Düşlerin tarhındayım mezarımın da
pervazında içre dönük yüzünde ömrün, hayallerle devindiğim ve saklı iklimin
iksirli sesi.
Lades diyen bir yıldızın kısık sesi
Efkârın ertesi
Maviden koynunda göğün
Tebessümler afallayan iklimin
derisinde bir çizik
Kayıp resimlerin suretine takılı
aklım
Yaralı mevsimdeki esaretim
Hazanın ukdesi
Yalnızlığın hutbesi
Öznemden sıkkınlığım
Sözcüklerin de çıkmışken foyası.
Bir gülüşün
esintisiyim
Sözcüklerimse sönük
ve yaralı
Düşlerimden akan
sızıntı ile çözüyorum
Yalnızlığın saçaklarına
takılı saçlarımı.
İçimdeki s/onsuzluk
buğusu ile çevrili sözcüklerim
Kanayan ellerimi
imkânsızlıkla kuruluyorum
Ve aşkı sana
kuruyorum
Kurum kurum
gezinenlere binaen
Hicabın arka
bahçesinde
Bir sızı
İstismar edilmiş
yaralı bedenler
Muğlak zihinler
Bir çocuk parkı ve
serbest bırakılmış kuduz köpekler
Bir de köftehorlar
Ah, layığıyla insan
olmanın saatini kuruyorum ben
Ve bingo!
Sefil tanrısı
insanların içlerinde saklı
Nefsine köle
Aşkı da ziyan
edenlere duyduğum öfke
Hele ki o körpe
bedenler yok mu?
Bize emanet nice
güzellik nice çocuk
Başımın ağrısı
geçmiyor
Ölümün çağrısı
çınlatırken kulaklarımı
Canhıraş
çırpınıyorum kaybolduğum ormanda
Balta girmemiş olsa
ne ki içimdeki dağ ova?
Bakir yüreğimde
saklı binlerce kuş ne ki?
Omzumda seyyah bir
sancı
Yüreğimde kımıltı
Sırtıma saplı
O kör bıçak
Lehçesi ölüm olan
Nefesleri içki
kokan beynamazlar
Aşkın ve saadetin
saatini kursam ne ki…
Biliyorum da ne
yüce ve aciz bir varlık olduğumu
Bana bahşedilmiş o
tek kum zerresi ile
İhya ediyorum
içimdeki parçalanmış zamanı
Biteviye
döndürüyorum kum saatini
Kurduğum musun
kurumlanan bir masal mısın sen, söyle?