Öğretmen
Okulu’nda okurken her davranışımız ve giyim kuşamımız mercek altındaydı. Bir
ara saçım birazcık uzamıştı. Dersteyken öğretmenimiz ensemi tutarak, “yarın öğretmen olacaksın şu saçının haline
bak, neredeyse örülecek” diyerek uyarmıştı. Öğle arasında soluğu okul
berberinin yanında yerinde aldım. Üç numaraya yakın şekilde kısalttı. Berbere
gittiğimizde tarife gerek yoktu zaten. O, öğrenci tıraşının nasıl olacağını çok
iyi bilirdi.
Giyim
kuşamımız da itinalıydı. Okulun devasa bir ütü hanesi vardı. Ütüsüz giyimle
boyasız ayakkabı ile gezemezdiniz. Hele bir üst sınıf öğrencisinin yanından
geçerken selam vermezseniz, ya da eliniz cebinizdeyse tokadı yerdiniz.
Anlayacağınız
tüm hayatımız “iyi, örnek bir öğretmen
olabilme” üzerine kuruluydu. Diyeceksiniz ki kılık kıyafetle mi? Hayır,
bilgi ve beceride, davranışlarda, kişilik kazanmakta, sevgi ve saygıda da bu
gayret ve itina vardı.
O yüzden en ufak bir ihmalimiz, mutlaka
birileri tarafından uyarılırdı. Üçüncü sınıftayken İzmirli bir arkadaşımız yaz
tatili dönüşü, “İspanyol paça” bir
pantolonla gelmişti okula. O’nu hayranlıkla, imrenerek izlememiz bir gün sürmüştü.
Derste bir öğretmenimiz bunu fark etti. “Bir
daha böyle görünürsen valizini toplarsın. Ya paçasını düzelt ya da bir daha
giyme” diye sert şekilde uyardı. İspanyol paçayı bir daha göremedik.
Diyeceğim,
altı yıl yatılı öğretmen okulunda, her anımız denetlenerek okuduk. Her
halimizle “örnek öğretmen” olmaya
gayret ettik. İlkten yadırgadığımız kuralların zamanla temsilcisi olduk.
Benimsedik ve içselleştirdik.
Son
sınıfta diplomalarımızı alırken okul müdürümüz de uzun ve anlamlı bir nasihat
konuşması yapmıştı. Örneğin; “köy
çeşmesine kendiniz su almaya gitmeyin. Hatta duruma göre köyde fazla fiyakalı
ve süslü elbiselerle gezmeyin. Yanlış anlaşılırsınız, köy gençleri ile aranız
açılır” vb. gibilerden ilginç örnekler vermişti.
Anlattığım
1972 li yıllardı. O yıllarda geçerli olan birçok tutum ve davranış zamanla değişti
doğal olarak. Fakat öğretmenlik mesleğini yıllarca değerli kılan şeylerden biri
de; “öğretmenlerin giyim kuşamındaki
tertip, düzen, sadelik ve şıklık” olmuştur belki de. Bizim insanımız hala
giyim kuşama farklı ve daha bir değer verir ve önemser.
Bu
yüzden yıllarca öğretmenlerimiz çevresinin insanlarına, velilere ve biricik
öğrencilerine, hep imrenilecek özende imaj sergilemiştir. Belki kılık kıyafet
mevzuatının kimi sıkıcı yönleri de zaman zaman can sıkmıştır. Örneğin, saç
uzunluğunun gömlek yakasını geçemeyeceği, bıyıkların ölçütleri vb. gibi
detaylar.
Ancak
öğretmenlerimiz, özellikle de; “Köy Enstitüsü” ve “Öğretmen Okulu” öğretmenleri
okuldan aldıkları kaliteli eğitim ve büyük bir sorumlulukla, “mesleklerinin saygınlığını” arzuyla, azimle, titizlikle yerine getirmişler,
aranan, özlenen eğitimciler olmuşlardır..
Şimdilerde
bazı öğretmen sendikalarının aldığı karar mucibince, okullarda uzun süredir “kılık kıyafet yönetmeliği” kurallarına
uyulmamaktadır. Öğretmenler bu uygulamadan memnun gözüküyor. Ancak getiri ve
götürülerinin de incelenmesi gerekir.
Sendikaların
elbette ki haklı ve yerinde talepleri olacaktır. Yönetimin bu talepleri dikkate
alması, yerinde ve güzel bir düşüncedir. Ancak sendikaların, öğretmenlerin; “rahatsız oldukları hususları bizzat
bildirerek, mevzuatta uzlaşı ile bir düzenleme yapılması daha isabetli olurdu.”
Oysa
şu anda kılık kıyafet yönetmeliği tamamen devre dışı bırakılmıştır. Herkes
kendi zevkine ve tercihine göre giyinmektedir. Yarın bir yönetici bir öğretmene
“mevzuata uymayan kıyafetinden ötürü” ceza verirse, Bakanlığın tavrı kimden
yana olacaktır?
Hangi
konuda olursa olsun; “dayanaksız ve
sonsuz bir özgürlük” zamanla sıkıntı olur ve başka sorunlar doğurur. Sınırları
belli olmayan bir uygulama her zaman sıkıntılıdır. Umarım bu uygulama can
sıkıcı olaylara sebep olmaz. Az da olsa birileri tahriklere sebep olan aşırı uç
giyim kuşamı ile bu serbestliği suiistimal etmez.
Sevgili
öğrencilerimize, her okul idaresinin, forma giyme kuralı koyduğu bir ortamda,
acaba öğretmenlerimiz, okul yönetimi, kendi okullarında öğrencilerine yönelik
olarak; “Bizim giyim kuşamımızdan memnun
musunuz? Bizi nasıl görmek istersiniz?” Diye bir anket uyguladılar mı?
Diyeceğim
o ki, değerli öğretmenlerimiz; velilerinin, sevgili öğrencilerinin çevrenin ve
toplumun değer yargılarını, beklentilerini, duygu ve düşüncelerini görmezden
gelmemelidir. Çünkü öğretmenin giyim kuşamındaki tercihi öğrencilerini de
ilgilendirmektedir diye düşünmekteyim.
Zira
bazı öğretmenlerin “aykırı ve aşırı
giyim kuşam tercihlerinden” rahatsız olan öğrenci, veli ve eğitim çevreleri
var. Bu husus önemsenmeli ve göz ardı edilmemelidir. Burada somut örnekler
vererek konuyu özelleştirip şahısları incitmek istemem. Konu şahıslar değil,
öğretmenlik mesleğidir.
Özgürlükler
çok önemlidir elbette. Öğrencilerimizin sevgisini, saygısını ve beğenisini kazanmak
da bir o kadar önemlidir. Şurası da da kaçınılmaz bir gerçek ki, “şıklık ve zarafet” saygınlığın da ön
koşuludur.
Yürürlükte
olduğu halde uyulmayan bir mevzuat vardır. Bir zamanlar Yalova’da kıyafetinden
ötürü Serkan öğretmenimize reva görülen çirkin muamele hayatına mal olmuştu. Yasal
dayanağı olmayan bu kılık kıyafet serbestliğine, bir makam sahibi yine can
sıkıcı müdahalelerde bulunup, öğretmenlerimizi üzebilir.
Yapılması
gereken, bu uygulamanın uzlaşı ile bir an önce mevzuata bağlanmasıdır. O zaman kimse de bir sürprizle
karşılaşmaz.
Sevgiyle
kalın.
Seyfettin
KARAMIZRAK