ZAFERLER,HEZİMETLER,ÖNCESİ VE
SONRASIYLA KUT’EL AMARE
SAVAŞLARI---3. BÖLÜM---
---SAKALLI NURETTİN PAŞA- ALİ
İHSAN BEY VE KUTE’L AMARE KAHRAMANI (!) GENERAL TOWNSHEND---
Süleyman Askeri Bey’in intihar
etmesinden sonra Irak
ve Havalisi Komutanlığı’na atanan Nurettin
Paşa, İngilizlerin bu ilerleyişi karşısında müstahkem bir
mevki elde etmek
için Türk Süvari
Tugayı’nı Şeyh Said mıntıkasına
doğru geri çekti.
4 Ağustos 1915 tarihinde
Kahraman Osmancık taburundan
geriye kalan 50
subayla her çeşit donatımdan
yoksun 1342 er, 142
hayvan
ve 135 tüfek de Şatra’dan Kutü’l-Amare’ye getirildi. Bir ölüm
kalım savaşı yapılacaktı
ki Osmancık Taburu bu
ölüm kalım savaşını
fazlasıyla yaşamıştı.
Bu arada
General Townshend de kuvvatlerinin ağırlık
merkezini Dicle nehrine kaydırarak Kute’l
Amareye doğru ilerliyordu.
Bu durumu göz önüne alan Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı, bu bölgedeki
kuvvetlerini pekiştirmek üzere Fırat Müfrezesi
kuruluşunda bulunan 31. Süvari Alayı
Bölüğü’nün Kute’l-Amare’ye
hareket etmesini emrettiği gibi
Başkumandan Vekili Enver Paşa 22
Ağustos’ta, 4.
Orduya bağlı 45. Piyade Bölüğü’nün bölgeye kaydırılması
talimatını verdi.
Her iki
taraf da yapılacak
bir savaşta üstün olmak
istiyordu ve bu
sebeple müthiş bir istihbarat
faaliyeti vardı hem
Türk hem İngiliz
tarafında.
1915
Yılının Eylül ayına gelindiğinde
Nurettin Paşa komutasındaki birlikler 7-8 bin piyade ile 3 bin Arap süvarisi ve Es-Sinn
mevziinde 18 toptan
oluşmaktaydı. Yani
bayağı bayağı toparlanmış
durumdaydık. En azından Süleyman
Askerî’nin Osmancık taburu gibi
hiç topu olmayan
bir ordu değildik.
General Townshend komutasındaki İngiliz Birlikleri ileri hareketle
11 Eylül’de
Ali-Garbi’ye ulaştı ve 27 Eylül
günü karşı saldırıya geçerek Türkleri geri çekilmeye zorladılar hata Aziziye’ye kadar izlediler.
Bu başarı, İngiliz Yüksek Komutanlığı’nı Bağdat üzerine saldırı düşüncesine yöneltti.
Üstün İngiliz birliklerinin taarruzu
karşısında, kuvvetlerinin moral durumunu ve verilen zayiatı
göz önüne
alan Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı ( Yani Nurettin
Paşa ) Kute’l Amare
mevziinde daha fazla kalmanın kuşatılmak ve imha olmak gibi
bir sonuç doğuracağını çok iyi
bildiğinden İngilizlerle arayı geniş ölçüde açmak ve daha elverişli koşullar
altında savunmaya devam etmek
üzere, Selmân-ı
Pak mevziine çekilmeye karar
verdi.
29 Eylül
sabahı İngilizler yapılan keşifler neticesinde Türk birliklerinin
Kute’l-Amare’yi terk ettiklerini anladılar
ve boş buldukları Kute’l
Amere’yi işgal ettiler. Daha
sonra Türk birliklerini takibe başlayan General Townshend komutasındaki 6. Tümen 3 Ekim 1915 günü Aziziye’yi
işgal etti. İngilizler Çanakkale’deki hezimetlerinin intikamını alıyorlar gibi
görünüyordu.
Türkler bir Şuaybiye
yenilgisi daha mı
yaşayacaklardı? Böyle bir
şey olursa Irak
Cephesindeki savaş daha
başlar başlamaz sona ermiş
olurdu ki bu
cephenin çökmesi demek İttifak
Devletleri Grubunun tamamen
çökmesi anlamına gelirdi.
22 Kasım 1915 tarihinde
Nurettin Paşa makus talihi
tersine çevirdi. Evet... Selmân-ı
Pak’ta Nurettin Paşa kumandasındaki
Türk ordusu İngiliz
kuvvetlerini geri püskürterek kendilerini tamamen imha
edilmekten kurtardı. Bu
adeta bir mucizeydi.
Bu arada İngiliz birlikleri, gıda ve
mühimmat gibi ihtiyaçlarının karşılanamaması
nedeniyle 3 Aralık’ta
Kute’l-Amare’ye geri çekildiler.
Hindistan Yüksek Komiserliği’nden Sir A. Barrow, Kute’l-Amare’nin sağlam
bir şekilde kontrol
edilmesi sayesinde Basra’nın güvenliğinin sağlanacağı ve Dicle
Nehri’ndeki İngiliz donanmasına ait
deniz araçlarının korunabileceğini belirtiyordu. Yani Townshend
gerekirse ölecek ama
Türkler Kute’l Amare’yi
ele geçiremeyeceklerdi.
General Townshend, Türk birliklerini takip kararını
almasına rağmen, muhtemel bir yenilgi durumunu da düşünerek Kute’l-Amare’yi
sahra bataryalarıyla güçlenirdi.
Bu arada, Iraktaki Türk birliklerinin
takviye edilmesi için 3.Orduya bağlı
olan Halil Paşa
kumandasındaki 18. Kolordu’nun Bağdat’a kaydırılmasına karar verildi
ve Halil Paşa’nın cepheye varmasından sonra,
Kute’l-Amare’nin kuşatılması için gerekli hazırlıklar yapılmaya başlandı.
Yine bu
arada 13. ve 18. Fırkaların Nurettin Paşa’nın emrine verilerek Ali-Garbi’ye sevk edilmesine karar verildi.
Böylelikle,
Kute’l-Amare’deki İngiliz kuvvetlerine
yardım gelmesi önlenebilecekti. Kısaca İngilizler fare gibi kapana
kısılıyordu. Ama her şeyin
oldukça kısa bir
şekilde halledilmesi gerekmekteydi. İngilizlere
gelebilecek herhangi bir
yardım her şeyi
alt üst edebilirdi.
6
Aralık 1915 tarihinde İngiliz
birliklerini takip eden Türk
ordusu Kute’l-Amare’nin etrafında siper kazmaya başladılar.
Türklerin toplam kuvveti, son gelen
3 tümenle birlikte 4 piyade tümeni, 15000 tüfek, 1000 deve, 400 piyade, 31 hareket edebilen top, 7 ağır
top ve birkaç bin Arap atlı süvarisinden oluşmaktaydı
İngiliz topçularının atışlarına
rağmen, Kute’l-Amare’nin etrafında siper çalışmaları tamamlandı.
16 Kasım 1915’te İstanbul’dan
ayrılan Alman Mareşal Von
Der Goltz da 6 Aralık’ta Bağdat’a geldi ve direkt cepheye gitti. ( Van Der Goltz Paşa’nın Bizim 6. Ordumuzun
komutanı olduğunu söylememe
gerek yok sanırım. )
1915 yılı Aralık ayı boyunca
Kut Kasabası artık öyle
bir hale gelmişti ki
Türklerin izni olmadan
Kute’l Amare’ye bir
sineğin bile girmesi
mümkün değildi.
İngilizlerin Dicle üzerinden
göndermeye çalıştığı yardımlar
Kute’l Amere'ye ulaşamıyordu çünkü
Türk topçuları nehirde İngilizce
vaklayan bir ördeği
bile anında susturuyordu.
İngilizler dünya tarihinde
ilk kez uçakla
havadan yardım malzemesi
ve yiyecek içecek
atmayı denediler lakin attıkları on
paketten üçü İngiliz
tarafına düşerse yedisi
Türk tarafına düşüyordu
ki kaş yapayım
derken göz çıkarmaktı
bu durum. Tabii
ki bu duruma
‘’Mucize’’ demek de
mümkündü Türkler lehine... Unutmadan... Türkler tüfek
atışlarıyla ya da
uçaksavarlarla pek çok
İngiliz uçağını düşürme başarısı
da göstermişlerdi.
Sıra artık General Townshend’e
‘’ Gel adam
gibi teslim ol ‘’
Çağrısı yapmaya geldi.
Nurettin Paşa ‘’ Gel adam
gibi teslim ol da kasabadaki
zavallı sivil insanların başına
bir bela gelmesin’’ Diye
sundu teklifini. Ancak Townshend’e
göre Türkler bu
kuşatmayı en fazla
bir ay sürdürebilirlerdi. Daha fazlasına onların
da gücü yetmezdi.
Hem - gitmek istemelerine
rağmen- kasabada 6.000
Arap’ı boşuna tutmamıştı.
Türkler kasabada 6.000 Müslüman varken saldıramazlardı. Ama öte
taraftan gıdaları gittikçe azalıyordu
ve fazladan beslemek zorunda
oldukları 6.000 Arap
başlarına bela olmuştu.
General Townshend, Kute’l-Amare’den ricat etmek için kuvvetlerinin çok yorgun olduğunu,
bununla beraber yanlarındaki mühimmatı çıkarabilmelerinin neredeyse imkansız
olduğunu üstlerine bildirdi.
1 Aralık’ta Tuğgeneral J. C. Rimington,
General Townshend’a gönderdiği telgrafta mevkilerini korumalarını ve yardımcı
birliklerin Nasıriye istikametinden
gönderileceğini bildirdi. Öte yandan, General Nixon da Townshend’a
gönderdiği telgrafta iki
ay içerisinde Türk
kuşatmasının yarılacağını haber vermişti.
İşte bu
haberler Townshend’i ümitlendiriyordu askerleri artık
açlıktan iğne ipliğe
dönmüş olsa da... Özellikle emrindeki
Hintli askerler tam
anlamıyla bir deri
bir kemik kalmışlardı
zira İngilizler son çare
olarak atlarını kesip
yiyorlar ama Hintli askerler
‘’ Biz ölürüz
de et yemeyiz.’’
Diyorlardı. Hele de
tek tük bulunan
İnek eti yemeyi
kesinlikle reddediyorlardı. Townshend
ta Hindistan’a mektuplar
yazarak dini liderlere( Hindu ve
Brahmanlara ) ‘’ Yahu
şu adamlarınıza siz söyleyin
bari de et
yesinler yoksa açlıktan
ölecekler’’ dedi ve
onlardan ‘’ Böyle durumlarda
yiyebilirler ‘’ fetvası almasına
rağmen Hintli askerler
et yemediler yine
de.
Nurettin Bey komutasındaki Türk
kuvvetleri 9 Aralık’tan
itibaren kuşatılmış vaziyette bulunan İngiliz kuvvetlerine yoğun bir bombardıman
başlattı.
Bombardıman sonucunda kalede bazı gedikler açıldı. Ardından başlayan piyade saldırıları ile İngiliz birlikleri güç
duruma düştüler.
Türklerin 11 Aralık tarihli bombardımanlarında yaralı
ve ölü olmak
üzere İngilizlerin kaybı 202 kişi oldu. 12 ve 13 Aralık günlerindeki saldırılar
neticesinde ise 1000 Türk askeri hayatını
kaybetti..
Aralık ayı boyunca devam eden karşılıklı saldırılarda her iki taraf
büyük kayıplar verdi.
Bu arada, Kutü’l-Amare’de kuşatma altındaki İngiliz birliklerinin morallerini yükseltmek için
diğer İngiliz Komuta kademelerine çok sayıda
telgraf gönderildi. Bu
telgraflardan birinde General Nixon, Townshend kumandasındaki
İngiliz birliklerinin kahramanlığının Londra ve Paris’te konuşulduğuna yer verdi.
Gerçekten de gerek İngiliz gerekse
Fransız basınında General
Townshend’den ‘’ Kute’l
Amere Kahramanı ‘’ Diye
bahsediliyordu.
Ancak bu çabalara rağmen, Kut’taki durumlar İngilizler için giderek
kötüye gidiyordu. Askerler dizanteri ve tifo
gibi hastalıklara kolayca yakalanırken
yaralı askerlerin ise uygun
koşullarda tedavi edilebilmeleri giderek imkansızlaşıyordu.
Kutü’l-Amare kuşatmasının kaldırılması için İngilizlerin
yardımcı birlikleri ile Türk kuvvetleri arasında zaman zaman çatışmalar yaşandı. Bu savaşlardan biri olan ve 7 Ocak’ta Şeyh Said
mevkiinde cereyan eden çarpışmada
General Aylmer komutasındaki İngiliz birlikleri geri çekilmek
zorunda kaldılar.
Mart ayında da
saldırılarını devam ettiren
İngilizler, 13. Kolordumuzu hedef
alarak taarruz ettiler. Sabis ismi
verilen tepe civarında yapılan bu
muharebede de daha sonra ‘’Sabis ‘’ Soyadını
alacak olan Ali İhsan Bey ( Sabis ) İngilizleri
darmadağın ederek yüzlerce ölü
ve yaralı bırakmak suretiyle
20 kilometre geri çekilmelerini
sağladı.