Semiren göğün sızılı menkıbeleri ve
gül mizaçlı bir şiir dilediğim Rabbimden…
Ah, kalemin nasırlaşmamış yüreği
Tıpkı içimdeki devingen ve aşka
müptela iklim gibi.
Seferberliği mi sözcüklerin?
Ne gam ne gam.
Asla da değil yalan
Ve işte telaffuz ediyorum ömürlük
yalnızlığı.
Şehla gözlerinde şiirin
Bir tebessüm dilediğim o sevdalı
mizacın.
Korunaklı dünyamda sırlar ektiğim
gizem geçidi
İçimden geçen ne ki yazmadıklarımın
yanında?
Yangın yeri ortalık
Sefasını sürdüğüm o meddücezri
yüreğin
Bazen kerbela’sı aşkın
Bazen ah, bazen şimendiferi sözlüğün
Kopup da geldiğim o yaka
Uçmak ne ki yazdıklarımı yok
saydığında
Yok sayılmanın da karesini alıp
Çarptığım şehir ışıkları
Elbet sinen yürekte saklı telaş
Mimarisi ömrün nasıl da tezat
Dünde kalan öykümü sonlandırıp
Yeniden başladığım bir hikâye.
Nemli gözlerim çağlar kuytularda
Kukumav kuşları eşlik ederken
kulağımdaki şarkılara
Bir nazenin gölge gibi sektiğim hece
hece
Çarpıldığım ettiğim her yemin sonrası
Günaha girmesem de ettiğim tövbenin
haddi hesabı yoktur
Kelamın düşkün kollarına atladığım
bir yangından
Firar eden o tek kıvılcım
Elbet eşleşen kalbime toz
kondurmadığım yalın bir dürtü
Kimsesizliğin de simgesi iken
İçimde kaynayan kazan.
Hazandan yana derdim
Hesaplayamadığım binlerce dize
Dizdiğim alt alta
Dindiremediğim bir sağanak
Yazmakla bulduğum teselli
Umut diye bildiğimse o tecelli
Her an vuku bulacakmışçasına
Yürek elbet hedef tahtası
İspiyonlandığım iç sesim
Neşrinde dünyanın kat iziyle sevdiğim
Ah, kaç nesil kaç nesil daha
sürünecektir nazım niyazım?