EZAN OKUMAK SURETİYLE İRTİCAİ DAVRANIŞ (!) -- İRTİCA 906 YANİ MEHMET AKİF ERSOY --3. BÖLÜM
En son olarak Mehmet Akif'in 1935 yılında bir Antakya ziyareti yaptığından ve bu ziyareti ile ilgili olarak İçişleri bakanlığına derhal istihbarat uçurulduğundan bahsetmiştim.
Aslında bu istihbarat raporlarında neler yazdığını belgeleriyle ortaya koymak lazım ama yazı uzamasın diye özet geçeceğim bazılarını.
Evet..1935'den önce Mehmet Akif Mısır'da sıkı takip altındadır ve hakkında raporlar gönderilmektedir Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığına ama bu raporlarda ondan her ne kadar '' Mürteci '' Diye bahsedilse de '' Zararlı bir faaliyetine rastlamadık'' denilmektedir. Ancak 1935 Tarihinde Antakya'da bulunduğu sırada 28 Ağustos 1935 de doğrudan Cumhurbaşkanlığına gönderilen raporda özetle ve mealen şöyle denmektedir:
'' Mehmet Akif adlı şahıs Antakya'da genelde Arap milliyetçisi insanlarla görüşmektedir. Halifelik ve Abdülmecit lehine konuşmalar yapmaktadır. Şapka giymenin küfür olduğunu söylediği gibi Türkçe ezan ve namazın kesinlikle caiz olmadığını söyleyerek Cumhuriyet karşıtlığı yapmaktadır.'' ( Bu raporun da belgesi var ama çok resim yayınlayınca iyice okunmaz oluyor belgeler. O yüzen bunu ve başka bazı belgeleri değil önemli gördüklerimi aldım yazıma. )
Bunca sıkı takibe rağmen Mehmet Akif 16 ( veya 18 ) Haziran 1936 da Mısır'dan İstanbul'a gelmiş ancak İçişleri Bakanlığı bunu 26 Haziranda ancak gazetelerden öğrenmiş ve hemen İstanbul Valiliğine bir telgraf çekerek sormuştur telaş ve heyecanla.
'' Şair Mehmet Akif'in İstanbul'a geldiği gazetelerde okunmuştur. Ne zaman geldiğinin ve geliş sebebinin ve durumun tetkiki ve takibini rica ederim.------Dahiliye Vekili ( İçişileri Bakanı ) Namına S. Çitak''
Ancak bu yazının altındaki not ilginçtir: İRTİCA 906 [ 1 No lu Resim ]
Yani Mehmet Akif İrtica 906 olarak kodlanmış ve fişlenmiştir.
İstanbul Valiliğinin etekleri tutuşur zira onlar da atlamışlardır Mehmet Akif''in İstanbul'a geliş olayını. Ya da önemsemişlerdir. Hemen gerekli takibat yapılır ve cevap verilir 30 Haziran 1936 da
'' Şair Mehmet Akif kansere müptela olduğundan tedavi için İstanbul'a gelmiştir. Maçka'da ( Trabzon- Maçka değil tabii ki ) İzmir palasta oturan Abbas Hilmi Paşa ailesinden Prenses Emine'nin himaye ve yardımı ile 19/6/1936 da Teşvikiye Sağlık Evine yatırılmıştır. Halen orada tedavi altındadır. Mısır'a dönmeyeceğini ve bundan böyle memlekette kalacağını ziyaretçilerine söyleyen bu şahsın durumu tarassut altına aldırılmıştır. İstanbul'a gelişinde başka bir maksadı olup olmadığı da tahkik edilmektedir. Sonu arzedilecektir. ----Vali Namına H. Karataban '' [ 2 No lu Resim ]
Evet. Mehmet Akif'in İstanbul'a gelişi ve geliş sebebi aynen Valiliğin yazdığı gibidir. Ancak bu yazıda önemli bir hata vardır: Mehmet Akif'in hamisi olan Emine Hanım Abbas Hilmi Paşa'nın değil Abbas Halim Paşa'nın kızıdır. Bir de Mehmet Akif'in hastalığı sirozdur. Siroz da bir kanser çeşidi midir bilmediğim için o konuya itiraz etmiyorum.
İstanbul Valiliğinin verdiği bu cevap İçişleri Bakanlığı için doyurucu değildir. Öyle ya bu adam bu memlekete nasıl geldi? Pasaportu ve vizeyi nasıl aldı? Bunları da öğrenmek lazımdır ve sorar. ( Bunun belgesi de var )
İstanbul valiliği bu sefer de Mehmet Akif'in hamileri yani onu himaye edenler hakkında raporlar sunar İçişleri bakanlığına ve hamilerin Emine Hanım ile onun avukatı Fuad Bey olduğunu bildirir. ( Bunun da belgesi var.)
Rapora göre Fuad Bey İzmir Suikastı davasında Müstantıklıça ( Yani sorgu hakimliğince ) şahit sıfatı ile ifadesi alınan bir kişidir. Çok uzun süre takip edilmiştir ama aleyhinde siyasi bir fenalığı görülmemiştir. Tek fenalığı Arapları sevmesidir. ( Bu açıkça belirtilmiş.)
Emine Hanımın mevsim dolayısıyla Heybeliada'da bulunduğu belirtilirken onun da şimdiye kadar siyasi bir fenalığının görülmediği belirtilir.
İçişleri Bakanlığının İstanbul valiliğine '' Mehmet Akif İstanbul'a niçin geldi?'' Diye sorduğu gün yani 26 Haziran 1936 da İstanbul Valiliğinin çok daha büyük bir sıkıntısı vardır. Zira Mehmet Akif'in 1933 de Mısır'da yazdığı ve Safahat'ın yedinci kitabı olan '' Gölgeler'' adlı kitaptan 2175 tanesi de kendisiyle birlikte İstanbul'a gelmiş ve gümrükte bekletilmektedir. Ne yapmak gerekli bu kitapları?
İstanbul Vali Vekili Hüdai Karataban İçişleri bakanlığına sorar. Aynen şöyle:
'' Şehrimizde bulunan şair Mehmet Akif'in Mısır'da Matbatüşşebap'ta eski Arap harfleriyle bastırdığı Safahat'ın yedinci kitabı Gölgeler ismindeki kitabından 2175 tane kendi namına gelmiştir. Gümrükte bulunan bu kitabın dışarı çıkarılıp çıkarılamayacağın acele bildirilmesine müsaade buyurulmasına rica. '' [ 3 No lu Resim]
Adam vali vekili ama daha üst makama rica değil arz edileceğinden haberi yok. Neyse...
İçişleri Bakanlığı cevap veriyor 31. 8.1936 da
'' Şair Mehmet Akif'e ait Safahat kitabının Matbuat kanununun 51. maddesine dayanılarak müsaderesi ile on tanesinin Vekalete yollanması diğerlerini usulen imhası ve sonunun bildirilmesi rica.'' [ 4 No lu Resim ]
Yani efendim Mehmet Akif'in Gölgeler adlı kitabının 2165 tanesinin - Türk harfleri olmayan- Harflerle basıldığı için imha edilmesi buyruldu ve tabii ki bu buyruk anında yerine getirildi. ( Belgeler kitapların imha edilmediğini ama yurda da sokulmayıp Mısır'a gerisin geri gönderildiğini göstermektedir.)
Derken efendim 27 Aralık 1936'da Mehmet Akif bu çileli hayata gözlerini yumar.
Öldüğüne göre yorgan gitmiş kavga bitmiş olmalı değil mi?
Değil efendim. Öldükten sonra da bitmiyor bu kavga.
O zaman gelin bir başka belgeye daha bakalım.
28 Aralık 1936 da yani Mehmet Akif'in ölümünün ertesi günü İçişleri Bakanlığı soruyor '' Ne oldu Mehmet Akif'in cenazesinde? Kimler katıldı? Neler yaşandı?''
İstanbul Valiliği de cevap veriyor:
''28.12. 1936 Gün ve Emniyet 35285/33608 Sayılı Şifreye Ektir. Mısır Apartmanından otomobil ile Beyazıt Camisine getirilen Mehmet Akif'in cenazesi-cenaze namazı kılındıktan sonra el üstünde Edirnekapı mezarlığına götürülmüş ve orada Şehidlik karşısındaki kabrine defnolunmuştur. Cenaze merasimine Saylavlardan ( Yani millet vekillerinden ) Şemseddin- Fadıl Ahmet- Yahya Kemal - Profesör Muhiddin- Ölü general Deli Fuad oğlu Esad Fuad- muhalif rmesadan( her ne demekse ) ve tarassud edilenlerden Çolak Selahaddin- tüccardan Emin Vasfi- Kuleli askeri lisesi edebiyat muallimi Tahirül Mevlevi- Şehremininde oturan Suudülmevlevi -Fuad şemsi- gazeteci Feridun- ve daha bir çok kimselerle üniversite ve askeri tıbbiye talebeleri iştirak etmiştir. Mezarlıkta alçı ile yüzünün kalıbı alınmış ve bazı kimseler şiirleri ve bestelediği İstiklal marşı münasebetiyle kendisinden sitayişle bahsetmişlerdir. Bilgi olarak arz ederim.'' [ 5 No lu Resim ]
(Gördüğünüz gibi Koskoca İstanbul'un koskoca vali yardımcısı Mehmet Akif'i İstiklal Marşımızın bestecisi olarak bilmektedir. ( Biz bir orta okul öğrencisinin bile böyle bir yanlış yapmasını kabullenemezken o günün İçişleri Bakanlığı ya da İstanbul valisi İstanbul vali yardımcısı olarak kabul etmektedir böyle bir cahili. )
Evet.. Mehmet Akif'in cenazesi aynen raporda da belirtildiği gibi defnedilir 27 Aralık 1936 da.
Bu arada kendime de bir pay çıkartayım: Raporda belirtilen üniversite öğrencileri her zaman bir mensubu olmaktan gurur duyduğum İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencileridir.
Şimdi doğal olarak '' Mehmet Akif toprağa konduğuna göre bu '' İrtica'' dosyası kapandı sanıyorsunuz değil mi?
Ne gezer efendim. O dosya hiç kapanmadı. Yani Mehmet Akif öldükten sonra da takip ediliyordu. Nasıl mı? Şimdi sunacağım belgeye - özellikle tarihini göz önünde tutarak- dikkatlerinizi arz ederim.
Takvim yaprakları 15.1. 1963'ü gösterdiğinde Malatya Emniyet Müdürlüğü '' GİZLİ '' Kaydıyla İçişleri Bakanlığına bir rapor sunuyor: [ Bu gizlilik 2011 Yılında kaldırılmış. ]
''Konu:Şair Mehmet Akif'in anma töreni hakkında
27 Aralık 1962 Günü saat 20 de ilimiz Ticaret Lisesi Müsamere salonunda Ankara Hukuk Fakültesi talebelerinden Selami Çekmeğil- Ankara İktisadi İlimler Akademisi öğrencilerinden Osman Artan- Aynı akademi öğrencilerinden Ulvi Topgül ile Hakkı Döner ve Ulvi Köprülü adındaki şahıslar Mehmet Akif'i anma töreni namı altında bir toplantı yapmışlardır.
Bu törenin başlangıcında istiklal marşı şiir olarak Selami Çekmeğil tarafından okunurken son mısrasına doğru perde arkasından Sami Canatan adlı şahıs yüksek sesle ve yarıya kadar ezan okumuş ve bilahare Çanakkale Şehitleri şiirini Çanakkale şehitleri tablosu önünde ( Mevlüt okunur gibi ) kaside şeklinde takdim etmiştir.
Anma törenine Y.T.P ( Yeni Türkiye partisi ) İl başkanı İsmet Bayhan- Malatya'nın Sesi gazetesi Yazı işleri müdürü Necmettin Bilgili- DSİ Mühendislerinden Mehmet Helvacı- Tüccar Kemal Müminoğlu-Tanınmış nurculardan terzi Sait Çekmeğil ve bunun işçilerinden Alaaddin Düzbak ile Alaaddin Gürün ve bazı öğrenciler vazife almışlardır.
Tören baştan sona takip edilmiş olup ezan okumak suretiyle anma töreninde irticai davranış gösteren Sami Canatan hakkında düzenlenen zabıt varakası Cumhuriyet Savcılığına tevdi olunmuştur. Arz ederim. -- Cezmi Kartay/ Malatya valisi.'' [ 6 No lu Resim ]
EZAN OKUMAK SURETİYLE ANMA TÖRENİNDE İTİCAİ DAVRANIŞ (!)
Bu ülkede bir vali ezan okumaya ''İrticai davranış'' demişse ve Bu ülkenin İçişleri Bakanlığı '' Sen halt etmişsin.'' Diye cevap vermemişse daha ne anlatayım ki
Not. Bu yazı dizisinde ve kullanılan resimlerde çok geniş ölçüde aşağıdaki linkteki yazıdan faydalanılmıştır.
https://www.haberturk.com/mehmed-kif-devlet-tarafindan-irtica-906-diye-kodlanmis-olum-doseginde-yatarken-bile-izlenmis-ve-safahati-da-imha-edilmisti-2225830
(
Ezan Okumak Suretiyle İrticai Davranış (!) -- İrtica 906 Yani Mehmet Akif başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
2.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.