı ve
taze kalbi içeri yerleştirip tekrardan göğsünü kapattı. Bir dakika hiç
kıpırdamadan oturması gerekiyordu. Rahatlayınca tekrar ayağa kalktı.
'Bunlara dünyanın parasını veriyorum ama yine de yetmiyor. Çocuk kalbi
almam gerekecek sanırım.'
'Haklısınız efendim. Bedene uyumu açısından yetişkin kalbi daha iyi, bir
dakikada uyum sağlıyor ama çocuk kalbi sizi hiç değilse 5 sene rahat
ettirecektir.'
Yanındaki adamına sinirle baktı. Ona göre söylemesi kolaydı. Çocuk kalbi
onun hayal bile edemeyeceği kadar pahalıydı. Yetişkin kalbi yıllıktı ama
dikkatli kullanırsa iki yıl idare edebiliyordu. En iyisi ucuza halledebileceği
taze bir çocuk kalbi bulmaktı.
'Arabayı yarına hazır et. Biraz uzun bir yolculuğa gidiyoruz.'
'Emredersiniz efendim. Neresi tam olarak?’
'Gidince görürsün. Her ihtimale karşılık bir tane daha yedek kalp al.’
'Baş üstüne efendim.'
Yüzüne pis bir sırıtış yayıldı. Geçen ay arazisinde yakaladığı avcıdan
öğrendiği bilginin işe yarama zamanıydı artık. Çok az da olsa şehirlerden
uzakta avcılardan kaçarak hayatlarını sürdüren aileler ve onların tamamen
doğada yetişmiş çocukları olduğunu biliyordu ama bu insanların yerleri tespit
edilemiyordu. Ancak avcı ona ormanlık arazide bir adam gördüğünü söylemişti.
Eğer adamın bir çocuğu varsa ve doğada yetişmiş bu çocuğun kalbini alabilirse
bu onu en az 10 sene daha idare ederdi. Belki de daha fazla… İştahla
dudaklarını yaladı. Hem şehirden uzakta olduğu için bu kalbe parasız sahip
olmasının bir sakıncası da olmazdı, nasıl olsa şirket durumdan haberdar
olmayacaktı. Belki şirketin başkanına el altından bu kalbi satabilirdi de.
Çünkü başkanın hastalığı yüzünden doğada yaşayan bir çocuk kalbi aradığını
biliyordu. Keyfi yerine gelerek koşusuna devam etti.
…
Asım uyanıp da Fazıl’ın gözyaşları içinde yanında beklediğini görünce
korkudan dehşete kapıldı. Hemen oğlunu alıp elini göğsünde gezdirdi. Kalbinin
yerinde olduğunu görünce rahatladı.
‘Fazıl, ne oldu oğlum? Neden ağlıyorsun?’
Fazıl avucunda tuttuğu küçük uğur böceğini gösterdi. Sesi de eli gibi
titriyordu.
‘Yanlışlıkla
üstüne bastım baba. Öldü. Benim yüzümden öldü.’
Asım oğluna baktı. Bu çocuğun kalbindeki duygu
merhametten başkası olamazdı. Merhamet… O öldürüldükten sonra dünya tam bir cehenneme
dönmüştü ama işte Fazıl’ın gözyaşlarında saklı olan duygu tam da merhametti. Eğer
onun kalbindeki merhameti keşfederlerse kalbini almadan onu öldürürlerdi.
Buradan gitmelilerdi.
‘Hazırlan hemen. Buradan gidiyoruz.’
‘Nereye gidiyoruz baba?’
‘Bir sürü yeni uğurböceği bulabileceğin bir yere.
Hadi.’
Kısa sürede çantalarına biraz yiyecek ve su
koyduktan sonra içinde saklandıkları ağaç kovuğundan çıktılar. Güneşin keskin
ışığı bir süre gözlerini açmalarına engel oldu. Asım tam oğlunun elinden tutup
adımını atmıştı ki duyduğu ses ile neye uğradığını şaşırdı.
‘Hey sen. Dur orada!’
Arkasını döndüğünde eli silahlı bir adamın
kendilerine doğru yürüdüğünü gördü. Kaçmaya yeltendi.
‘Dur yoksa çocuğu vururum!’
Çaresiz söyleneni yaptı. Fazıl’ın ölmesi merhametin
de tamamen ölmesi demek olabilirdi. Ama ya çocuğun kalbini almak isterdiyse
adam? O zaman merhamet yine ölmez miydi? Derin bir ikilem içindeydi. Adam
silahlı olarak geldiği için kesin Fazıl’ın peşindeydi. Asım bu adam tarafından
öldürüleceğinden emindi. Tek isteği Fazıl’ın şehirdeki o cehennemin içine
götürülmemesiydi.
‘Arkanı dön. Çocuğu bana doğru gönder.’
‘Baba! Kim bu adam?’
‘Korkma oğlum, yürü hadi! Lütfen, son bir isteğim
var. Onu şehre götürme. Ne alacaksan al ama bizi ayırma.’
‘Merak etme, benim de niyetim yok zaten. Yanımda bir
tane yedek kalp var. Çocuk kalbi değil ama oğlunu hayatta tutacaktır. Ben ise
onunkini alıp buradan gideceğim. Sizi öldürmeyeceğim. Çocuk korkarsa kalbi bir
işime yaramaz.’
Asım başını salladı. Yapabileceği bir şey yoktu.
Oğlunun kalbinin çıkarılmasını görmemek için gözlerini kapadı. Bir dakika sonra
oğlu kendisine doğru yürüyordu. Gözleri ise sanki başka bakıyordu. Adam hızla
biraz uzakta bekleyen arabasına doğru koştu ve arabaya atlayıp gözden kayboldu.
Asım başka bir kalp taşıyan oğluna bakarak ne yapacağını düşünüyordu.
…
‘Efendim bir adam sizinle görüşmek istediğini
söylüyor.’
‘Kimmiş?’
‘Eski bir tanıdığınızmış efendim. Öyle söylememizi
istedi.’
‘Peki, gelsin bakalım.’
Küresel Organ Şirketinin sahibi Bahri bey karşısında
yıllar önce kaçak olarak onlarca kalp sattığı Deniz’i görünce şaşırdı. Deniz’in
kalbi sağlıklı olduğu için yedek kalp almasına izin verilmemişti ama o sıralar
Küresel Organ Şirketinin pazarlama müdürü olan Bahri bey ona el altından
onlarca kalp satmıştı. Bu kalpler biraz sağlıksız insanlardan alınmış kalplerdi
ve ona sağlıklı insanlardan alınmış kalpler diye kakalamıştı. Sonrasında Deniz’in
hastalandığında bu kalpleri başka bir organ tüccarına sağlıklı 5 kalp ve üste biraz para karşılığı sattığını öğrenmişti. Şimdi de elinde bir kalp çantası ile
önündeydi.
‘Ne istiyorsun?’
‘Hoş geldin demek yok mu Bahriciğim?’
‘Hoş geldin, ne istiyorsun?’
‘Ticaret. Hatırlıyor musun yıllar önce bana el
altından sağlıklı diyerek hasta kalpler satmıştın.’
‘Ee, ne olmuş yani?’
‘Duyduğuma göre şimdi sen de hastaymışsın ve taze
bir çocuk kalbine ihtiyacın varmış.’
‘Sana ne bundan be adam?’
‘Elimde tam senlik bir kalp var. Tamamen doğada ve
doğal olarak beslenmiş bir çocuğun kalbi, 10 yaşında.’
‘Sen ciddi misin?’
Deniz elindeki çantayı açıp kalbi gösterdiğinde
Bahri’nin gözleri heyecanla açıldı. Bu kalp onu en az 30 sene idare edebilirdi.
Deniz’in bunu bilip bilmediğinden emin değildi.
‘Karşılığında ne istiyorsun?’
‘Kalp ve tabii ki para. 5 tane çocuk kalbi isterim. Beni
en az 25 sene idare etmeli.’
‘Tamam. Sana 5 çocuk kalbi ile birlikte bu kalpler
bittiğinde yenilerini alabileceğin bir de çek vereceğim. Yeterli mi?’
‘Evet. Doğrusunu istersen bu taze kalbi ben takmak
isterdim ama
Şirketin beni hemen yakalayacağını biliyorum.’
‘Doğru tahmin, yasa dışı organ kullananları anında
tespit edebiliriz.’
‘Ya sen?’
‘Sen beni dert etme. Ben şirketin sahibiyim. Kalbi
masaya bırak. Çekini al ve git.’
Deniz daha fazla orada kalmak istemiyordu zaten. Söylenileni
yaptı. Bahri ise çantayı tekrar açarak içindeki kalbi avucuna aldı ve büyük bir
iştahla baktı ona. Bu kalp ona belki 30 yıldan çok daha yeterdi. Göğsünü açtı.
İçindeki kalbi çıkarıp Fazıl’ın kalbini büyük bir dikkatle yerine yerleştirdi.
Şimdi uzunca süre uyumalıydı. Olduğu yere uzanıp uykuya daldı.
Uyandığında yüreğinin sızladığını hissetti Bahri. Sahip
olduğu şirketin yaptıklarına inanılmaz bir tahammülsüzle ve pişmanlıkla
bakıyordu. Aklı her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu söylese de kalbi buna
karşı koyuyordu. İnsanları çiftliklerde tutmak, hele de çocukları ve
organlarını almak. Zenginler rahat yaşasınlar diye fakirlerin her şeyini
sömürmek. Üstelik bunu sorgulamasınlar, isyan etmesinler diye beyinlerini
internetle, sosyal medyayla, ucuza alışveriş ve eğlence ile köreltmek… Bunlar
artık ona çok canice geliyordu. Böyle devam etmemeliydi… Merhametin Öldürülmesi
üzerinden yıllar geçmişti. Merhamet dirilmeliydi. O dirilirse arkadaşlık da,
ahlak da, sadakat de yeniden hayat bulabilirdi. Bahri’nin kalbi böyle
istiyordu. İlk emrini verdi.
‘Fakirleri serbest bırakın!’
Mahmut UZUN