Soner
Ali’nin arabasına binmişti.
-Soner senden bir şey isteyeceğim kardeş.
Soner
ilgiyle Ali’ye baktı.
-Ne istersen Ali, söyle.
-Orhan beyin güvenliğine çok dikkat etmeni
istiyorum.
-Dikkat ediyoruz zaten Ali. Hayırdır? Bir sorun mu
var? Bir şey mi duydun?
-Bir şey duymadım Soner ama kafamda soru işaretleri
var.
Ali
susunca Soner ısrar etti.
-Çatlatma adamı Ali söyleyecek misin?
-Kendilerine camia diyen adamlar Bijon Suphi’yi
koruyor. Karabulut denen istihbaratçı bizi Saddam’ın elinden kurtardı. Camia
eğer Karaşahin Holding’e bir şekilde çökmek istiyorsa hedeflerinde Orhan Bey
var Soner. Aklıma başka bir şey gelmiyor.
-Abdullah Bey varken hedefe Orhan Bey’i koymaları
mantıksız değil mi Ali?
-Bana sorarsan son derece mantıklı Soner. Abdullah
Bey holdingin beyni doğru ama yıllardır ailenin koruması Orhan Beyde değil mi?
Orhan Bey’in adı bile pek çok kişiyi engellemiyor mu? Engelliyor. Orhan Bey’in
pasife düşmesi Abdullah Bey’in elini kolunu bağlar. İstemediği ortaklıklara
mecbur kalır mı? Kalır. Bir şirkete çökmenin en garantili yollarından biri bu
değil mi? İstenmeyen ortaklıklar ve borç.
Soner
olaya hiç bu açıdan bakmamıştı. Ali haklıydı. Orhan Bey’in bulunduğu yerde
kimse bir halt edemezdi ama Orhan Bey olmazsa?
-Düşünüyorum da haklısın Ali. Son derece haklısın.
Yıllardır Karaşahinlere yapılan veya yapılması düşünülen tüm saldırıları Orhan
Bey engelledi. Çocukları iyice tembihlemek lazım. Bekir’in çay bahçesine
gidelim Ali. Bir şeyler içeriz.
-Bende oraya gidiyorum zaten Soner.
Kibar
Karaşahin, Yasemin ve Murat saat 11 gibi yeni açacakları lokantaya gelmişlerdi.
Bir haftadır ustalar lokantada tadilat yapıyorlardı. Elektrik ve su tesisatı
yenilenmiş, döşeme değiştirilmiş, esnafa ve resmi dairelere el ilanları
dağıtılmıştı. Kibar Karaşahin açılışta hiçbir eksik istemiyordu. Lokantanın
demirbaşları getirilip yerleştirilmişti. Küçük bir alanda büyük ve rahat bir
çalışma alanı oluşturmaya çalışıyorlardı. Kibar Karaşahin’in anlaşıp işe aldığı
iki genç aşçı onları bekliyordu. Kibar Karaşahin aşçılık lisesi mezunu
gençlerden memnun kalmıştı. Bir haftadır çalışanlara yemek yapıyorlardı. Elleri
lezzetliydi. Kendilerinden geçmiş bir halde çalışırlarken vaktin nasıl
geçtiğini anlamadılar. Öğle ezanı okunurken aşçılar herkesi yemeğe
çağırdılar. Murat her zamanki gibi
iştahla yemeğini yerken Kibar Karaşahin cam kenarından yolu seyrediyordu.
Klasik
mafyacılar gibi dikkat çeken beyaz kaşkollu elleri tespihli dört kişi lokantaya
yaklaştı. Üç kişi dışarıda beklerken biri gülerek içeri girdi.
-Afiyet olsun beyler kolay gelsin dedi yılışık bir
tavırla. Buranın sahibi kim?
Kibar
Karaşahin sandalyesinde ayağa kalktı.
-Buyurun benim.
-Memnun oldum hanım teyze. Burası için izin aldınız
mı?
-Her türlü resmi izini aldık.
-Onu sormadım hanım teyze. Rıfkı ağabeyden izin
aldınız mı?
-Rıfkı kim? Belediye başkanı falan mı?
Yılışık
tavırlı genç kahkahalarla gülmeye başladı. Gülmesi bitince ciddi bir ifade
takındı.
-Rıfkı ağabeyim buraların sahibidir hanım teyze.
Buralarda dükkan açmak isteyen hediyesini verir iznini alır. Başka türlü olmaz
bu işler. Anladın mı?
Murat
sandalyesinden kalkıp yengesinin yanına yaklaştı.
-Anlamadım diye cevap verdi Kibar Karaşahin yılışık
yılışık gülen genç mafya bozuntusuna. Konuşmanızdan bir şey anlamıyorum kusura
bakmayın. Daha açık olursanız…
Genç
mafya bozuntusu elindeki tespihi Kibar Karaşahin’in yüzüne doğru uzattı.
-Anlayışsız insanları Rıfkı ağabeyim sevmez, bendi
sevmem hanım teyze. Daha basit anlatayım. Açılış için haracımızı sonra haftalık
harçlığımızı vereceksin ki zarar uğramadan çalışıp para kazan. Anladın mı?
Kibar
Karaşahin yanında hareketlenmeye hazır Murat’ın elini tuttu. Cevap vermedi.
-Sana bir 5 gün müsaade haftaya cuma günü gelir
hediyemi alırım. Yoksa seni burada barındırmam hanım teyze. Bunu iyice kafana
sok.
Kibar
Karaşahin adamın arkasından gitmek isteyen Murat’ı engelledi. Kendisini izleyen
çalışanlara baktı.
-Yemeğinizi bitirdiyseniz iş başına gençler.
Yapacak çok işimiz var. Çaylarınızı çalışırken içersiniz. Haydi bakalım iş
başına.
Ali
Abdullah kardeşiyle güzel vakit geçirmişti. Eski günlerdeki gibi hissetmişti.
Bir ara karısının açacağı mekanı ziyaret etmeyi düşündüyse de vaz geçti.
Varlığıyla çalışanları etkileyebilirdi. Onun yerine Orhan Metin’e kendisini
evine bırakmasını söyledi. Kafası rahat değildi. Halaların memlekete dönmesiyle
babası yalnız kalmıştı. Bundan sonra daha sık babasını ziyaret etmeli veya
babasının evinin bitişiğine yaptırdığı müştemilat olarak kullanılan eve
taşınmayı düşünmeliydi. Taşınma fikrine Kibar Hanımın vereceği tepkiyi merak
ediyordu. Bunlar düşünürken salondaki kanepenin üstünde uyuya kaldı. Mutfaktan
gelen seslerle uyandığında saat 18,30 olmuştu.
Evin
kapısı açılınca uzandığı kanepede uyanan Ali Abdullah lavaboda yüzünü yıkayıp
mutfağa geçti. Karısı ve yeğenlerinin yorgunlukları yüzlerinden okunuyordu.
Buzdolabından çıkardığı malzemelerle sucuklu yumurta hazırlarken duşunu alan
aile fertleri yemek masasına oturmuşlardı. Konuşmadan karınlarını doyurdular.
Kibar
Karaşahin kocasının moralinin bozuk olduğunu fark etmişti. Kocasını tanıyordu.
Evine asla iş getirmemek gibi bir prensibi olan Ali Abdullah canı sıkkın olsa
bile karısını konuşmaya teşvik ederdi. Merakını gidermek için Yasemin ve Murat
izin isteyip odalarına geçmelerini bekledi.
-Hayırdır Ali Bey? Seni bu kadar morali bozuk
görmemiştim. Helin’e mi moralin bozuldu? Ayrıntısını bilmiyorum ama bizden
sonra masada vakıfla ilgili bir tartışma olmuş galiba?
Ali
Abdullah taze sıkım portakal suyunu bir yudumda içti.
-Vakıf gelirleriyle ilgili problem birkaç yıldır
var hanım. Helin, Nuri ve İlhan’ın her zamanki halleri. Canımı sıkan onların
tavrı değil. Halalar memlekete dönmüşler. Babam yalnız kalacağı için
sıkıntılıyım biraz. Babam yetmişine merdiven dayadı. Evde çalışanlar var ama
yine de kafamı kurcalıyor.
Karısının
söyledikleri 30 yıllık meslek hayatından sonra artık hiçbir şeye şaşırmayacağını
düşünen Ali Abdullah’ı gerçekten şaşırttı.
-Biz babanın yanına taşınalım istersen Ali Bey?
-Sen ciddi misin hanım?
Kibar
Karaşahin fincanlara hazırladığı çaylardan birini kocasının önüne koyup
karşısına oturdu.
-Elbette ciddiyim Ali Bey. İstersen babanın yanına
taşınabiliriz. Abdülkadir babanın evi yeterince büyük değil mi?
-Şaşkınlığımı hoş gör hanım. Senden böyle bir şey
duymayı beklemiyordum.
-Sence de bu ev bizim için çok büyük değil mi?
Sadece üç odasını kullandığımız 300 metre karelik bir evde oturan iki kişiyiz.
Lokanta açma fikrinden sonra kafam biraz karışık doğrusunu istersen. Lokantaya
erken gidip geç döneceğim. Benim alışkanlıklarım var Ali Bey. Yıllardır ailemin
sabah kahvaltısı ve akşam yemeğini hazırlamak gibi vaz geçemeyeceğim
alışkanlıklar. Yarın lokantayı erken açmamız lazım. İşe gittiğimde aklım sende
kalmasın istiyorum. Kahvaltısız evden çıkarsan kendimi kötü hissederim. Baban
zaten vaktini odasında geçiriyor. Benim için sorun olmaz. İstersen
taşınabiliriz.
Ali
Abdullah’ın içinden bir sevinç dalgası kabardı. Ayağa kalkıp karısını
kucakladı.
-Çok teşekkür ederim Kibar Hanım. Beni çok mutlu
ettin. Eminsin değil mi?
-Elbette eminim Ali Bey. Biz aile değil miyiz?
Senin mutlu olacağın yerde bende mutlu olurum merak etme.
Ali
Abdullah sevgiyle karısına baktı. Kibar Karaşahin’in merak ettiği başka şeyler
vardı.
-Ev çocuklar ne olacak Ali Bey?
-Yasemin’le Murat isterlerse burada kalırlar,
isterlerse bizimle gelirler. Babamın ev hepimize yeter. Burayı yaptırırken üç
bağımsız eve bölünebilecek şekilde yaptırmıştım. Bizim çalışanlardan oturacak
birilerini buluruz.