KERBELA KATLİAMI NİÇİN OLDU? KERBELA’DAN SONRA NELER YAŞANDI?---11. BÖLÜM--
Cemel Savaşından sonra Hz. Ali, bu savaşta fazlasıyla kan döküldüğü için hiç bir şekilde bir intikam ve cezalandırma yoluna gitmedi. Resulullah’ın eşi Hz. Ayşe’yi cezalandırması ise zaten düşünülemezdi.
Bu kanlı savaştan sonra Hz. Ali, çeşitli sebeplerle hilafetin merkezini Medine’den Irak’daki Kûfe’ye taşıdı. Bu sebeplerin en başında da kendisine en bağlı ve sadık taraftarların Kufeliler olması geliyordu ama bu düşünce belki de hayatının en büyük hatasıydı. ( İleride göreceksiniz niçin böyle dediğimi. )
Hz. Ali’nin bu davranışı da aleyhine bir eksi puan olarak değerlendirildi. Peygamberimizin, İslam Devletinin merkezi yaptığı Medine’den vazgeçilmesi Hz. Ali karşıtları için aleyhte propaganda malzemesi olarak kullanılıyordu.
Peki Cemel Savaşında Hz. Ali muhalifleri sindirilmemiş miydi? Hâlâ ona muhalefet eden var mıydı?
Evet vardı. Hz. Osman’ın Suriye Genel valisi tayin ettiği ama bizim kısaca Şam Valisi olarak bildiğimiz Muaviye, Hz. Ali’ye biat etmiyordu. Hz. Osman’ın katillerini ortaya çıkarıp cezalandırmadıkça da biat etmeyeceğini bildiriyordu açık açık.
Cemel Savaşından sonra karşılıklı mektuplaşmalardan anladığımız kadarıyla Muaviye isteklerini daha da ileri götürerek Hz. Ali’den Hz. Osman’ın katillerini bulup kendisine teslim etmesini ve daha da ileri giderek Şam( Suriye) yanında Mısır’ın yönetiminin de kendisine ve kendisinden sonra evlatlarının yönetimine bırakılmasını istedi ( Yüzyıllar sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı Devletinden istediği isteklere ne kadar benziyor değil mi?)
Hz. Ali’nin bu isteklere olumlu cevaplar vermesi beklenilemezdi elbette. Nitekim de oldukça sert cevaplar verdi.
İşte o cevaplardan iki tanesi :
Geçmişte bir hizmetin ve üstünlüğün olmadığı hâlde, nasıl halkın idaresini üstlenir, ümmetin hâkimiyetini ele geçirirsin! Kötülüğe, isyana sevk eden hâllerden Allah'a sığınırız. Arzularının aldatıcılığına kapılıp gitmekten, içinin ve dışının bir olmayışından seni sakındırırım.
Savaşa çağırdın; öyleyse halkı bir yana bırakıp tek başına karşıma çık. Böylece, iki tarafı da savaş meşakkatinden kurtar. Hangimizin basireti körelmiş, hangimizin kalbi kararmış belli olsun.
Ben Ebu'l-Hasan'ım; Bedir'de atanın (Utbe b. Rabia'nın), dayının (Velid b. Utbe'nin), kardeşinin (Hanzele'nin) başlarını yararak öldüren benim; işte o kılıç hâlâ yanımda ve yine aynı yürekle düşmanımla karşılaşırım. Ben ne dinimi değiştirdim, ne de yeni bir Peygamber uydurdum. Ben sizin isteyerek terk ettiğiniz, zorla ve istemeyerek girdiğiniz yol üzerindeyim. Zannınca Osman'ın kanının alınmasının peşindesin. Hâlbuki sen Osman'ın kanının nerede döküldüğünü biliyorsun. İstiyorsan git oradan iste.( 10. mektup )
........Şimdi de "Biz de Abdumenafoğulları'yız" sözüne gelelim; biz de öyleyiz! Fakat Ümeyye, Haşim gibi; Harb (Ümeyye'nin oğlu) da Abdulmuttalip gibi; Ebu Süfyan da Ebu Talib gibi değildir. Muhacir, azat edilene benzemez; soyu belli olan, soyu şüpheli olana benzemez; Hakka uyan, batıla uyana; mümin de, bozguncuya denk olamaz. Atalarının heva ve hevesine tabi olup cehenneme düşen evlat, ne kötü evlattır ( 17. Mektup )
Bu mektuplardan da anlaşılacağı üzere Hz. Muhammed’in yerle yeksan ettiği Emevi- Haşimi rekabet ve mücadelesi yeniden başladığı gibi Hz. Ali Muaviye’ye eskiden yaşananları hatırlatmaktan geri kalmamıştır. ( Hatta Muaviye’nin gayrimeşru bir ilişki sonucunda dünyaya geldiği hakkındaki dedikoduları bu mektubunda onun yüzüne vurmuştur’’Soyu belli olan soyu şüpheli olana benzemez.’’ Diyerek)
Sonunda herkesin bildiği Sıffin Savaşı olur iki taraf arasında
657 Yılının Mayıs ayında başlayan savaşlar 28 Temmuz 657 Tarihine kadar sürdü. Savaşta üstünlük Hz. Ali tarafındaydı. Ta ki Kur’an hadisesine kadar...
Muaviye’nin ordusu yenilmek üzereyken Amr İbnil As’ın tavsiyeleriyle askerlerin mızraklarına Kur’an sayfaları geçirildi. Hz. Ali bunun bir savaş hilesi olduğunu söylese de ordusunun büyük kısmını teşkil eden Kufeliler ‘’ Bız Kur’ana kılıç çekmeyiz.’’ Dediler. Bu durumda tek çare kalmıştı: Kur’anın hakemliğine başvurmak.
Hz. Ali önce böyle bir yola baş vurmayı istemedi. Ama ordusu savaşmaya isteksiz olduğundan kabul etti.
Derken Muaviye Amr İbn’il As’ı Hz. Ali ise- hiç istememesine rağmen uzun tartışmalardan sonra- Ebu Musa el Aş’ari’yi hakem tayin etti.
Amr İbn’ül As ve Ebu Musa, Kufe ile Şam’ın ortasında Dûmetu’l-Cendel denilen yerde bir araya gelip istişareye başladılar. Amr bu istişarede lafı döndürüp dolaştırıp Halifelik meselesine getirdi ve Muaviye’yi halife olarak seçme teklifinde bulundu. Ebu Musa buna şiddetle karşı çıktı ve Hz. Ali’nin halifelikten alınarak yerine Abdullah bin Ömer’i uygun gördüğünü söyledi. Bu teklif Amr İbn’il As için iyi bir fırsattı. ‘’ Gel Ali’yi Halifelikten çıkartalım Muaviye’yi de halifeliğe uygun görmediğimizi yeni halifenin yine meşveret yoluyla seçileceğini söyleyelim.’’ Dedi ve Ebu Musa bu fikri kabul etti.
Amr ibn’ül As ‘’ Sen yaşlısın. Önce sen çık ve Hz. Ali’yi halifelikten çıkardığını söyle ‘’ dedi.
Ebu Musa denileni yaptı. Sonra kürsüye çıkan Amr ‘’ Ebu Musa’yı duyduğunuz ve gördünüz. Parmağındaki yüzüğü çıkardığı gibi Ali’yi halifelikten çıkardı. Ben de onun yüzüğünü parmağıma taktığım gibi Muaviye’yi halife ilan ediyorum.’’ Dedi.
Ortalık karıştı ama Ebu Musa’nın ‘’ Kavlimiz böyle değildi ‘’ diye bağırması duyulmuyordu bile. Kufeli büyük bir grup ‘’ Hüküm sadece ve sadece Allah’a ait olduğu halde hakem olayına rıza göstererek dinden çıktı.’’ Diyerek Hz. Ali saflarından ayrılmaya başladılar ki bunların sayısı 12.000 i buluyordu ve bunlara ileride Hariciler denilecekti. ( Biz Kur’ana kılıç çekmeyiz diyenler de bunlardı ‘’ Allah’ın hükmünü çiğnedi. Kendi halifeliğinden şüpheye düştü.’’ Diyenler de bu hainlerdi. )
Günümüzün İşid’i, Boko Haram’ı, Selefisi, Vehhabisi ve daha nice zararlı akımı olacak olan bu sapıklar maalesef Kur’anı ve hükümlerini Hz. Ali’den daha çok bildiklerini düşünüyorlardı. Hz. Ali’ye göre olayın hakemlere götürülmesi Kuran-ı Kerimde var olan bir hükümdü: ‘’ Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasûlüne götürün’’ ( Nisa Suresi 59. Ayet )
‘’Ali Allah’ın hükmünü çiğnedi ‘’ Diyenlerin dayanağı da Kur’an-ı Kerimdi işin garip tarafı. Hz. Ali’nin ‘’ Eğer Halife bensem’’ Demesi yani halife olduğu konusunda tereddüte düşmesi açıkça Allah’ın hükmünü çiğnemesi demekti(!) Daha da açık konuşacak olursak Hz. Ali kafir olmuştu( Hâşâ)bu sapıklara göre.
Gerek Hz. Ali taraftarlarının gerekse Muaviye taraftarlarının savaşa istekli olmaması sebebiyle her ikisi de ordusunu topladı ve Hz. Ali Kufe’ye, Muaviye ise Şam’a geri döndü.
Sıffin Savaşından sonra Hz. Ali için Muaviye’den çok daha tehlikeli yeni bir gaile çıkmıştı: Hariciler.
Harici dediğimiz bu grup Hz. Ali’nin halifeliğine karşı savaş açtıkları gibi Muaviye ile de savaş halindeydiler ve her ikisi de ( Özellikle Hz. Ali ) Sıffin Savaşından sonra birbirleriyle değil Haricilerle savaşıp durdular.
Hz. Ali 658 Yılında Nehrevan’da Haricilerle karşı karşıya geldiğinde onlar hâlâ ‘’ Tevbe et İslama dön Ya Ali. O zaman senin halifeliğini kabul ederiz.’’ Diyorlardı. Evet... Hz. Ali’ye diyorlardı... ‘’İslama dön!’’ diyorlardı...
Sonunda 661 Senesinin 28 Ocak gününe gelindi.
O gün üç kişi kesin öldürülecekti Hariciler tarafından: Hz. Ali, Muaviye ve Amr ibn’il As.
Hz. Ali’nin katli görevi, avuçları, dizleri ve alnı secde etmekten nasır bağlamış İbn-i Mülcem’e verilmişti ve İbn-i Mülcem kırk gün kırk gece kılıcını bileyip Allah’a dua etti : ‘’ Ya Rab ! Ne olur Ali’yi öldürmeyi nasip eyle bana !’’
Evet yanlış okumuyorsunuz. Alnı ve dizleri ve hatta avuç içleri secde etmekten nasır tutmuş biri Allah’tan Hz. Ali’yi öldürmeyi kendisine nasip etmesini diliyordu. Allah’ın rızasını kazanmak için(!) Hz. Ali’yi öldürecekti. (Bu durum insanoğlunun sapıklıkta nasıl bir sınır tanımazlık içine düşebildiğinin en bariz örneğidir.)
Muaviye ve Amr İbn’il As suikasttan kurtuldular. Ama Hz. Ali İbni Mülcem’in zehirli kılıç darbesinden kurtulamadı.
İbn’i Mülcem ‘’ Hüküm yalnızca Allah’ındır’’ Diyerek kılıcını Hz. Ali’nin başına indirdi ve onu çok ağır şekilde yaraladı.
Peki İbn’i Mülcem ve Hariciler neye dayanarak Hz. Ali’nin dinden çıktığını iddia ediyorlardı? Hatta bu durum iddiadan da öte adeta bir iman meselesiydi?
Hemen cevap vereyim: Onlar da Kur’an-ı Kerime dayanıyorlardı maalesef.
‘’Nasıl yani?’’ Dediğinizi duyar gibiyim.
Nasılını gelecek bölümde açıklayalım.
(
Kerbela Katliamı Niçin Oldu? Kerbela’dan Sonra Neler Yaşandı?---11. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
24.08.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.