2 Temmuz
Cumartesi günü sitemizin MCU’su Mehmet Çağatay Ünlütürk’ten bir
telefon geldi. Özetle
İstanbul’a geldiğini ancak
Zeytinburnu dışında bir
yerde buluşmamızın mümkün olmadığını
söylüyordu.
Zeytinburnu benim oturduğum
Haramidere’ye uzak olsa
da metrobüs sayesinde
pek de zor
değildi buluşmak. Ancak
Cumartesi günü benim
için müsait değildi zira
oğlum da gelinim
de çalışıyordu. Toruna
bakmak gibi ulvi
bir görevim olduğu için
‘’Pazar günü buluşalım.’’
dedim.
Ancak bir sıkıntım daha
vardı. Telefonum - oğlum olacak
Angus faturasını ödemediği
için- kısıtlıydı. Yani
benim Çağatay’ı aramam
imkansız. O sebeple ‘’ Beni Pazar
Günü ara. Zeytinburnu metrobüs
durağında buluşalım. Sonrası
Allah kerim.’’ Dedim.
3 Temmuz Pazar günü
saat 10.30 gibi aradı. ‘’
Tamam hemen çıkıyorum dedim
ve hazırlanıp çıkmam
Haramidere metrobüs durağına
gelmem 11. 40 filanı
buldu.
Haramidere metrobüs durağındayken
Çağatay kardeşim bir
daha aradı. ‘’ Şu
anda çıktım geliyorum.’’ Dedim.
Mmetrobüse bindiğimde ‘’
Yarım saat sonra Zeytinburnu’ndayım.’’ Diye
Wats-up’tan mesaj gönderdim
ve saat 12.10
gibi Zeytinburnu’na vardım ve
‘’ Ben geldim.’’ Diye yine
Wats-up’tan mesaj gönderdim.
Durakta bankta oturup
bir telefon daha
bekliyorum. Ancak saat 12.45
oldu ne arayan
var ne soran.
12.46’da baktım telefonum
çalıyor. Arayan Çağatay. Açtım haşır
huşur bir ses.
Bağırıyorum ama ne
o beni anlayabiliyor
ne ben onu.
Telefon kapandı. İki dakika
sonra bir daha
çaldı. Açtım. Bu
sefer konuşabildik.
-Abi ben
Zeytinburnu Metrobüs durağında
turnikelerin önündeyim.
-Tamam ben de
aşağıdan oraya doğru
geliyorum.
Derken efendim iki
dakika dedi demedi buluştuk.
Buluşmasına buluştuk ya
ben aşağıda o
yukarıda haybeye bir
saate yakın birbirimizi
beklemişiz. Zira Çağatay
da saat 12.10 gibi
gelmiş Metrobüs durağına
ve bana mesaj
yazmış ‘’ ben
geldim’’ diye. Ancak ne onun
mesajı bana gelmiş
ne benim mesajım
ona gitmiş. (
Mesajlar ben eve
o kaldıkları tesise
vardıktan sonra geldi.
)))) )
Neyse efendim. Metrobüs
durağına yakın ve
fotoğrafta gördüğünüz mekana
çöktük. ( Çöktük derken
yanlış anlaşılmasın Mafya
babalarının çökmesi gibi
bir olay değil
bu.) Yumulduk Börek
ve çaya ama
tabii ki bu
arada muhabbet gayet
güzel. Site dostlarının
neredeyse hepsinin kulaklarını
çınlattık ki biz
muhabbet ederken artık
böreğin kokusunu mu
aldı yoksa içine
mi doğdu Mücella
Pakdemir arkadaşımız aradı onunla
da telefon muhabbeti yaptık. Tabii
ki bu arada
hayret ettiğim şey
Mücella Hanımın nasıl
olup da bize su
böreği nasıl yapılır
konulu bir konferans vermemesi oldu.
Herhalde Çağatay yanımda olduğu
için acıdı bana ))))
Neyse efendim birbirlerini
ilk kez gören
iki dost olarak
çok güzel ve
benim için harika
bir muhabbetten sonra saat
15.15 gibi kalktık.
Ben mahallemize geldiğimizde
önce benim kelle-i
şerifi berberin önüne
koyup ‘’ Şunu bir
adama benzet’’ dedim. O
da tamamını vurdu 5
numaraya doğal olarak.
Sonra eve geldim.
Kapıyı açmamla torun sarıldı
bacaklarıma. ‘’ Dede nerede kaldın.
Seni çok özledim.’’
İçeri girdim. Çocuk
özlemekte haklı.
Anne kuaföre gitmiş
baba ise ‘’
Çok yorgunum sakın
ses etme’’ Talimatını
verdikten sonra kıvrılmış
kanepeye çaydanlık kaynatıyor.
Babayı kendi yatak
odalarına sepetleyip torunla
başladık muhabbete
-Dedeeee. Sen beni
bırakıp nerelere gittin
bakalım?
-Bir arkadaşımla buluşmaya
gittim.
-Hımmm. Arkadaşının adı
ne?
Efendim bizim evde
‘’Arkadaş ‘’ demek Sabahat
Karagöz demektir. Torunum ona
o torunuma ‘’Arkadaşım ‘’ Der. O
sebeple de bekliyor
ki ‘’Arkadaşımın adı
Sabahat Karagöz’’ Diyeyim.
-Tanımazsın kızım. Bu
arkadaşım senin tanıdığın
arkadaşım değil.
-Hımmmm. Adı ne
peki?
-Adı Çağatay.
-Ne güzel adı
varmış öyle
Yalanım varsa iki
gözüm önüme aksın.
Aynen böyle dedi:
‘’ Ne güzel
adı varmış öyle.’’
Valla Çağatay adının güzelliğini hiç
düşünmemiştim. Mesela erkek
çocuklarıma isim koyarken
alternatifler içinde Çağatay
diye bir isim
yoktu. Ama torunum ‘’
Ne güzel adı
varmış’’ Deyince düşündüm
ve bu isim
benim gözüme ve
kulaklarıma da güzel
görünmeye başladı.
Evet sevgili Çağatay.
Torunum adını çok
beğendi. Ne güzel adın varmış
senin öyle.