Lara kendini
aşağılanmış hissediyordu. 4 yıl önceki görev kazasından sonra bile bunalıma
girmemiş pozitif enerjisiyle küllerinden yeniden doğmuştu.
Karşılaştığı
insanların dikkatli dikkatli bakmalarından sesli düşündüğünü fark eden Lara ilk
kafeye girip oturmadan önce lavabo da elini yüzünü yıkadı.
Masaya
yaklaşan garsona c vitaminli şekersiz limonata ve poğaça sipariş verdi. İçinde kabaran öfkeyi dindirmeye çalıştı.
Eğer doktorun dediği doğruysa hacklenmiş demekti. Kafasındaki micro çipin asla
hacklenemeyeceği sadece kontrol amaçlı olduğu söylenmişti kendisine. Uzaktan
erişimle kafasındaki micro çip hacklenebiliyorsa tüm kontrolünü kaybedebilirdi.
Sonrasını düşünmek bile istemiyordu. Tam bir felaket! Armageddon! Kendi adına
asla kazanamayacağı bir savaş.
Birden
bire kafasına bir ağrı saplanınca düşüncelerini dağıtmak için güzel anılarını
düşünmeye çalıştı. Nafile çaba! Hafızasında unutamadığı güzel bir hatırası
yoktu.
Aile
ortamıyla ilgili güzel anıları olmasa da eğitim hayatında güzel anıları
olmuştu. Akranı erkeklerin yarım bıraktıkları pentatlon alanındaki
başarılarının ardından aldığı başarı belgeleri, spor ve keskin nişancılık
eğitimindeki derecelerini düşündü. Başındaki ağrının hafiflediğini hissetti. Bütün
dünyada yüz milyonlarca bağımlısı olan Meta programını kullanmamasının birkaç
nedeni vardı. Programa girişte kişilere en mahrem bilgilerini isteniyordu. Lara
özelini kimseyle paylaşmazdı.
İkinci nedeni ise program
bağımlılarının yaşadıkları sağlık sorunlarını öğrenmesiydi. Her seferinde daha
uzun süre programda vakit geçiren insanlarda ilerleyen zamanda çeşitli
hastalıklar tespit edilmişti. Saatlerce bazen günlerce programa bağlı
kalanlarda kas erimesi gıda ve sıvı eksikliği kaynaklı böbrek yetmezliği gibi
rahatsızlıklar görüldüğü gibi gerçeklik algısının kaybolması ve yaşanan
yoksunluktan dolayı etrafına zarar veren insanlar olmuştu.
En
önemlisi de Güvenlik Merkezi personelin programa girişini yasaklamıştı. Mesleğe
ilk başladığında bu yasağın mantığını kavrayamamıştı. Zaman geçtikçe başka
yasaklar olması gerektiğine karar vermişti. Güvenlik merkezinin ana felsefesi
yasaklar üzerine kuruluydu. Mesela okul ve Akademi bilgisayarları çevrimdışı
çalışırdı. Ödev yapmak için güvenlik Merkezi’nin arşivi kullanılırdı. Bu
yasağın mantığını hala çözememişti. Güvenlik merkezi yeni elektronik teçhizat
kullanımını da yasaklamıştı. Telsiz ve kulaklıklar eski modeldi.
Lara’nın 30 yıllık hayatı
kurallara uyarak yaşamakla geçmişti. 6-14 yaş arası annesinin, 14-22 yaş arası
hazırlık okulu ve Akademinin kurallarına uymuştu. Çocukluğunda başladığı
kurallı hayat, sonrasında alışkanlık haline gelmişti. Artık kuralları
sorgulamıyor, içgüdüsel olarak yerine getiriyordu.
Sağlığına
Dikkat Et Lara’nın en büyük prensibiydi. Spora mutlaka zaman ayırır,
yediklerine dikkat ederdi. Eskiden beri anti sosyal biri olduğu için 23 te
yatmayı alışkanlık haline getirmişti. İş yerindeki pek çok kişinin programa
girdiğini biliyordu. Doktorun programa giriş yaptığındaki ısrarı anlamsızdı.
Kendi kendine öfkelenmesinin faydası olmayacaktı.
1
ay öncesini hatırlamaya çalıştı. Bir yıldır 2 gün Güvenlik Merkezinde büroda, 2
gün Güvenlik bakanlığında 2 gün Operasyon Merkezinde çalışıyordu. Bir yıldır
üstesinden gelemeyeceği bir olay olmamıştı. Operasyon merkezine gideceği
günlerde aşırı sakinleştirdiği için ilaç kullanmıyordu. Operasyon merkezinde
fiili olarak sahaya çıkmıyordu ama ekran başında bile yeterince stres
altındaydı ve sürekli tetikte olması gerekiyordu. Yanlış bir talimat saha
personelinin ölümüne sebep olabilirdi. Diğer günler yatıştırıcılar yüzünden
normalin çok üstünde sakindi.
Kafasına
ince bir ağrı saplanınca bileğindeki hastaneden verilen saate baktı. Hem zamanı
hem de hayati verilerini gösteren bir saatti bu. Nabzı tansiyonu normaldi.
Kafasında beliren düşünceye ilk önce inanamadı. Birisi “ Borcunu ödedin mi”
diye soruyordu sanki. Eve gidip uyumalıyım dedi kendi kendine. Uyumalı, bir
şekilde beynini resetlemeliydi. Bardaktaki limonatayı bir yudum da içti,
poğaçadan büyük bir ısırık aldı. Kasaya doğru yürüdü. Pos makinesindeki yazılı
rakamı incelemedi bile. Başparmağını pos makinesindeki oyuğa soktu. Dıt sesini
duyunca çekti. Kafeden çıktıktan sonra 5 km. yürüyerek ikinci istasyonda
metroya bindi. Kendi kendine konuşarak yürümek iyi gelmişti.
Morali
bozulmuştu. Kafasındaki micro çipin 5 yıl içinde arızalanmaması gerekiyordu.
Birleşik Dünya Hükümeti başkentindeki hastanede ameliyatını yapan doktor öyle söylemişti.
Bir aydır yaptıklarını unutuyor şimdi de kafasında sesler duyuyordu. Bunlar hayra
alamet değildi. 30 dakika sonra
dairesine geldi. Kıyafetini değiştirmeden salondaki kanepeye uzandı. Birkaç
dakika sonra uyudu.
Uyandığında
saat 20,30 olmuştu. Mutfağa geçip ısıtıcıyı açtı. Oyalanmadan banyoya girdi.
Ilık suyun altında dakikalarca bekledi. Ne yaparsa yapsın “ Borcunu Ödedin mi”
sorusu kafasından çıkmıyordu.
Hazır
tavuk çorbası ve kepekli peksimetle karnını doyurdu. Saat 21,00. Gerilmeye
başlamıştı. Saat 23,00 te ne yapacağını düşünüyordu. Doktor haklı olabilir
miydi? Vakit geçirmek için bilgisayarın başına oturdu. Küresel ağda amaçsız
dolaştı. Âdeti olmadığı halde magazin haberlerini okudu. Blog sayfalarındaki
hem yandaş, hem muhalif yazılara göz gezdirdi. Bölge yönetimi taraftarlarına
göre Uluslararası Özerk Bölge mükemmel bir yerdi. Dünyanın, bu en stratejik
bölgesinde mükemmel bir toplum kurulmuştu. 105 yıl önceki Büyük Afet Yılı ve
ardından patlak veren salgın sonrasında özerk bölge nüfusu yarıdan fazla
azalmıştı. Bölge halkı yaklaşık 50 yıldır sağlıklı ve huzurlu bir hayat
yaşıyordu. Ulaşım, Sağlık, ikamet ve alt yapı sorunu halledilmişti. Herkesin
evi ve işi vardı.
Muhalifler
ise tam tersini iddia ediyordu. Muhaliflere göre özerk bölge totaliter,
militarist bir felsefeyle idare ediliyordu. Bölge halkı doğumdan ölene kadar
borç içinde yaşadığı yetmezmiş gibi ya ailesinin borcunu ödüyor veya
çocuklarına borç bırakıyordu. 14 yaşına gelen her kız ve erkek geçici olarak
kısırlaştırıldığı için insan haklarına açıkça müdahale ediliyordu. Sorgulama
için güvenlik merkezine götürülen insanlardan haber alınamıyordu. Eğitim,
sağlık, sosyal güvenlik tamam, ama insanlar özgür değildi. En önemlisi de Ayak
Takımı olarak adlandırılan varoşlarda yaşayan insanlar hiçbir kamu hizmetinden
faydalanamıyordu.
Lara muhalif sayfaları olası bir
eylem şifresi bulabilirim diye yıllardır takip ederdi. Meslek hastalığı. Olası
bir eylemi önceden tahmin ederek zamanında müdahale etmek başarı ve ARM (Özerk
Bölge Parası) demekti. Henüz böyle bir şey olmamıştı.
Birden
bire aklına gelen düşünceyle özerk bölge finans merkezinin sayfasına bağlandı.
Finans merkezinin sayfasına bağlanınca diğer sayfalar tamamen kapandı. Ekranda
imlecin yanıp söndüğü yere sağ başparmağını dokundu. Bir saniye içinde sayfa
değişti. Gözünü monitörün ortasındaki kameraya çevirdi.
Finans
merkezindeki kişisel sayfasının açılması bir saniye ancak sürdü. Gözüne ilk
çarpan sayfanın altındaki borç sütunu oldu. Aman Tanrım diye homurdandı. Bir
anda sayılamayacak kadar çok rakam vardı. Hemen altında tahmini borç bitim
tarihi 30 yıl sonrasını gösteriyordu. Yaşarsa 60 yaşına geldiğinde borcu ancak
bitecekti. İmleci sayfanın üstüne çekti. Borç detayı yazan butona tıkladı. Açılan
sayfada iki sütun ve rakamlar vardı. Doğduğu günden itibaren bütün harcamaları
borç olarak listelenmişti. 30 yıllık hayatındaki tüm harcamaları borç olarak
kaydedilmişti. Gözleri irileşti. Moralinin birden bire sıfırlandığını hissetti.
Yalan
söylemişlerdi. Akademi ve güvenlik merkezi kendisine yalan söylemişti. Hazırlık
okulu ve akademi de ki bütün masraflar hesabına borç kaydedilmişti. Eğitim
mermileri, yediği yemekler, ısınma ve konaklama giderleri, elektrik
harcamaları, üniformalar, yaptığı bütün harcamalar borç olarak gözüküyordu.
Saha görevlerindeki harcamaları yarım değil tam ücretlendirilmişti. Tüm
masraflarını kendi karşılayacaksa neden güvenlik personeli olmuştu ki?
Muhaliflerin,
“bölge yönetimi halkı sömürüyor” iddialarına inanmamıştı ama demek ki haklılardı.
14 yaşından bu yana yalanlarla yaşamıştı. Hazırlık okulu ve akademiye kabul
edildiğinde eğitim masraflarının bölge yönetimi tarafından karşılanacağı,
karşılığında 4-8 yıl arası mecburi çalışması gerektiği söylenmişti. Aileme yük
olmadan okuyorum diye düşünürken ailesine binlerce ARM (Özerk Bölge Parası) yük
yüklemişti. Doğduğu günden akademiden mezun olduğu tarihe kadar anne ve
babasına borçlanmıştı. Annesine borçlandığını düşünmek bile tansiyonunu
yükseltmeye yetmişti. Başına şiddetli bir ağrı girdi. Bilgisayarın başından
mutfağa koştu. Dolaptan aldığı yatıştırıcıyı ağzına attı.