BU HİKAYEDE TÜRKİYE GÜZELİNDEN NAZIM HİKMET'E, NAZIM HİKMET'TEN MUSSOLİNİ'YE YOK YOK
Takvim yaprakları 1-20 Ağustos 1934 Tarihleri arasını gösteriyordu ve o günlerin gazeteleri Türkiye'nin uluslar arası alanda kazandığı büyük bir başarıyı taşımıştı manşetlerine.
1932'de ilk kez bir Türk kızı olan Keriman Halis, Kainat güzeli seçilmiş, bu tarihten iki yıl sonra ise 1934'de ilk kez bir Türk Filmi, bir yabancı festivalde En İyi Yabancı Filmin yönetmenine verilen Onur Diploması ve yine en iyi yabancı filmin yönetmenine verilen Mussolini Kupasını almıştı.
Peki bu filmin adı neydi? Yönetmeni kimdi? Filmde kimler oynuyordu?
Filmin adı: Leblebici Horhor Ağa idi. Yönetmeni Muhsin Ertuğrul'du baş rolünde ise ilk Türk güzeli Feriha Tevfik oynuyordu. Film, bahsettiğim ödülleri 2. Venedik Film Festivalinde almıştı.
Evet, Keriman Halis her ne kadar 1932'de Kainat güzeli seçilse de Türkiye'nin ilk güzeli 1929'da Türkiye güzeli seçilen ve bir paşa torunu olan Feriha Tevfik ( Negüz ) idi ve onu Türkiye güzeli seçen jüride kimler yoktu ki.
Mesela:. Halit Ziya Uşaklıgil, Peyami Safa, Cenap Şehabettin, Abdülhak Hamit Tarhan ve eşi Lüsyen Hanım, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Fahri Ozansoy, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit, İbrahim Çallı, Vedat Tek, Zekeriya ve Sabiha Sertel...
Evet şimdi size eminim oldukça ilginç gelecektir zira 1929'daki güzellik yarışmasından başlayarak güzellik yarışmalarımızın o günlerdeki değişmez jüri üyesi Peyami Safa, elindeki cetvelle yarışmacı kızların eteklerini yukarı kaldırıp bacaklarını jüriye gösteren kişi, iken onunla kıyasıya bir atışma içinde olan Nazım Hikmet de bu ilk kez ödül aldığımız Leblebici Horhor adlı operetin senaryosunun yazarıydı.
Daha açık ifade edecek olursak: Feriha Hanımı tüm Türkiye'ye, sonra da Dünyaya tanıtanların başında Peyami Safa yer alırken onun, baş rolünü oynadığı eserin senaryosu Nazım Hikmet'e aitti ama o yıllarda Nazım Hikmet, Mümtaz Osman takma adını kullanıyordu.
Filmde ilk Türkiye güzelimiz Feriha Tevfik dışında Atatürk'ün de dinlemekten çok zevk aldığı meşhur şarkıcı-kantocu Deniz Kızı Eftelya, ( Asıl adıyla Atanasia Yeorgiadu ) Behzat Butak, Ferdi Tayfur ( Tabii ki geçenlerde ölen Ferdi Tayfur değil ama geçenlerde ölen Ferdi Baba işte bu Ferdi Tayfur'un adını ve soyadını almıştır ) Muammer Karaca, Vasfi Rıza Zobu gibi tanınmış sanatçılar rol alıyordu.
1934'de Türkiye'mize hem Onur Ödülü hem de Mussolini Kupası kazandıran Leblebici Horhor, ilk kez o yıllarda yazılmış ve sahneye konmuş bir eser değildi.
Efendim bu eser, Osmanlı Devleti'nin '' Ben artık bittim, dış borç filan ödeyecek durumda değilim, iflas ettim. '' diyerek iflasını ilan ettiği, Sultan Abdülaziz'in son yıllarında, 1875'de bestelenmiş, İlk kez de 11 Ocak 1876'da Beyoğlu Fransız Tiyatrosunda sahnelenmiştir.
Peki bu operet'in bestecisi kimdir?
Bestecisi Dikran Çuhacıyan, hikaye metni ( Libretto ) ise Takvor Nalyan'a aittir. ( Her ikisinin de Ermeni olduğunu söylemeye gerek yok sanırım )
Malum, cumhuriyet öncesinde, hatta cumhuriyetin ilk yıllarında Türk kızlarının sahneye çıkması yasak olduğundan bu eser ilk kez sahneye konduğunda 1934'de Feriha Tevfik'in oynadığı Fadime rolünü Şazik Köylüyan adlı bir Ermeni kızı oynamıştır.
Leblebici Horhor adlı bu oyun Ermenice, Yunanca, Almanca, Fransızca ve Rusçaya çevrilip bu dillerde de oynandı. Ancak Ermeniler bu eseri oldukça beğendiler, benimsediler ve eser Ermenistan'da 1943 Yılında Gerald Papazyan tarafından yeniden düzenlendi ve Garine ( Ya da Karine) adıyla yeniden sahneye kondu.
Leblebici Horhor, 1923 Yılında ilk kez Muhsin Ertuğrul tarafından sessiz film olarak beyaz perdeye gelmişti.
'' Yahu bir operet nasıl sessiz film olarak izlenir?'' ki diye merak ediyorsanız onu da açıklayayım.
Sinema salonuna bir piyano ve piyanist getiriliyordu ve piyanist, film boyunca eserdeki müzikleri piyano ile çalıyordu.))))))
Leblebici Horhor opereti 1965 Yılında Ankara Devlet Operası sanatçıları tarafından opera olarak sahnelenmiştir ve günümüzde de zaman zaman sahnelenmektedir.
''Opera ile operet arasında ne fark vardır?'' sorusunun cevabı ile noktalayayım:
Opera ile opereti ayıran en belirgin özellik, operanın tüm repliklerinin şarkı şeklinde söylenmesi iken operette repliklerin bazıları tiyatrodaki gibi sadece konuşarak, müziksiz de icra edilebilir. Operet romantizmin ağır opera anlayışına tepki olarak doğmuştur.
(
Bu Hikayede Türkiye Güzelinden Nazım Hikmet'e, Nazım Hikmet'ten Mussolini'ye Yok Yok başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
28.01.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.