Ç/alıntı değil varlığım: aymazlığı o
tanrısal boşluğun ve işte tarhında yalnızlığın, avuç avuç yıldızlar saklı
ellerimde lavanta kokusu aşkın narin dokusu ve nokta atışı yaptığım hüznümün
bekası bir de bakaya kalan hayallerim.
Hayal ürünü değilim.
Gerçek b/ellediğim ne ise tozlu
raflarında aklımın kütüphanesinin uzatıyorum elimi ve yüreğimi altın tepsiye
kurulmuş kalemin nizamında saklı itiraz etmediğim hayatın devasa boşluklara
denk geldiği ve işte yüreğimden sökün eden heceler.
Yamalı bohçası gecenin içinde çehrem
saklı.
Tuttuğum çenem ve kalemin nidaları…
Öykündüğüm öyküler var dünümde
kayıtlı ve sehpada saklı kahve fincanım içinde unutulmuş telvesi hüznün ve
falında gördüğüm kâğıttan kayıklar aklın neşrinde bir ırmakta usul usul
salınan.
Sessizim.
Sade.
Nazenin.
İfa ettiğimden çok öte Rabbin sunumu.
Salkım söğüt.
Zakkum çiçekleri.
Çiçek olmanın neşri ve ulu yüce
dağlar aklımın yamaçlarında çeşme başında testisini dolduran al yazmalı köylü
kızlar.
Ben köyüm.
Ben köylüyüm.
Ben şehrim.
Şehrin kalabalığında unutulmuş bir
kıvılcımım ve içimde büyüyen bir yangın sade bir kahve tadında acıya bandığım
tatlısı sözcüklerin imgelerin nazarında tel kadayıf şiirlerim.
Hükmeden tek Güç.
İnsanların aciz varlıklarına kanmayan
iblis.
Hali hazırda mazlumun ahı ile serili
şiirler yürek ikliminde çatallı sesi rüzgârın ve hoyrat dalgalar döverken
kıyıları ve işte ahkâm kesen gecenin bekçileri.
Yıldız yıldız gözlerim.
Suyu kurumuş çeşmenin akmayan
gözyaşı.
İklimler hububat yürekler nemrut
mevsim beyhude.
Sessizliği deşiyorum.
İnsanlar suskun.
Sesleri test ediyorum.
İnsanların çoğunun içi geçmiş.
Sus payı bir söylemim ve nazarında
evrenin hüküm süren gölgeler ve ihbar ettiğim kadar iç sesimi dış ses nasıl da
baskın ama ben pes etmiyorum.
Sus işareti yapan bir siren sesinde saklı.
Sus işareti yapan hemşire.
Okul koridorlarına geçen hayatım.
Bir sınıfta öğrenci başka bir sınıfta
öğretmenim ve anlatıyorum ve can kulağı ile dinliyor öğrencilerim.
Anlatıyorum çünkü çalışkan bir
öğrenciyim ve can kulağı ile dinliyor öğretmenim.
Anlaşılmak ya da anlatmak adına illa
ki öğrenci ya da öğretmen mi olmalıyım?
Aralıksız yazıyorum on yıldır.
Sözcüklerim benden bir parça.
Okuyorum bir ömür okuduklarım ne ki
okumadıklarımın yanında?
Yazdıklarım ne ki yazılmayı bekleyen
binlerce hikâyenin ve şiirin yanında?
Yalnızlığım sökün eden.
Haşat eden rüzgâr bense küçük bir
kuşum uçmayı yeni öğrenen ve şatafatlı göğün verdiği muhtıra ve işte konuyorum
kırık bir dala.
Şakıyorum.
Ses etmiyorlar.
Seviyorum.
Şerh düşmüyorlar.
Susmamı öğütleyen karanlık bense
aydınlığım.
Yalnızlığımı kıskanan kukumav kuşu
oysaki ben sürümden ayrı düşmedim.
Kulak verdiğim evren ve Tanrı.
Huzura erdiğim ansızın verilen bir
yargı ve ben masumum ve mazlum.
Hınca hınç yeryüzü.
Öfkesine şerh düşen zalim ve susmamı
öğütleyen bet sesli karga.
Bülbülüm ben güle âşık.
Gülüm ben bülbülün peşinde.
Çiçeğim.
Gonca.
Kardelenim soğuk iken vız gelen.
Açan baharım.
Gözümü açtığım kadar göremediklerim
ve işte kalp gözümün devreye girdiği.
Mevsimlerden mevsimim ben içimde
saklı binlerce mevsim.
Esirim ben aşka nesriyim ömrün
nezaketi dünün nazı günün nimeti yarınların ve olgun başaklar gibi doluyum
boynumsa sadece Rabbin katından kıldan ince.
Bir furya ki: susmam gereken.
Bir özlem ki: bir ömrün suskunluğunu
dindiren.
Ben konuşmuyorum: kalem yazıyor.
Suskunluğumla hürmet ediyorum kâinat
ve içim kıpır kıpır.
Sessizliğime binaen devreye giren
kalemim ve işte üstümü örten melekler ve uyusam bile kalem uyumuyor.
Uysam da düzene düzen bana uymuyor.
Suskunluğum ömürlük kalemse evrenin
rüzgarı ben sussam bile…