14 Ekim 2013
Ali her zaman olduğu gibi saat 06’da
telefonunun alarmı dıt derken uyandı. Banyoya girmeden önce mutfaktaki
ısıtıcıyı çalıştırdı. Duş alıp banyodan çıktığında ısıtıcıdaki su kaynamıştı.
Dolaptan çıkardığı hazır çorba paketini büyük kupaya doldurdu. Sıcak su ekledi.
Poşetteki bayat ekmek parçalarını kupaya attı. Yatak odasına geçip
kıyafetlerini giydi. Kupadaki çorbayı yudum yudum içti. Yatak odasındaki
dolaptan aldığı silahını beline taktı. Şirket telefonunu, arabaların anahtarını
alıp çıktığında saat 07.10 olmuştu.
Karaşahin sitesinin önüne arabasını duvar kenarına park etti. Yürüyerek
site içine girdi. Şirket arabasını çalıştırdı. Saat 08.00 de çalışanlar işe
gitmek için inmeye başlamışlardı. Ali Abdullah ve Hızma Karaşahin her zamanki
gibi erkencilerdi. Helin 08.05 de evinden çıktı. Konuşmadan arabaya bindi.
Hareket ettiler. Holding önüne geldiklerinde Ali Abdullah her zamanki rutinindeydi.
Giriş basamaklarında çalışanlarıyla ayaküstü konuşuyordu. Ali arabayı park edip başında beklemeye
başladı. Helin ve Orhan Metin ağabeyleriyle konuşuyorlardı. Ali Abdullah ve
beraberindekiler arabaya doğru yürümeye başlayınca Ali gelenlere doğru ilerledi.
-Ali. Helin diyor ki güvenliği fazla abartmışsınız.
Gerek yolculuk sırasında, gerekse Diyarbakır’da hiç bir sorun olmamış.
-Doğrudur Abdullah Bey. Sorunsuz bir yolculuk oldu.
-Güvenliği abarttık mı diyorsun?
-Abartmadık Abdullah Bey. Olması gerekeni yaptık,
bu yüzden sorunsuz bir yolculuk oldu.
Helin aval aval baktı.
-Ne yaptın ki Ali?
Ali
cevap vermedi. Bakışları Ali Abdullah’ın üzerindeydi.
-Anlat Ali. Seni dinliyoruz.
-Holding araçlarının ATS ile takip edildiğini
bildiğim için başka bir araç kiraladım Abdullah Bey. Helin Hanım gece olduğu
için fark etmedi ama araba kirliydi. Basit bir önlem. Arabaya sahte plaka
taktım. Evin önünden çıktığımızda bizi iki araba takip etmeye başladı. İki üç
sokak sonra arabalar kayboldu. Kim niçin takip etmeye başladı, sonra neden vaz
geçti bilmiyorum. Ama öğreneceğim. Takibe devam etselerdi silahla müdahale
edecektim. İstanbul çıkışındaki Karaşahin Petrol’de arabayı yıkattım. Plakayı
değiştirdim. Bursa-Eskişehir-Ankara Yolu-Kayseri-Sivas-Malatya güzergahından
yola devam ettim. Yolda üç yok dört kere kontrole takıldık. Orhan Bey’in
verdiği kimlikle aranmadık. Diyarbakır girişinde plakayı tekrar değiştirdim.
Gece otele giriş yaptık. Sabah Feyzullah Ağa’yla kahvaltı salonunda görüştüm.
Toplantı çıkışı sorun olması halinde güvenlik merkezini ele geçirmeleri ve
kameraları devre dışına çıkarmaları için anlaştık. Orhan Bey’in adamlarına sorun
olması durumunda öncelikle Burhan ve İdris ağanın infaz edilmesi emrini verdim.
Beklediğimiz gibi toplantı da sorun çıktı. Konsolos Muavini tarafından saat 11
den sonra Helin Hanım’ın öldürülmesi emri verildi.
Helin iyice aptallaşmıştı.
-Ne emri Ali? Ne saçmalıyorsun?
Ali
sakinliğini bozmadan Helin’e baktı.
-Kürtçe biliyor musunuz Helin Hanım?
-Bilmiyorum.
-Ben biliyorum Helin Hanım. Konsolos Muavini
saat 11 de otelden ayrılacağını ve temizlik yapılmasını söyledi. Ben toplantıya
gazeteyle girip bulmaca çözdüğüm için bana kızdınız. Yanımda oturan korumalar
kendi aralarında akşam infaz edileceğinizi konuşuyorlardı. Akşam 11’e doğru
Konsolos Muavini otelden ayrıldı. 11’e on kala Feyzullah Ağa’nın adamları
elektriği kestiler, kameralar devre dışına çıkınca Helin Hanım’ı kat hizmetçisi
kıyafetiyle Feyzullah Ağa’nın odasına naklettim. Orhan Bey’in adamları iyi
çalıştılar. Burhan ve İdris Ağa infaz edildi. Otele gelen adamlarını Feyzullah Ağa’nın
adamlarıyla ortadan kaldırdık. Cesetleri kaldığım odaya taşıdık. Plakayı
değiştirip sabaha karşı yola çıktık. Bu sefer farklı güzergahtan İstanbul’a
geldik.
Helin biraz önce Ali’yi bir şey yapmadığı için
ağabeyine şikayet etmişti. Ağabeyiyle göz göze geldiler.
-Benim bunlardan haberim yok ağabey.
-Haberiniz olsaydı paniklerdiniz Helin Hanım. O
yüzden haber vermedim.
Ali
Abdullah duyduklarından son derece memnun kalmıştı.
-Anladın mı Helin. Demek ki güvenliği abartmamışız.
Ali’ye
bakarak devam etti konuşmasına;
-Bundan sonrası için ne düşünüyorsun Ali?
İngilizlerin emri ortada kaldı.
-Güvenliği biraz daha artırmalıyız Abdullah Bey.
İngilizlerden iki davranış bekleyebiliriz. Emir ortada kaldı diye düşünürlerse
yeni bir saldırı emri verebilirler. Ağalar beceremediler diye düşünürlerse şu
anda vaz geçseler bile ilerleyen zamanda harekete geçeceklerdir. Her iki
durumda da güvenliği artırmalıyız.
Ali Abdullah yeniden Helin’e baktı.
-Helin korumasız hiç bir yere gitmiyorsun. Bir süre
daha evden işe işten eve. Koruma sayısı artırılsın, ilave araç çıkarılsın.
Güvenlik müdürü olarak bunu sen ayarlayacaksın Ali.
-Tamam Abdullah Bey.
-Ajansa gideceksen çocuklar seni götürsünler Helin.
-Yine gizli saklı konuşacaksınız. Ben gidiyorum.
Bir
adım geride purosunu içen Orhan Metin iyice yaklaştı.
-Her hareketinle beni şüphelendiriyorsun Ali.
İstihbaratçıların otelde ne işi vardı?
-İstihbaratçılardan haberim yok Orhan Bey. Kimden
duydunuz?
-Feyzullah’ın adamları güvenlik odasına gittiğinde
odada kimse yokmuş Ali. Güvenliği istihbaratçılardan başka kim ele geçirmiş
olabilir?
-Bilmiyorum Orhan Bey.
-Yalan söylüyorsun Ali.
-Yalan söylemiyorum Orhan Bey. Bana güvenmediğiniz
için mi peşime beş kişi taktınız?
-Peşine adam falan takmadım Ali. Holding üst düzey
görevlilerinin evinin önünde her zaman bir araba bekler.
Yanında
yüksek ve bert sele konuşulması Ali Abdullah’ı irrite ederdi.
-Polemik yapmayın. Benim önemsediğim kimin yardım
ettiği değil. Helin’in Diyarbakır’dan sağ salim gelmiş olması. Bundan sonrası
için neler yapmalıyız?
-Güvenliğiniz için dikkatli olmanız gerekir. Çelik
Yelek ve rutinlerinizi değiştirmenizi tavsiye edebilirim. Ekibinizi
değiştirebilirsiniz.
Ali’nin
söyledikleri bilinen şeylerdi.
-Güvenlik şirketini git teslim al Ali. Helin’in
korumalarını da ayarla. Sıkıntı istemiyorum.
-Peki Abdullah Bey. İzninizle bir şey söylemek
istiyorum.
-Seni dinliyorum Ali.
-Tuğrul Bey bildiğim, duyduğum kadarıyla yasa dışı
dövüş işleri yapıyordu. Ben bu işi yapmam.
-En doğrusunu yaparsın Ali.
-Peki Abdullah Bey. İzninizle.
Ali
binaya doğru yürüdü. Binanı bodrum katında şoför odaları ve lavabolar vardı. Arkasından Ali’yi takip eden Orhan
Metin tekrar konuştu.
-Ağabey farkında değilmiş gibi davranma. Ali’nin
istihbarat için çalıştığı gün gibi ortada. Başımıza bela olmadan...
-Kimsenin başımıza bela olduğu falan yok Orhan. Ali
Helin’i sağ salim geri getirdi mi? Getirdi. Başımıza bela olacak ağalardan bizi
kurtardı mı? Kurtardı. Sıkıntı ne? İstihbarat bizi koruyorsa bırak korusun. Ali
başımıza bela olursa istediğimiz zaman ortadan kaldırabilir miyiz?
Kaldırabiliriz. Bundan iyisi Şam’da kayısı.
-İyi diyorsun ağabey de piyasada adımız devlet
yanlısına çıkacak.
-Piyasada herkes bizi devlet yanlısı biliyor zaten
Orhan. Devlet yanlısı olmaktan bu güne kadar zarar etmedik. Dünya devletlerinin
içinde borcuna en sadık devlet kimdir biliyor musun?
-Bilmiyorum ağabey kim?
-Bizim devlet Orhan. Dünyanın borcuna en sadık
devleti bizim devlet. Şaşırma. Bizim devlet alacağını unutmadığı gibi borcunu da
unutmaz. Biraz geç olsa da mutlaka borcunu öder. Gecikmeden dolayı oluşan
zararı da mutlaka telafi eder. İstihbarattan belki ben koruma talep ettim.
Nereden biliyorsun?
Orhan
Metin şaşırdı.
-Senin istihbaratta tanıdıkların mı var ağabey?
-İstihbaratta tanıdığım kimse yok Orhan. Sana geçen
gün dediklerimi hatırlıyor musun? Ali isteseydi hepimizi öldürebilirdi. Madem
bizi koruyor bırak korusun. Sıkıntı açarsa hallederiz. Devlet yanlısı olmak
seni niye rahatsız ediyor. Babam da devlet yanlısı, söylemez ama istihbaratta
tanıdıklarının olduğuna eminim. Bizim Kör Haydar, Haydar Ağa’da devlet yanlısı,
istihbaratta tanıdıkları da var. Bize de çok yardımları oldu zamanında. Ali
istihbaratta çalışıyorsa bile bizi korumak isteyen bir klikle çalışıyor. Hali
hazırdakilerle çalışıyor olsalardı çoktan bilirdik. Bağış toplamak için
kapımıza kırk kişi gelirdi. Öyle değil mi?
-Doğru söylüyorsun ağabey. Sır saklamayı bırakıp ne
zaman bana açılacaksın merak ediyorum.
-Çok yakında Orhan. Çok yakında. Çıkalım mı?
-Sen çık ağabey. Ben rafineriye gideceğim.