Abartılı değil kurduğum hayaller.
Ruhumun kuytusuna serildiğim bir düş penceresinde saklı münzevi bir benliğim.
Kimlik dersem eğer ki dünde kalan yine de benden bir parça olan kimliklerime
haksızlık olacak ve işte serildiğim yazın alemi: bir elimde kalem diğer elimde
geçiştirdiğim bir oyun gibi karalanmış yüreğimi ve yazdığım karamalarımdan arda
kalan kağıt parçasını paramparça ediyorum ama bilmiyor hiç kimse, o paraladığım
kağıdın aslında benim hayatımın özetini olduğunu.
Her şeye muktedir olan sadece O ve
hiçliğimle cilveleşen sözcükler asla paye vermediğim öncesinde ve tüm
ciddiyetimle sözcüklerin karşımda el pençe divan durmasını beklediğim ve hafif
reverans ile sözcüklere usul usul geçiş hakkı tanıyorum.
Endamlı bir yüreğim var benim kolay
kolay da aşka geçiş hakkı tanımayan bir o kadar havsalamdan taşan aşkın iz
düşümü ve yansıttığı o ufacık heceye de dünyalar ve alemler sığar iken. Bense
kabıma sığmaz bir minvalde rest çekiyorum: hem kötülüğe hem de yalanını
yakaladığım insanlara.
İçimdeki o kırık biblo hamt ettiğim.
Kırık kalbim ve kırgın cümleler ve
derme çatma kulübem yine içime inşa ettiğim. Bir cümle yazıyorum derken bir
diğerini ve günlük yazma ritmim tamamlandığı mı kalkıp evin uzun dar
koridorlarında volta atıyorum. Şu son on güne bir b/akıyorum da ve akan gözyaşlarıma
ve diyalog kurmaya çalıştığım insanlara ki her biri arkadaşım ve pek çoğu yine
yazın dünyasından yolumun kesiştiği insanlar. Hocalarım ve kalem dostlarım öte
yanda başka şehirlerde yaşayan birkaç kalem dostum daha ortak paydada buluştuğumuza
inandığım ve ne yazık ki her biri racon kesiyor bense kessem kessem elma
kesiyorum ya da boş beyaz sayfaları kırpıp yıldız yapıyorum dünde kalan şair
gibi.
Bodoslama daldığım bir dünya adeta
yazın dünyası neresinden baksam on yılı bulan yazma serüvenim ve sanal ortamda
edebiyat başlığı altında iletişime geçtiğim insanlar: her birine saygı duyduğum
ve illa ki bir şeyler öğrendiğim edebiyat penceresinde saklanmış bir kukumav
kuşu iken sözüm ona uçmayı öğrenip gidip geldiğim sözcükler ve duygular…
Şerit değiştiren bir araba gibi
aklımın iplerine tutunduğum.
Şarampole yuvarlanan mesleklerim ve
son olarak yazarlıkta karar kıldığım ve yazmadığım her gün ya da her gece benim
için bir kâbustan farklı değilken öte yandan yazdıkça büyüyen coşkum ve canım yandıkça
yakıldıkça insanlar tarafından gerisin geri kaçtığım bir dünya.
Hayatın sancısı tuttu mu kalem kâğıdı
elime alıp koştuğum masa başı.
Sanrılar yüklendimse demek oluyor ki;
hayal dünyamdan nice malzeme çıkacak bana yazmak adına ve ben yazdıkça ihya olurken
ve paylaştıkça sanal ortamda nereden geleceğini kestiremediğim ataklar.
Elimden gelen gelmeyen ne ise
çabaladığım, el, el üstünde oturmaktan haz etmediğim gibi beynimi de yüreğimi
de kan dolaşımımı da devreye soktuğum yazma serüvenim.
Bir hazan bahçesinde saklı iken
içimdeki dökülmüş yapraklar kalemin aracılığı ile tüm yaprakları önüme yığıp
bodoslama içine daldığım en çok da uykuya dalacakken ansızın uyanıp da nerede
olduğumu kestiremediğim kadar kesik cümlelerle yol almayı sevmediğimden mi
nedir hatırı sayılır cümleler kurmak adına hazır ola geçtiğim.
Olan biten nedir, bilmez iken.
Olacakları da kestiremezken.
Oldubittiye de gelmesin diye
ihtimamla sözcükleri duygularımla buluşturduğum.
Bir ara duygularım dahi çalınmışken
kaleme aldığım makale: ‘’Duygularımı iade edin bana’’ demekten de öte sayfalara
döktüğüm iç sesim ve gerçek manada hissizleştiğim o dönemi unutmak adına
çektiğim acıları bile özleyebilirken demem o ki: canım daha çok yandıkça daha
da büyüyen bir yangın içimdeki ve ateşi körükleyen duygular ve haletiruhiyem.
Uzun bir süredir devre dışıyım
aslında hayattan kopuk addedilsem de her duyguyu her günü her düşünceyi yoğun
yaşamakla mükellef yine de bilfiil hayat sokaklarda saklı diye bir terim
varken, benim için de hayat, ruhumda ve kalemde saklı.
Narsis değilim elbet. Ben-merkezcil
olmayı bıraksam da sıklıkla bana dair cümleler ve yazılar kaleme alıyorum çünkü
buna sebebiyet veriyor insanlar ve yazdıkça büyüyen bir iç dünyam var benim
yolu elbette sevgiyle ve sözcüklerle ve de dolayısıyla insanlarla ve de sevgili
okuyucularım ile kesişen.
Hep iyi bir okur olduğumu düşünmüştüm
ta ki yazmaya başlayana dek ve de iyi bir yazar olmak adına gayret gösterirken
ne okuduğum yüzlerce binlerce kitabı yeterli görüyorum ne de yazdıklarımın
hepsi yüzde yüz içime sinmekte bu bağlamda yaşadığım zikzaklar ve gel-git
duygularla daha iyisine niyet edip o minvalde yaşıyor ve emek veriyorum.
Bir bilinmezim ben bilindik olan
coşkum ve kaygım ve yazma dürtüm iken…
Tek bilindik ise sadece Rabbimin
varlığı ve insanlar öküz altında buzağı ararken ben sadece olması gerekeni
yapıyorum ve insanlara verdiğim sonsuz değer ve güvendiğim kadar da infilak
ediyor tüm çabalarım ve elimden tek tutanın Yaratan olduğunun bilincinde ve
peşi sıra gelen huzur çünkü Rabbimi sevdiğim kadar yarattığı her canlıyı da
seviyorum ve işte üzerinde yürüdüğüm mayın tarlası derken öylesine infilak
ediyor ki iç sesim yüzünden muhatap olduklarım bir bir yakıyor canımı.
İnsanların bir dediği diğerini
tutmuyor ne zamanki yüzlerine vursam geri adım atıp isyan ve inkar ediyorlar bu
sefer ben yalancı durumuna düşüp başa sarıyorum aynı filmi:
Sev ve inan ve geri püskürtsünler
seni.
Bir püsürüm yok ya da akan damım
çatım ya da çalıntı meziyetler değil haiz olduğum ne de alıntı cümleler ve
sayfalar ben sadece okumanın ertesi bunca duygu ve bilgi ile dolu iken bir de
yaşadıklarım eklenirken bunca şeye ister istemez kendimi yazarken buluyorum ve
işte hayata anlam katan ve köreldiğim dünleri geride bırakmanın verdiği huzur
ve istekle yazmadan duramıyorum.
Elbet bir de altın tepsiyle sundum mu
insanlara ve şükürler olsun ki dımdızlak bırakılmıyor cümlelerim ve yazdığım
onca metin ve şiir ama ben yazmaya doyamadığım kadar yorum almaya da
doyamıyorum ve karşılıklı bir etkileşim ile ben de severek yorum yapıyorum arkadaşlarımın
yazdıklarına ve sevgim büyüyor işte bu noktada: her yorum düşünmeye sevk eden
kimi yorum ise can yakan üstelik edebi açıdan bir niteliği olmadığı gibi yazanı
karalayan ve bu noktadan sonra içimden ne yazmak geliyor ne de birilerine
tutunmak.
Zaten önceki hayatımda pamuk ipliği
ile tutulmuşken yaşamaya şimdilerde daha güçlü bağlar geliştirdiğime inansam da
can kırıklarından devasa anıtlar inşa ediyorum ve sözcüklerim kanıyor dizlerim
ve dizelerim yara bere içinde asla önüne geçemediğim bir duygu iken hayal
kırıklığı ben izah etme telaşıyla yeniden ve yeniden kaleme sarılıyorum.
Sözcüklerin muhteva ettiği o kadar
çok duygu var ki ve işte sözcüklerin ve de harflerin dahi yetmediği.
Ruhumda çıktığım katlar çifter çifter
işin ilginci ben kat iziyle severken hayatı ve insanları ütülemek de
istemiyorum hem duygularımı hem yazdıklarımı çünkü doğaçlama ne varsa hangi
cümle ya da metin ise içime daha bir siniyor ve asla bir köşeye sinmediğim gibi
başım dik arşınlıyorum önümde uzanan yolu.
Bazen kaplumbağa adımları ile.
Bazense kanguru gibi zıpladığım.
Ama en çok sevgiyle telaffuz
ettiklerim ve itibar ettiğim sayısız insan ve edebiyatla etik kesişti mi daha
çok itibar ediyorum saygın kalemlere ve sayıları iki elin parmağını geçer ya da
geçmez.
Nemalandığım çok şey.
Bazen örselendiğim.
Bazen yıkıldığım bazen kuru yanında
yanan yaşla birlikte tutuştuğum ve tutturduğum yol yine bana ait bana dair ama
sevgi olmadan saygı olmadan da yaşamanın ve yazmanın mümkün olmadığı ve ben
yazarak huzura eriyorum ve huzuruna çıktığım Rabbim de bunu en baştan
onaylanmışken yoksa an itibari ile değil yazmak aranızda bile olmazdım.