yokluğu
küçük bir fincandan yayılan kahve kokusu
sadece koklarsın
elin uzatır tutamazsın
pusludur yüzü gecenin
yıldızları
sönerlerken bir-bir
yüreğin sıkışır cenderede
ne kadar hayal varsa içinde
kırar kapılarını fırlar dışarı
vakit gelir
konuşmak yerine susmanın
yaklaşma yerine uzaklaşmanın
beklemek yerine unutmanın
onu daha az inciteceğini anlarsın
dokunmak istersin
dokunamazsın...
ve bazen iyi şeyler biter ki
daha iyileri başlayabilsin…diye
ararsın …
seslenirsin en acı kelimelerle
nerdesin...
*
yeni bir başlangıç için.
derdini anlatmak istersin
zira alıp başını gitmiştir
yoktur
kayıptır
hasretin senelere dönse de
ne aşkına beddua
ne de ona kinin olur
bin bir dert çektirse de
onu mahşere kadar sevmeye yemin edersin
ezberlediğin sözcüklerden bir tek hece
yazdığın şiirlerden bir tek dize bile gelmez aklına
gittiğinden beri
o iki lambanın ikisi de yanıp durur hala
gelse de
gelmese de
onu düşünür,
onu özlersin,
sevgilerin özlemlerin derinliğinde
kaç kez onu hatırlar
bir sonbahar serinliğinde
hep düşlerini yoklar
*
bütün sazlar onun notalarını vurur
mızrap gibi
ama ne akortsuzluğun umurunda
ne de sözlerinin taşıdığı mana
bir şimşek olup tam ortasından
çeviremezsin geceyi gündüze
bel ki böylece
mavisi bile ölecek denizlerin
belki de
hiç gelmeyecek
her gece onu görürsün rüyanda
ağlayarak uyanırsın
tek hatırladığın şey rüya gördüğündür
zihnine binlerce mıh gibi çakılır
nerdesin sözcüğü
hala onu özlüyorsundur
üzülürsün…
derdin ne olursa olsun
onu koklar gibi nefes alıp vermen.
hiç konuşmamayı seçersin günlerce
bilirsin ki unutmak en güzeli
fakat unutamazsın
*
bir yerlerden gelip takılır aklına
oysa gün bitmiştir
hazırladığın sofranın orta yerine
en sevdiğin çiçeği koyduğun vakit
saat on ikidir
akrebin kadranına bir hayal oturmuş
elveda demeden
bütün denizler usundaki dalgalara boğulmuş
düş sarhoşu olmuşsun gece boyu
vazgeçilmez olduğuna inandırmış seni
çaresizlik nedir bilir misin
kalbin kanatlanıp gittiği yere
bedenin gidememesidir
ne dokunaklı bir sözdür
nerdesin….
*
oysa
aynı pencere camına alnını dayayacaktın onunla
o buğudan kağıt olacaktı
sen resmini yapacaktın
masanın üstünde
kalem defter durur
dışarıda gökyüzü patlarken
içinde nasıl bir yağmur yağar
şiir olup dökülür boş yapraklara
soluk almadan,
yaşanılan sokaklar
bahar kokulu nisan ayları
özlediğin kişi adına
sırılsıklam olur her yer
redfer