Bu bir efsanedir ama gerçeğe o kadar yakın ki...
*******
Birinci bölümünde herkesin ‘’Merakla devamını bekleyeceği (!) son bölüme geldiğimizde ise sonunu merak edenlerin sayısının sıfıra ineceğinden adım kadar emin olduğum yeni bir yazı dizisine daha başlıyorum Bismillah diyerek...
********
Bizans İmparatoru IV. Konstantin karşısında duran güzeller güzeli iki kıza dikkatlice baktıktan sonra sordu:
-Kimsiniz siz?
Kızların her ikisi de susuyordu.
Bir kez daha sordu.
-Kimsiniz siz? Kılık kıyafetinizden anladığım kadarıyla Müslümansınız öyle mi?
Büyük kız cevap verdi:
-Elhamdülillah
Konstantin bu sefer öfkeyle soludu.
-O Yezid denen şerefsiz gibi siz de Müslümansınız demek?
Kızların her ikisi kıpkırmızı kesildi bir anda. Yezid’le aynı kefeye konmak onları ziyadesiyle rahatsız etmişti.
-Evet Müslümanız ama Yezid gibi değil. Yezid’e Müslüman demek Müslümanlığa hakarettir.
-Hımmm... Anladığım kadar siz de benim gibi Yezid’e düşmansınız. Benim geçerli sebeplerim var. Peki sizin sebepleriniz nelerdir? Anladığım kadarıyla Yezid’i iyi tanıyorsunuz.
-Evet İmparator hazretleri iyi tanırız. Peki siz... Siz nereden tanırsınız onu?
- Şerefsiz köpek on dört sene kadar önce Konstantinopolis’i elimizden almaya kalktı boyuna posuna bakmadan. Muaviye’nin gönderdiği ordunun başındaydı. Ama aldık boyunun ölçüsünü. Biz boyunun ölçüsünü aldık ya adam daha sonra imparator olup Müslümanların başına bela kesilmiş. Hatta duyduğuma göre sizin peygamberiniz Muhammed’in torunu Hüseyin’i bile öldürtmüş. Doğru mu?
Kızların her ikisi de ağlamaya başladı.
-Doğrudur sayın Kayzer.
-Peki siz Hüseyin’i de tanır mısınız?
Kızlar daha fazla ağlamaya başladılar. İmparator Konstantin şaşırmıştı. Evet Hüseyin’in İslam dünyasında çok sevilen biri olduğunu duymuştu ama bu derece sevildiğini tahmin edemiyordu. Kızlar ağlıyorlardı ama henüz bir cevap vermemişlerdi. Bir kez daha sordu:
-Size Hüseyin’i tanır mısınız diye sordum. Tanıyor muydunuz onu?
Kızlardan yaşça büyük olanı başını önüne eğip kısık bir sesle cevap verdi.
-Hüseyin bizim babamızdı.
İmparator Konstantin’in gözleri sevinçle parladı. Demek ki esir pazarından alınıp saraya getirilen bu kızlarla ilgili olarak anlatılan hikaye doğruydu. Bu kızların sıradan köleler olmadığı, İslam dünyasında oldukça saygın kişiler olduğu söylenmişti. Şimdi ise Müslümanların peygamberi Muhammed’in torunu Hüseyin’in kızları olduğunu öğrenmişti. Bu kızlar sayesinde Müslümanlara neler yapmazdı neler...
-Hımmm Üzüldüm. Babanızı tanımazdım tabii ki ama Yezid denen canavarın onu katletmiş olması beni de üzdü.
Kızlar susunca İmparator sordu.
-Şimdi bana adlarınızı söyleyin bakalım.
Büyük kız bu saatten sonra susmanın bir anlamı olmadığını iyi bildiğinden cevap verdi:
-Ben Sakine... Bu da kardeşim Fatıma.
-Güzellll... Bak Sakine ben sizin o Yezid gibi zalim bir insan değilim. O sebeple her ikinize de mükemmel bir hayat sunabilirim. Bunun için yapacağınız tek bir şey var: Hıristiyan olmak ve içinizden birinin, ki ben seni tercih ederim, oğlumla evlenmeniz. Yani anlayacağınız size koskoca Bizans’ın imparatoriçesi olmayı teklif ediyorum.
Sakine de Fatma da birbirlerine baktılar. O güne kadar hiç bir dünya malına ve saltanatına kıymet vermemiş olan bu kızların bu saatten sonra Bizans İmparatoriçesi olmak için din değiştirmeleri elbette düşünülemezdi ama bir anda İmparatora ‘’ Hayır kabul etmiyorum.’’ da denmezdi. Böyle demek hemen orada o anda alçaltıcı işkencelerle öldürülmek demekti.
-Bu bir anda cevap verebileceğimiz bir teklif değil sayın imparator. Bize biraz süre verebilir misiniz?
Konstantin içinden ‘’ Oldu bu iş. Müslümanları, üzerine sıcak su dökülmüş buz gibi çatır çatır çatlatmazsam ben de bir şey bilmiyorum.’’ Diye düşündü ve kararını bildirdi.
-Tamam o zaman. Size bir ay müsaade. Bu bir ay zarfında Aziz Andreas Manastırında kalır bol bol düşünürsünüz. Benim kızım Katherina da o Manastırdadır. Kendisi çok dindar bir Hıristiyandır. Hıristiyan olmanız konusunda size her türlü eğitimi vereceğinden ve yardımı yapacağından emin olabilirsiniz. Ben de sizin, kızım Katherina’yı çok seveceğinizden eminim.
İmparator IV. Konstantin daha sonra Hz. Hüseyin’in kızları Sakine ve Fatma’yı bugün üzerinde Kocamustafapaşa- Sümbülefendi Camii’nin yükseldiği Aziz Andreas Manastırına gönderdi.[ Aziz Andreas, Hz. İsa’nın ilk havarilerinden olduğu halde İbrani kökenli olmayan bir havarisiydi. Hıristiyanlık Roma İmparatorluğunda serbest bırakıldığında onun adına bugün Kocamustafapaşa- Sümbülefendi Camii olarak bilinen yerde bir manastır yapılmıştı ve o manastır Cami olana kadar da cami olduktan sonra da çok maceralar yaşamıştı. ]
Sakine ve Fatma manastırda İmparator Konstantin’in kızı Katherina ile tanıştılar ve İmparatorun da umduğu gibi bu sapsarı saçları olan nur yüzlü güzel kıza kanları kaynadı. Bu kızda bir olağanüstülük vardı ama neydi?
Ancak Katherina’daki olağanüstülükten çok daha önemli bir sorunları vardı: İmparatora bir ay sonra olumlu bir cevap vermezlerse oldukça kötü bir şekilde aşağılanarak, işkencelerle öldürülecekleri kesindi. O sebeple de her zaman sığındıkları o yüce varlığa sığındılar ve gece gündüz ‘’ Ey Rabbimiz ! Bir Hıristiyan’ın karısı olacağımıza canımızı al’’ diye sürekli dua etmeye başladılar.
Katherina, önceleri bu iki kıza oldukça soğuk ve hatta düşmanca davrandı. Çünkü bunlar daha bir kaç sene önce Konstantinopolis’i ellerinden almaya gelmiş olan barbar Müslümanlar ile aynı soydan, aynı kandan idiler. Ama öte taraftan bunlardan ikisini hele hele de peygamberlerinin torunu olan bu kızları Hıristiyan yaparsa artık kendisinin de bir Hıristiyan azizesi olacağı kesindi. O halde bu kızlara karşı sıcak davranmalı ve onlara gerçek din olan Hıristiyanlığı sevdirmeliydi. Zaten Hıristiyanlığı tanıdıkça sevmemeleri mümkün değildi. İsa’nın baba, oğul ve kutsal ruh olduğuna iman edip cenneti garantilemek varken her gün, günde beş vakit el yüz ayak yıkamanın sonra yerlerde yuvarlanmanın ne kadar anlamsız ve saçma olduğunu bu manastırda öğrenecekleri ve imanlı birer Hıristiyan olacakları kesindi. O halde işe onların dinini öğrenerek başlamalıydı. İslam denen bu dini öğrenip saçmalıklarını kavradıkça, bu kızların batıl olan inançlarıyla daha kolay mücadele edebilirdi.
Bir gün sordu kızlara:
-Her gün beş kez vaftiz olmak yormuyor mu sizi? Buna can mı dayanır yahu? Halbuki Hıristiyan olsanız hayatınızda bir kez vaftiz oluyorsunuz.
Katherina’nın vaftiz dediği şey Sakine ve Fatma’nın aldığı abdestti. Her gün, beş kez abdest almaları çok garibine gitmişti. Hırstiyanlıkta insanlar hayatlarında bir kez kutsal su ile vaftiz olurken, Müslümanlar her gün beş kez vaftiz oluyorlardı. Bu nasıl bir saçmalıktı?
Kızlar, Katherina’ya Allah’ın huzuruna devamlı olarak temiz bir şekilde çıkmanın önemini ve gereğini anlattılar. İnsanlar Allah’ın huzuruna vardıklarında hem dış bedenlerini hem de iç bedenlerini temiz tutmalıydı. Öyle ki Yüce Rabbimiz, Elçisi Muhammed Mustafa’ya İslamı artık tebliğ etmesi gerektiğini ‘’Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar. Rabbini yücelt.’’ Ayetleri ile emrederken(Müddesir suresi ilk üç ayet.) aynı surenin 4. Ayetinde ‘’ Elbiseni temiz tut ( iç ve dışını temiz tut ) diyordu.
Sakine ve Fatma , Katherina’ya anlatıyorlardı ama şimdilik Katherina’nın bunları anlaması neredeyse imkansızdı. Zira Katherina hem her şeyi yaratan ve sonsuz kudret sahibi olan bir Tanrıya ( Allah’a) inanıyordu hem de Hz. İsa’nın da bir tanrı olduğuna... Hem Allah’ın öldürülemez bir varlık olduğuna inanıyordu hem Tanrı dediği İsa’nın öldürüldüğüne... Hem Hz. İsa’nın çarmıhta can verdiğine inanıyordu hem de çarmıhta can verenin Tanrı İsa değil insan İsa olduğunu söylüyordu. Hem Allah’ın doğurulamaz bir varlık olduğuna inanıyordu hem de Hz. Meryem’in insan olan İsa’yı değil Tanrı olan İsa’yı doğurduğuna inanıyordu. Velhasılıkelam aslında kafası karmakarışık olan kendileri değil Katherina’ydı.
******
Devam edecek...
( Sakine, Fatma Ve Sarı Sıdıka--gerçeğe Çok Yakın Bir Efsane -- 1. Bölüm -- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 20.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu