Taksiratını af etsin düşüncelerimin,
güzel Rabbim ve meylettiğim yolda ve hedefte saklı tutsun beni.
Ah, kalemim, sevdalı yârim yarenim…
Ve sen, sevgili: gönül ikliminde
saklı o kara gözlerinin feri.
Ben ki aşkla ikame eden ve sırlarına
müptela bir sefil zade…
Ben ki sevginin ambarında aralıksız
öten horoz ve çekincelerim de benim civcivlerim.
Bir rütbem yok benim binlercesine
haizim.
Bir güftem yok benim derinlemesine
yüzdüğüm okyanusta saklı her zerre zaten benim tenim benim emeğim benim tinim.
Dolaylarındayım dolunayın.
Döşemesi yırtık göç ettiğim yaldızlı
yolun.
Şiarım mı, sevgili yoksa simgem mi?
Sinemde saklı bulut belki de içimde
devinen dalgaların yalayıp yuttuğu kıblem…
Metanetim ve mazeretim ve mealim.
Ah, çok gülüyorum kendime: bir de
demez miyim mevkiim diye…
Komedi hayal kırıklıkları
seferberliği, sevgili…
Ah, ben neyse tuttuğum elimde kaldı:
Sevdiğim insanlar misal: bir de emin
olmadım mı çok sevildiğimden?
Tuttuğum ucunu o kapı kolunun derken
kol kırıldı yen de içinde kaldı.
Gözlerime bak ve oku içimi.
Yetmedi mi?
O halde dualarında saklı tut beni ve
eridiğimi gözlemle ve güncelle de isyanlarımı.
Hazanım.
Hazzım.
Oysaki hazır değilim henüz.
İhmal ettiğim çok şey var en başta
kendim.
Kendimle uzlaşı sağlayamadığım bir
ömür ve kanaviçeler ördüğüm onlarca metre yerlere halı ördüğüm ve örgün eğitim
aldığım: ah, nasıl da gururlanırdım edindiğim diplomalarımla ve onlar bana o
kadar çok açtı ki…
Sayısız devasa plazada az çalışmadım
hani.
O banka senin bu banka benim en çok
da genel müdürlüklerinde çalışmam üzere gelen iş teklifleri.
Yalanım yok asla da abartmıyorum:
eksiği var yok fazlası.
Fay hattım ve de içimde saklı öyle
şiddetli sarsıntılara maruz kaldım ki ve bil ki artık kırılacak yerim kalmadı…
ah, dilimi ısırayım daha dün bir dost kazığı daha yedim üstelik kaç yıldır
görüştüğüm gerçi karşı karşıya gelmedik hiç ama ben onu öz kardeşim gibi
sevdimdi.
Mehter takımı devrede bak:
Bir ileri iki geri.
Muhalifim elbet dünyaya ve de sayısız
dertten mustarip.
Aşığım da ben ama aşka ve sevgiye ne
de olsa yüreğin dilemması gerçi hep ıslıklanmışımdır ve ıskaladıklarım yine de
taviz vermedim değerlerimden sonra işin suyu çıktı ben de kurumuş dere
yatağımda kaldım bir başıma.
Ruhuma kurduğum otağı bir de gök
kubbeye ve yaldızlı yolda sektiğim bazen kafa üstü düştüğüm ve aldığım darbeler
ama tek kırılan kalbim aslında değil de yoksa değmez mi anlatmaya?
Ah, anlatmadan durur muyum ben?
Arzı endam eden yeni gün ve Tanrı
teftişte.
Ben neyi mi bekliyorum? Elbet sabah
ezanını.
Ben ne mi diliyorum? O da bende
kalsın zaten bilen biri var üstelik bana inanan ve beni asla terk etmeyen…
Terk edilmiş sefil benliğim.
Tavaf ettiğim duygular ve devasa
cihan üstelik rezervasyon yaptırmadan hayattaki duruşumla yerimi bir anda
ayırtıyorum ve aksatmadan seviyorum.
İlahi yolculuğu ise en çok ve iman
gücümden gelen bu sabır ve şükür yüklü mizacım ve de tevafuk dolu hayatım.
Rica üzerine yazmıyorum rica üzerine
yaşamıyorum gerçi bazen kimyam bozuluyor ama atıfta bulunmadan da edemiyorum bu
dünyaya ve insanlara.
Apoletlerim tozlandı.
İskarpinlerim de.
Gözüme de toz kaçtı işte hem de
nasıl.
Bir nida ise kalem beni
dürtüklediğinde içimden taşan.
Devasa bir sessizlikte ise yolumu
bulmak kolay değil bazen ufak tefek sapmalarla dağıldım ama dağıtmadım da yâd
ettiklerimi ve kırıntısı dahi yetiyor sevginin demlendiğim dertlendiğim bazense
daraldığım.
Yürekte saklı kubbe.
Kubbede saklı sayısız hutbe.
Ve içimin izdihamı yalnızlığın firakı
ve işte sekiyorum bir bir sayıyorum sondan başa bazen unutuyorum kaldığım yeri
ama kalemi elime aldım mı geliyor devamı:
Dedim ya: tuttuğum ne ise elimde
kaldı.
Kulp takamıyorum artık dünde
kalanlara ve elimde kalan son şeyle hayatımı idame ettiriyorum:
Elbet kalemim mademki her tuttuğum
elimde kaldı.
Ve şimdi de bir dilek tuttum içimden
ve yeniden karşılaşana değin şimdilik hoşça kal, sevgili belki de asla
örtüşmeyecek hayallerim gerçeklerle ama bil ki ötüşen iç sesimdir bu aşkı
bitimsiz kılan bir o kadar imkânsız addedilse de…