En sonunda bir üfürükçünün evine vardık. Ev ana baba günü…Özellikle kadınlarla kaynıyor. Millet doktor kapısında bekler gibi bekleşiyor.


-Ah kardeşim ah…Çok mübarek adam.

-Evet Kardeş. Ben de Naciye Hanımdan duydum methini. Kızı ile damadı arasında soğukluk olmuş da bu hoca şıp diye halletmiş.
-Ya ya sorma. Eltimin kızı da doğuramıyordu bir türlü. Bu hocaya geldikten hemen sonra gebe kalmış.
-Nazmiye de senelerce baş ağrısı çekerdi. Bir sürü doktora gitti ama bir şifa bulamadı. Lakin bu hocaya gelince baş ağrıları şıp diye kesilmiş.
-Ya Hüsniye Hanımın kızına ne dersin? O gudubetin bile kısmeti açıldı buraya geldikten sonra,

Dayanamadım artık


-Yani her b.ka maydanoz bu hoca öyle mi?

-Anlamadım ne dediniz?
-Yani ‘’nereden duydunuz bu hocayı ?’’dedim.
-Ayol sen bizi dinlemiyor musun? Taa Almanya’dan bile gelenler var. Bursada sağır sultan bile duydu bunun methini. Çok nefesi kuvvetli hoca çoook...
-Kaç gigabayt kuvvetinde yani?
-Ayol nereden bileyim ben. Mübarek’in sırrı o. Biz bilemeyiz.

Neyse uzatmayalım efendim. Sonunda sıra bana da geldi ve Mübarek’in icra-i sanat eylediği odaya girdim. Baktım mübarek öyle bir mübarek ki Hüsnü Mübarek yanında halt etmiş.


Vatandaş taht misali bir koltukta oturuyor. Bana eliyle yerdeki mindere oturmamı işaret etti. Oturdum. Sonra başladı acayip acayip tikler yapmaya…Bir müddet de o acayip tiklerle ve kendinden geçiş seanslarıyla meşgul olduktan sonra başladı konuşmaya ama benimle değil.


-Hacerrr otur bakayım…Abdurrahman çekil oradan. Adamı rahat bırak. Veliiii Veliiii. Bak kül ederim seni

-Pardon Hocam kiminle konuşuyorsunuz?
-Cinlerimle konuşuyorum. Sana musallat olmaya kalkıyorlar da? Cinlere inanıyorsun değil mi? Bak inanmıyorsan seninle hiç uğraşmayım ben. İnançsız insana bir şey yapamam.
-Yok yok merak etme hocam. İnanırım.
-İyi o zaman. Abdurrahmannn..Ne dedim sana ben?
-Pardon Hocam ne dediniz?
-Sana değil Abdurrahman’a dedim?
-Abdurrahman kimdi?
-Dedim ya benim cinlerden biri. En yaramaz olanı. İlle de sana kötülük yapmak istiyor.
-Aman Hocam. Amanı bilir misin sen. Kırk yılda bir halt edelim dedik sakata gelmeyelim.
-Korkma korkma ben bağladım onları. Bir şey yapamazlar. Her neyse anlat bakalım rüyanı.

Öylesine  havaya  girmişim  ki  oraya  benim  oğlan  için  gittiğimi  bile  unuttum.  Öyle  ya  normalde  onun  gördüğü  bir  rüyayı  anlatmam lazımdı  ama....

-Hocam ben çok nadir rüya görürüm. Eski ve unutamadığım bir rüyamı anlatsam olur mu?
-Olur olur mahsuru yok. Buyur seni dinliyorum.

Daha önce de demiştim ya ben ‘’pürüz adamımdır’’ diye. Hocaya da eski ama süper matrak bir rüyamı anlatmaya başladım.

Aşağıdaki rüya tamamen gerçektir. Tek bir harfinde bile kurgulama yoktur.O kısmı siyah yazıyorum. )

''-Hocam…1984 ü 1985 e bağlayan yılbaşı gecesi üç hemşeri ve öğretmen arkadaş olan ben Oktay ve Mehmet , ailelerimizle birlikte Oktay’ın görev yaptığı köydeki ona tahsis edilen lojmana gittik. geç saatlere kadar evde yedik-içtik eğlendik. Neyse… İyice ilerleyen saatlerde artık uyumaya karar verdik ama ev sadece iki odalı. Öyle fazla yatak yorgan filan da yok. Çaresiz kadınlar bir odada, erkekler de diğer odada yatacak. Bizim odada bir yer yatağı serip oraya Mehmet’i yatırdık. İki kişilik çekyatta da ben ve Oktay birlikte yatmaya karar verdik. Çünkü ikimiz de o zamanlar çok zayıfız. ..Yataklara girer girmez uyumaya başladık.

Sonra nasıl oldu ben de bilmiyorum bir baktım ben hanımın yanındayım. Nereden bulmuşsa erkek tıraş losyonu kullanmış yatmadan önce benim hanım. Buna biraz kızsam da neticede yâr-i güzinimin koynundayım ya çok da üzerinde durmadım. Az sora hanım kolunu üstten boynuma attı. Eh ben de boş duracak değilim ya elimi kafasının altından boynuna doladım, iyice kendime çektim boynunu ve öteki elimle saçlarını okşamaya başladım…

Az sonra gaağğğğk diye bir ses duydum.

Gözlerimi açtım ki zavallı Oktay’ın gözleri yuvalarından fırlamış vaziyette, nefesi kesilmiş, rengi mosmor ve ben hâla onun saçlarını okşamaktayım.

Hocam valla başka bir şey olmadı. Aramızda yastık vardı zaten.''



Mübarek kılı bile kıpırdamadan dinledi rüyamı.

-Çok fena…Çok… Senin durumun çok kötü.


‘’Eyvah eyvah…’’Zaman kötü. Kolla gözü’’ demek ki benim için söylenmiş bir sözmüş ha?


-Ne oldu hocam? Nedir kötü olan?

-Sana papaz büyüsü yapmışlar?

‘’ Haydaaa oğlanın derdine çare bulalım derken meğer ben daha beter dertliymişim de haberim yokmuş?


-Eeee ne yapacağız şimdi?

-Sana önce bir su vereceğim. Onu her gün bir yudum içeceksin. Bir hafta sonra da şişede kalan suyu bir kovaya boşaltıp üzerine yine su ilave ederek gusül abdesti alacaksın. Sonra da Fener semtine gidip orada Papaz Gabriel Efendiyi bularak bu büyüyü çözdüreceksin.
-Büyüyü bir papaz çözecekse bu su merasimi niçin gerekiyor?
-Sen içinde bulunduğun felaketin ne büyük olduğunun farkında değilsin anlaşılan. Benim verdiğim su ve papaz Gabriel Efendi’nin okumaları birleşerek ancak kurtarabiliriz seni.
-Hımmmm anladım. Dinler arası diyalog yani.
-Evet öyle de denilebilir.

Mübarek aslında çok haklı söylemişti ‘’ sen ne büyük bir felaketin içinde olduğunun farkında değilsin’’ derken. Ama eksik söylemişti. Çok büyük bir felaketin içinde olduğunun farkında olmayan daha yüz binlerce insan vardı yurdun dört bir yanında.


-Hocam borcumuz?
Mübarek sanki küfür etmişim gibi baktı yüzüme:
-Allah’ın çeşme suyunun parası mı olurmuş. Biz bu hizmetlerimizi insanların menfaati için yaparız. Kendimiz için bir şey istemeyiz. Lakin siz yine de fakir fukara çocukları okutmak amacıyla kurduğumuz hayır kurumu için bir bağışta bulunursanız bunun sevabı çok olur.

Dışarı çıkışta bizim yenge yüz liralık bir bağışta bulundu hayır kurumu için. Asgari limit buymuş. Neyse ya bana ne. Para benden mi çıkıyor. Ben onlara o kadar söyledim ‘’ Yoldurmayın kendinizi bunlara diye.’’


Az sonra tamamen dışarı çıkmıştık. O anda aklımla geldi?


-Ya yenge bu vatandaşın adı neydi? Sormayı unuttum.

-Hocayı mı diyorsun?
-Evet
-Cebrail Hoca?
-Cebrail hoca mı? İlginç doğrusu.
-Neden? Nesi ilginç?
-Beni Papaz Gabriel Efendi’ye yolladı da ondan…Cebrail ve Gabriel…Sana da ilginç gelmedi mi?
-Sende Papaz büyüsü mü varmış?
-Yaaa sorma. Ben çok çocukken Fenerde oturuyorduk ya işte o zamanlar kızdırırdık papazları ‘’Papaz papaz gözünü yıkamaz’’ diye. Namussuzlar taa o zamanlardan bana büyü yapmışlar meğerse.
-Ya Sami abi bak çarpılacaksın bir gün. Çok dalga geçiyorsun bu işlerle.
-Lan benim salak yengem sen daha biraz önce çarpıldın 100 kağıt da farkında değilsin.

BİTTİ


Aslında bitmeyecekti. Anlatılacak daha çok fazla şey vardı…Tarot falları, Astroloji, Meditasyon seansları, Büyü türleri, Cin çıkarma seansları, Biyo enerji, Reiki, Alternatif tıp diye yutturulan bel çekmeler, fıtık tedavileri, Kırık- çıkıkçılar, Şakracılar , Ve en önemlisi Tv kanallarındaki Evlendirme programları...Aklıma gelmeyen daha pek çok şey... Ama bir şeyler yazayım derken farkında olmadan o şarlatanların reklamlarını yapma endişesi kapladı içimi. Her ne kadar benim arkadaşlarımın hiç birisinin ben bir reklam yapsam bile böyle yollara yönelmeyeceklerini bilsem de konuyu daha fazla uzatmak istemedim. Hem  zaten tüm  amacım  size  yukarıdaki  rüyamı  anlatmaktı  da  bunu  nasıl  anlatacağımı bilemiyordum. 

Ha  bu  yazıda  kurgu  ne  kadar  gerçek  ne  kadar  orasını  sormayın ))))


İlgiyle takip eden Tüm dostlara selam ve saygılarımla.

NOT:  Cihangir  2015 yılında  kendi metodlarıyla  buldu  bir  kız  ve  evlendi.  Şu  anda  yedi  senelik  evli  ve  4.5  yaşında  bir  kızları  var. 
( Papaz Büyüsü--4. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu