BEN HAİN BİR PADİŞAH OLSAYDIM / Bİ Nİ'MEL KERİM NİSAN'IN YİRMİ ÜÇÜNCÜ CUMA GÜNÜ CUMA NAMAZINI MÜTEAKİB BÜYÜK MİLLET MECLİSİ KÜŞAD EDİLECEKTİR.---3. BÖLÜM--
Geçen bölümde ‘’Padişah Vahdettin gerçekten de hain idiyse’’ Diye bir ifade kullanmıştım.
Evet hain idiyse demek ne demektir? ‘’ Ben onun hain olduğuna inanmıyorum.’’ Demektir ya da en azından ‘’ Hain diyoruz ama olmayabilir.’’ Demektir.
O halde gelin hep beraber hain dememizi gerektirecek neler yaptı önce ona bakalım.
1- 11 Nisan 1920 Tarihli Fetva ( Yani Mustafa Kemal ve arkadaşlarının asi olduğu ve öldürülmelerinin caiz olduğuna dair fetva ) Vahdettin’in padişah olduğu bir dönemde yayınlanmadı mı?
2- Milli Mücadelenin Kuvay-i Milliyesine karşı Kuvay-i İnzibatiyeyi- Hilafet ordusunu kurduran Padişah değil midir.
3- Yahu adam Sevr gibi idam fermanımız olan bir antlaşmayı kabul etti. Ona hain demek için başka delile gerek var mı?
4- 1 Kasım 1922 de Saltanatın kaldırılmasından sonra İngiltereye sığınmak için mektup yazdı ve 17 Kasım 1922’de İngiltere’ye sığındı. Daha ne olsun?
Evet.. Bu dört madde ve dahası ilkokul birinci sınıftan itibaren kafamıza kafamıza çakılır Padişah Vahdettin’in hain olduğunun delilleri olarak.
Ancak çok daha önemli bir şey vardır.
Mustafa Kemal 1927’de irad ettiği büyük Nutkunun daha ilk sayfasında ne diyordu?
‘’Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahideddin, mütereddi( soysuzlaşmış ), şahsını ve yalnız tahtını temîn edebileceğini tahayyül ettiği denî( alçak ) tedbirler araştırmakta’’
Mustafa Kemal de Padişah Vahdettin için ‘’ Soysuzlaşmış- Alçak ‘’ Demişse artık olay bitmiştir. Yani başka delile hiç gerek bile yoktur. Padişah Vahdettin haindir.
Ancak Padişah Vahdettin’in yaptığı bazı davranışlara baktığımızda kafamız karışıyor. En azından benim kafam karışıyor.
Kafamı karıştıran hususları tek tek yazayım arzu ederseniz sizler de üzerinde düşünün arzu etmezseniz ‘’Üzerinde düşünmeye bile değmez’’ deyip ezberlediğiniz tarihin ezberlerini tekrar etmeye devam edin.
1- Padişah Vahdettin’in hain bir padişah olarak normalde Anadolu’ya kendisi gibi hain bir paşa göndermesi gerekmez miydi? Öyle ya madem ki Padişah haindi- İngilizler ne isterse onu yapıyordu hatta İngilizlerin kuklasıydı o halde Samsun’a da İngilizlerin kuklası olan ( ya da olmaya çok yakın ) hain meşrep birini göndermesi gerekmez miydi?
Böyle dediğimizde ‘’ Mustafa Kemal Atatürk Padişahı kandırdı’’ Diye cevap verilir.
Oysa Osmanlı Paşaları içinde Sultan Vahdettin’i kandırabilecek en son kişidir Mustafa Kemal. Vahdettin Diğer paşaları hiç tanımaz ama Mustafa Kemal şehzadeliğinde yaverliğini yapıştır. Onu iyi tanır.
2- Siz hain bir padişah olsanız Anadolu’ya tüm Türkiye’nin ‘’ Anafartalar Kahramanı’’ olarak tanıdığı bir paşayı mı yollarsınız yoksa İngiltere’ye ve Dolmabahçe Sarayına yalakalıkta sınır tanımayan bir paşayı mı? Daha basit sorayım soruyu? Karadeniz Bölgesinde Pontusçu Rumlara karşı savaşan Kuvay-i Milliyecileri susturmak ve böylece İngilizleri memnun Rum çetelerini mutlu etmek için ilk aklınıza gelen isim Anafartalarda İngilizlere kök söktüren bir paşa mı olurdu yoksa Anafartalar kahramanı bir paşa bu iş için aklınıza gelebilecek en son isim mi olurdu?
3- Hain bir padişah olarak 7 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal Paşa’ya verdiğiniz tüm yetkileri geri alıyorsunuz. Sonra emrediyorsunuz bölgedeki sivil ve askeri erkana ‘’ Eline koluna kelepçeyi takın İstanbul’a gönderin.
O artık sivil bir insan. Hiç bir askeri veya sivil resmi görevi yok. İllevelakin onu tutuklaması gereken Kazım Karabekir ‘’ Tüm kolordumla emrinizdeyim paşam’’ Diyor.
Tamamen sivil bir insana diyor. Üstelik hakkında tutuklama emri olan bir insana diyor. Yani padişaha ve emrine karşı geliyor. Ama hain padişah(!) ‘’ Ulan sen benim emrime nasıl karşı gelirsin? Seni azlettim yerine de filanca paşayı getirdim’’ Demiyor sanki memlekette paşa kıtlığı varmış gibi. Bu fazlasıyla acayip değil midir?
4- Daha da acayibini söyleyeyim:
Memlekette yüzlerce paşa var. Hatta içlerinde Çanakkale Savaşları sırasında Mustafa Kemal’in komutanı olan Cevat Paşa var. Bu kadar paşadan bir tanesi bile Mustafa Kemal’e’’ Sen de kimsin kardeşim. Sen neticede padişahımız tarafından görevden alınmış ve hakkında tutuklanma kararı çıkarılmış bir kişisin. Seni de- senin kongrelerini de- kongrelerinde aldığın kararları da tanımıyoruz’’ Demiyor. Yahu hiç olmazsa bir tane numunelik ‘’ Ben hem sivil hem padişahımıza karşı olan bir adamdan emir almam. Mustafa Kemal de kimmiş’’ Diyen insan çıkmaz mı? Çıkmıyor.
Acaba tüm paşalara daha önceden ‘’ Ahval ve şerait ( Durum ve şartlar ) ne olursa olsun Mustafa Kemal’in emrinden çıkmayacaksınız.’’ Diye emir verilmiş olabilir mi?
Evet.. Maalesef elimizde böyle bir kaynak yok ama yahu akıl alır gibi değil. Orduda bir tane olsun sivil ve Padişah tarafından görevine son verilmiş bir Mustafa Kemal’e ‘’Sen de kimsin yahu? Ben seni tanımıyorum.’’ Diyecek adam çıkmaz mı yahuuu? Paşaların tümü birden Padişah düşmanı değildi herhalde.
5- Hain bir padişah Samsun’a Sadece Mustafa Kemal’i ve yanında bir iki er gönderirdi. Oysa İngiliz Komutan bile Samsun’a gönderilen heyetin listesini görünce İstihbarat subayı ve Samsun vizesini veren Yüzbaşı Bennet’e ‘’ Bu ne yahu. Bu resmen bir ihtilal komitesi.’’ Demiştir.
6- Şimdi en ilginç belgeyi sunuyorum sizlere. ( Resimdeki belge. )
Bilindiği gibi 4-11 Eylül 1919 Tarihleri arasında Sivas Kongresi yapıldı ve çok önemli kararlar alındı bu kongrede.
Daha sonra Mustafa Kemal 28 Eylül 1919 Tarihinde yani Sivas Kongresinin kapanış gününden sade on yedi gün sonra Sivas’ta yayınlanmakta olan İrade-i Milliye Gazetesine Temsil heyeti namına bir yazı gönderdi ve bu yazı gazetede yayınlandı.
Oldukça uzun olan bu yazı ‘’ Padişahımız ne emrediyor- Hükumet ne yapıyor?’’ sorusu ile başlıyordu ve Padişahın her zaman Milli mücadelelin yanında yer almasına karşın hükumetin başında olan Damat Ferit Paşa’nın tamamen padişahın dediklerinin aksini yaparak milli mücadeleyi baltaladığından bahsediliyordu.
Evet.. Bu durum daha önce de belirttiğimiz gibi Mustafa Kemal’in her şeye rağmen padişah yanlılarını da milli mücadele saflarına katabilmek için bir taktiği olabilir. Yani Mustafa Kemal’in adeta padişaha yağ çekme niteliğindeki bu sözleri normal karşılanabilir.
Ancak bu yazının son cümlesi hayli ilginçtir.
Mustafa Kemal bu yazısının en sonunda aynen şöyle hitab ediyor padişaha:
‘’Emr-i ferman hazret-i tacdar-ı a'zamilerinindir.’’
Şimdi durun bir dakika. Ne emri? Hangi emir?
Bizzat Padişah değil miydi Mustafa Kemal’i her türlü sivil ve askeri görevden uzaklaştırmış olan? Eee bu durumda Mustafa Kemal hangi emir ve fermandan bahsediyor?
Haydi diyelim Mustafa Kemal bu vatanın işgalden kurtulması için padişaha yağcılık da dahil her türlü takiyyeyi yapıyor ve biz bunu bir dereceye kadar. ( Ne bir derecesi bayağı bayağı ) kabul ediyoruz peki hain(!) bir padişahın bu yazıya karşı ‘’ Ne emri oğlum? Sen kimsin? Benim sana verdiğim bir emir yok. Kendi kendine ne gelin güvey oluyorsun? Madem ki emir ferman benimdir o halde teslim ol. Sana emrim de fermanım da budur.’’ Demesi gerekmez miydi?
Ben bir hain padişah olsaydım aynen böyle cevap verirdim İrade-i Milliye Gazetesinde 28 Eylül 1919’da çıkan o yazıya. Ama Padişah hiç bir tepki vermiyor.
İrade-i Milliye gazetesinde Mustafa Kemal’în beyanının tamamının orijinalini görmek isteyen aşağıdaki linke bakabilir. ( Özellikle eski yazı okumasını bilenler mutlaka baksınlar o belgeye. )
7- Ben hain bir padişah olsaydım TBMM nin açılış bildirisine de karşı çıkar ve Mustafa Kemal’e hitaben ‘’ Sen kim oluyorsun da benim saltanatımı- Yüce hilafet makamının koruyuculuğunu üzerine alıyorsun? Beni- tahtımı ve hilafeti korumak sana mı kaldı?’’ Derdim ama Padişah Vahdettin bir şey dememiş.
8- Bilindiği gibi hakkında ölüm emri verilmiş tek kişi Mustafa Kemal değildi. Ben eğer hain bir padişah olsaydım Mustafa Kemal ile birlikte hareket eden paşalardan hiç olmazsa birini yakalatır idam ettirirdim. Ama Vahdettin bunu da becerememiş(!)
Evet.. Konumuz aslında TBMM’nin açılışı iken niçin böyle bir konuya girip Padişah Vahdettin’i aklamaya çalıştım.
Dün değerli arkadaşımız Alp Aldatmaz’ın yazdığı ‘’23 Nisan’ın Mana ve Ehemmiyeti’’ Başlıklı şiire bir başka arkadaş aynen şöyle bir yorum yazmıştı:
‘’ Konumuz 23 Nisanla Padişahin hiç bir ilgisi ,meclisin açılmadına yardimı desteği yoktur.
Bırakınız meclisin açılmasını,had safhada engelleme çalışmaları vardır. Bu bir gerçektir.’’
Ben de diyorum ki ‘’Acaba? ‘’
Acaba her şey bahsi geçen kişinin ya da onun gibi düşünen ve inanan kişilerin dediği gibi gerçeğin ta kendisi midir? İki kere ikinin dört ettiği kadar gerçek ve açık mıdır her şey?
****
23 Nisan 1920 ve 24 Nisan 1920 ile devam edeceğim.
( Ben Hain Bir Padişah Olsaydım / Bi Ni'mel Kerim Nisan'ın Yirmi Üçüncü Cum başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu