Hudutsuz bir yolculuk bu ve uçuşan
tül perdeler
Aklın son noktasına hizalanmış
düşlerim ve şaşkın yüreğimin
Neferi ah, binlerce yemin döndüğüm
Sözümden
Israrla yüklendiğim yüreğin makberi
Ölü bir kuş gibi uçmak kaldığı
yerden.
Şatafatlı rüzgâr
Bayır aşağı sözcükler
Göğün pembesi ve kubbesi
Sürtüştüğüm insan izlekleri
Bir de yazamadığım son ferman
O ızbandut gölgeler feryat figan
Yakut gözlerinde sevdanın
İçimde kalan ukdelerin serpintisi
illa ki aşk
İlla ki yazmaya durduğum şiirler
Uçuşan saçımda can veren bir bukle
Oysaki nasıl da mutlu ve özgürdüm
öncesinde.
Yadsıyamadığım şafak
Kanatlarında buseler üşüyen ruhum
Saklı tuttuğum sandığımda
Dokunulmazlığı varlığım
Haraç mezat yükselen sesi ölümün
Dermanı saklı katında Rabbimin
Azat ettiğim keder
Kadere yüz sürdüğüm
Yalnızlıksa sonsuz bir meal
Tamburu, sazı aşkın ve çenginin
Çıplak ayaklarında yıldızın
Nemalandığım mehtap
Sarmalında hüznün
Yüzüme çarpan Osmanlı tokadı
Babamdan tembihliyim hem ezelden
Ezeli bir rekabet içre dönük fetvası
yüreğin
Esrik bir zafiyet
Göğe kat çıktığım bilinmezin öyküsü
Hoyrat bir rüzgâr
Adeta firkateyni dünün
Bense mazbut ve içten bir serenat
İçerlediğim ömrün buruşuk örtüsü
Yüzümde peçem indinde aşkın
Sevmek içten ve uzaktan
Uysal feryadım taşar da taşar
dağlardan
Aşkın şiarı belki de çaresizlikle
yürekten tüten
İmkânsızı dilediğim her hazan
Hüzne binaen çattığım kaşlarım
Lakin sızan gam ve infilak eden sözcüklerden
Kardığım bir şiir nazenin yüreğimden
dökülen perde perde
Seslendiğimin ertesi
Yufkadır içimde saklı mealin türküsü
Yanık sesi ozanın
Yandığım ne ki yakamadığım ateşin tek
zerresi
Yeter de artar bile
Yoksa yazamazdım yaranamadığım kadar
İçimde saklı düş perisine
Bir düşsem misal
Düştüğüm her yanlışın alfabesi
Bir çocuk gibi coşkulu ve umutlu
Kardığım nice hayal
Tutuşan eteklerinde yazgının mutluyum
da sevdiğim kadar