Geçen bölümde Osmanlı Devleti için sonun başlangıcı olan Yunan ve Mora isyanından bahsedeceğimi söylemiştim.
Peki neden sadece Yunan İsyanı ya da Mora isyanı demiyorum? Çünkü bu isyanlar iki aşamalıdır da ondan.
Evet... 1814 Yılında Emmanouil Ksantos, Nikolaos Skoufas ve Athanasios Tsakalof adlı üç Yunan, o zamanki Rusya'da Odessa (Hocabey) kentinde Filiki Eterya adlı bir cemiyet kurdu. Bu cemiyetin başına daha sonra Aleksandr İpsilanti geçti ve cemiyet kısa süre içinde İstanbul başta olmak üzere pek çok yerde şubeler açtı Bu arada Kıbrıs ve Mısır'da bile şubeleri vardı.
Her ne kadar Tarih kitaplarımız bu cemiyetten Etniki Eterya diye bahseler de Etniki Eterya aslında çok daha sonraki yıllarda kurulan bir cemiyettir. Şu an bahsettiğimiz Yunan İsyanını Filiki Eterya cemiyeti organize etmiştir. Filiki Eterya ise '' Dostluk Cemiyeti '' anlamına gelir.
Filiki Eterya kuruluşundan çok kısa süre içinde sadece mesela 1818'de İstanbul'da 17.000 üyeye sahip olur ki cemiyetin en büyük destekçisi Fener Rum Patrikhanesidir. Aynı yıllarda genel üye sayısı 400.000 in üzerindedir.
Filiki Eterya Cemiyeti, Fener Rum Patrikhanesiyle de işbirliği yapmaktaydı. Ayrıca iş yükünü hafifletmek adına cemiyetin kolları yerine geçecek olan, Rum Matbuat Cemiyeti, Rum Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Rum Tüccar Cemiyeti, Rum Edebiyat Cemiyeti, Rum Trakya Cemiyeti, Rum Muhacirin Cemiyeti, Rum Küçükasya Cemiyeti ve Rum İzcilik Teşkilatı gibi cemiyetler bulunmaktaydı. Bununla birlikte İstanbul'da faaliyet gösteren “Silogos Bilimsel Kurumu” gibi dernekler de, yıkıcı faaliyetlerde bulunmaktaydı.
Bu derneğe girenler şöyle bir yemin yapmak zorundaydılar:
“ Kutsal ve perişan vatanım, senin ruhani ismin için and içiyorum. Uzun dönemli sıkıntıların ve perişan haldeki çocuklarınca uzun yıllardır saklanan mahkûmiyet altındaki halkının acı göz yaşarlı üzerine and içiyorum. Bütün benliğini sana adıyorum. Bundan böyle düşüncelerimin ve benliğimin tek amacı sen olacaksın. İsmin bütün hareketlerimin rehberi olacak ve mutluluğun çabalarımın ödülü olacaktır. Tek bir an için bile sıkıntılarına ilgisiz kalır veya yükümlülüğümü yerine getirmezsem eğer, ilahi adalet hakkaniyet yıldırımlarını başıma yağdırsın, atalarımdan bana kalan adım yok olsun, kişiliğim yoldaşlarım tarafından lanetlensin ve ölümüm günahımın kaçınılmaz cezası ve ödülü olsun ki ben üyeliğimle Eterya’nın saflığına halel getirmeyeyim”
Filiki Eterya ve Aleksandr İpsilanti Yunanistan'da başlatacakları bir isyan için fırsat kollamaktadırlar. Bu arada Aleksandr İpsilanti bu isyancı gerillalar için yepyeni bir kıyafet belirler ki bugün Yunan Muhafız Alayının kıyafeti olan o 400 pilili eteğin mucidi de Aleksandr İpsilanti'dir. Yani Osmanlı askerinin karşısına etek giymiş gerillaları ile çıkacaklardır. ( Bunlara Evzon deniliyor.)
Neden 400 pili( kıvrım ) var bu etekte? Çünkü Yunanlılar 400 senedir Türk hakimiyetinde yaşıyorlardı.
Her neyse... İşte bu İpsilanti ve onun eteklikli askerleri isyan için vakit kolluyorlar ama Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa bunlara göz açtırmıyor. Özellikle de Mora'da bir isyan çıkartabilmeleri neredeyse imkansız. Tepedelenli Ali Paşa resmen eziyor bu serserileri.
İşte burada Tepedelenli Ali Paşa'dan da biraz bahsetmemiz gerekiyor.
Rivayete göre Kütahyalı bir dervişin torunu olup Arnavutluk'ta çeşitli görevlerde üstün başarılar sağlayan ve en önemli özelliği Osmanlı Devletine son derece bağlı olmak olan Tepedelenli Ali Paşa mesela Fransa'ya açılan savaşta Dalmaçya kıyılarında perişan etmişti Fransızları. Kendisinin Arnavut olduğu söylenmesine rağmen 1802'de bir Arnavut isyanını bastırmıştı. Bu başarılı hizmetlerinden dolayı bir süre için beylerbeyi dahi olmuştu. Yani Divan-ı Hümayun üyesiydi. Vezir rütbesindeydi.
İşte bu Tepedelenli Ali Paşa bir taraftan Rumlara karşı sert tedbirleriyle onları kıpırdayamaz hale sokmuşken diğer taraftan Padişaha Rumların uzun süredir hareket halinde olduklarını- her an bir isyan patlatabileceklerini dolayısıyla gerekli tedbirlerin alınmasını rapor etti..
Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Halet Efendi Rumlara ve Yunanlılara ( İkisi farklı şeydir aslında ) kol kanat germeye ve onları savunmaya başladı. Padişah şaşırmıştı. Halet Efendi '' İsyan misyan yok. Ali Paşa uyduruyor '' derken Tepedelenli Ali Paşa '' İsyan var. her devletin başı büyük bir isyanla belaya girebilir'' Diyordu.
Tepedelenli Ali Paşa'nın Padişahı Rumlar ve Yunanlılar üzerine sevk etmek istemesi onlardan beslenen Halet Efendinin hiç hoşuna gitmiyordu. Hele bir de Tepedelenli her sene gönderdiği rüşvetleri artık göndermemeye başlamıştı ki bu affedilmez bir hataydı Halet Efendi nezdinde. Tepedelenli'nin ne yapıp edip ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Halet Efendi aynen günümüz Fetö'sü gibi Tepedelenli Ali Paşa aleyhinde müthiş bir kulis faaliyetine başladı. Ne yapıp edip onun ayağını kaydıracaktı. Her fırsatta onu ''Mora'da kendi hakimiyetini kurup kendi bayrağını dikecek'' diye gammazlıyordu padişaha.
Bu arada İngiliz elçisi Yunanlıların/ Rumların Mora ve Boğdan'da bir isyan çıkarabileceklerini söyledi padişaha. Bunun üzerine Halet Efendinin '' İsyan filan yok'' demelerine artık aldırmadı padişah II. Mahmut. Bölgeye bir adam gönderilecek ve durum yerinde tespit edilecekti.
Peki kim gönderildi dersiniz?
Filiki Eterya'nın en faal üyelerinden olup divan'da tercümanlık görevinde bulunan ve Halet Efendi'nin baş adamı olan Nikola Maruzi
Nikola Maruzi Mora'ya gitti ve dönüşünde buradaki insanların yüce padişaha son derece sadakatle günlük işlerine devam ettiklerini- isyana benzer en küçük bir olayın söz konusu olmadığını ancak eğer bir isyandan bahsedilecekse asıl asinin orada adeta bağımsızlığını ilan etmiş olan Tepedelenli Ali Paşa olduğunu bildirdi.
Artık Padişah II. Mahmut ile Halet Efendi arasında resmen bir iktidar savaşı başlamıştı. Padişah iktidardı ama muktedir olamıyordu. Önündeki Halet Efendi engelini bir şekilde bertaraf etmesi gerekiyordu.
Bu sıralarda Tepedelenli Ali Paşa'nın Avlonya mutasarrıfı İbrahim Paşa'yı hapsedip bu sancağı da kendisine bağlaması aleyhinde isyanının bir delili olarak sunulmuştu padişaha.
Padişah II. Mahmut bir ferman gönderdi Tepedelenli Ali Paşaya. Bu fermanda kendisini affettiğini ama bundan böyle sadece Yanya Sancağı ile yetinmesini başka herhangi bir bölgeye karışmamasını söyledi. Tepdelenli ise '' Emir ve Ferman Padişahımızındır'' Dediyse de Halet Efendinin entrikaları bitmiyordu.
Sonunda Padişah II. Mahmut Halet Efendi'nin entrikalarına boyun eğdi ve Tepedelenli Ali Paşa'nın vezirliğini elinden aldı.
Özellikle Mora'daki Rumlar adeta bayram ediyorlardı. Çünkü Tepedelenli Ali Paşa'nın da sabrı taşmış ve '' Yeter ulan '' Deyip gerçekten de isyan hazırlıklarına başlamıştı.
Tepedelenli'nin isyan hazırlığı içinde olduğunu anlayan Filiki Eterya hemen onunla temasa geçti. Şayet kendileri ile birlikte hareket ederse ona Konstantinopolis tahtını ( İstanbul ve haliyle Osmanlı Tahtı ) sağlayabileceklerini bile söylediler.
Ali Paşa bu teklifi geri çevirdi. Devlete başkaldırmış olsa da bu Rum/ Yunan kafirine güvenilmeyeceğini bildiği gibi Konstantinopolis tahtı kendisinin de bir başkasının da boyunu çok çok aşan bir hedefti.
Evet.. Tepedelenli Ali Paşa Filiki Eterya ile birlikte bir yola girmedi ama onun da devlete baş kaldırı hazırlığı içinde olması Filiki Eteryanın yani Aleksandr İpsilanti'nin önünü açmıştı.
Osmanlı Devleti'nin Tepedelenli Ali Paşa'yı bertaraf etmek için tedbirler düşündüğü bir sırada 6 Mart 1921'de Aleksandr İpsilanti Boğdan'da isyanı başlattı.
Aleksandr İpsilanti Boğdan'da isyanı başlatmıştı ama sap gibi de ortada kalmıştı. Ne Rusya ne de çok güvendiği Sırplar-Ulahlar-Bulgarlar bu isyanı desteklediler. Romenler ise zaten nefret ediyordu Rumlardan.
Osmanlı Devleti Boğdan'daki İsyanı kolayca bastırmıştı ve Aleksandr İpsilanti Macaristan'a kaçmıştı.
Şimdi tabii ki okuyanlar ''Eee isyan Yunanlılar açısından başarılı olmamış. Yani yorgan gitmiş kavga bitmiş.'' Diye düşünebilirler ama bu kadar basit değil. Evet.. Boğdan'da başlayan ilk isyan başarılı olamadı Rum ve Yunanlılar açısından ama bunun bir de Mora faslı vardı ve asıl bela Mora idi.
Boğdan'daki isyan bir kaç günde bastırılmıştı ki 12 Mart 1821 de asıl büyük isyan Mora'da Aleksandr İpsilanti'nin kardeşi Dimitri İpsilanti idaresinde başlatıldı.
Evet.. Biliyorum aklınız Tepedelenli Ali Paşa'da kaldı. Ona ne oldu?
Oraya da geleceğim ama öncelikle şu Patrik V. Gregorius'u bir asalım değil mi? Neden astık- Nasıl astık- Asmamızın etkileri neler oldu? Hıristiyan patriği olarak onu asarken hiç Metropolit asmadık mı? Patrik V. Gregorius astığımız ilk patrik miydi?
Tabii bir de Halet Efendi var. Ona ne oldu?
Hepsinin cevabı gelecek bölümde inşallah.
(
Osmanlı Devleti'nin Fethullah Gülen'i Halet Efendi --3. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
3.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.