Bir düş’ ün mahkûmu imişim meğer
hani, sezilerimde saklı olan ve hadisler saklı yüreğimin tininde.
Sure misali suretlerin sönmeye değil
aydınlığa kucak açtığı ve de aşkın öncüsü İlahi Güç sayesinde kıyama duran her
inançlı insanın da meali saklı iken Allah katında.
Sözcüklerim umarsız değil bu aralar
çünkü ben Allah aşkıyla ve hüzünle y/anarken günbegün büyüyen bir arzu saklı en
derinde:
Kavuşulası neyse ya da kim ama önem
arz eden sonsuzluğa yelken açtığım Rabbin izinde ve bilinmezin gizinde serpilen
bir çiçek gibi ummanlarda saklı iken nihai çözümüm.
Bilumum duygudur eşlik eden tarifi
zor ve taraf tutmadan Araf’ta saklı hüviyetim:
Ne bu dünyaya aitim ne de dünyadır
bana ait olan ve de hükmeden. İnsan olmanın da zaruri sonucudur içimin
yerleşkesi ve büyüyen inancımla tutuşan etekleri yalnızlığın elbet bunu
giderendir de aşkın İlahi rengi.
Bir batıl koza.
Bir de atıl iken yürekler.
Nice atık duygu ve devasa bir batak
insanların birbirine zulmettiği.
Hep ne mi s/andım ne mi?
Sevgiyle bütünleşen varlığımla ben
insanları Allah rızası için sevmedim mi?
Yaratandan dolayı yaratılanı sevdiğim
nasıl ki bir öğreti idi Mevlana’nın nezdinde ve ben sevgiyi dem bildim damladım
huzurla demlendim hüzünle.
Mavidendi göğün matemi ve mintanı.
Örtünendi yürek aşkın tülüyle.
Hep şeffaf oldum hep de seyyahı
duyguların.
Zemheride soldum güneşte açtım geceye
doğdum nur gibi çünkü İlahi Işık hep önümü aydınlık kıldı ve…
Gölgeler bahşetti evren ve kaderdi
bana hükmeden:
Sabır ettim ve hamt ettim ve yandım
daha çok yandım ve andım Rabbimi her zerremle.
Tokuşandı hüzün.
Terleyendi alnım.
Alnımın akıyla yaşadığım ve
yakardığım Rabbime.
Yaşatılan kabir azabını dahi sevdim
ve dedim ki: gün yüzü görmeme az kaldı…
Işığımdı oysa çalınan ve ereceğim
hidayet öncesi daha çok zulüm gördüm insanlardan en çok da yakınlarımdan.
Sevgiydi büyük ihtimalle bilmeden
günaha girip şirk koştuğum çünkü ben sevmeyi en çok sevdim.
Ahretti yolculuğun son durağı.
Ahvalimdi ve de yakamdan çekiştiren.
Istırap yüklü güncem ve severek
pekişen hasretim kavuşamadığım sevdiklerime…
Haletiruhiyemse sevgiyle kavrulan ve
ucu tutuşan yüreğim.
Bir bir de namzetti olanlar
olacaklara ve olacaklardı olanlara gölge eden.
Seyrüseferinde hayallerin bilemedim
işte bilinmezin tahakkuk ettiğinde gördüm ki bildiğim her şey yalanmış ve de
gördüğüm her ne her kimse bir hayalden bir buluttan ibaretmiş.
Ölmeden uzaklaştılar benden.
Ölümsüzlüğe kucak açtığım kıblemde
saklandığım ve kıyama durduğum her anım her saniyem:
İnsanlar için fazlaydım. Fazlaymışım
daha doğrusu ve sevgimle devinirken hüznümle katlandım da katlandım gerçek
dünyanın yüklediği ne varsa.
Omuzlarım çökük müydü ya da başım
eğik?
Asla.
Direncim kırılsa da dirayetimle
ayakta ve Hakkın yolundaydım.
Köprünün altından ne sular geçmişken
ve dumura uğrayan insanoğlu zulmü kendinde hak görürken ben Hakkımın
kapısındaydım çoktan.
Azdan çoğa.
Bazense çoktan aza.
Azığı düşlerin ve azap rüzgârında
savrulan bedenim ve benliğim ve belleğim.
Dokunduğum her şey kaybolmuştu
ansızın.
Dokunmaya kıyamadığım kimse.
Doyumsuzdu insanoğlu bense maneviyatın
coşkusunda eşikten geçmiş içinde salındığım beşikten tam da düşecekken…
Bir rabıta.
Bir esaret.
Bir ihanet.
Bir de tutuklusu olduğum duygular ve
zincirleme kazada kurban vermiştim önce mutluluğu sonra huzuru lakin dünya
denen düzenekte bu dünya için kabul gören ne var ne yok…
Kimsesizliğimi ihbar ettiğim.
İmkânsız addedilen ne ise baş
ettiğim…
Çünkü ben başı olmayan bir hikâyenin
sonuna gelmiştim ve saçları örülü kaderin raks ettiği dünyadan göçüp gitmeden
ben çoktan bulmuştum Rabbimi tıpkı bir ömür inançla ve umutla ve hüzünle ve
aşkla ırak olduğum kadar yeryüzünün malından ve mülkünden ve ölü nefsimi nasıl
ki ilk gün gömmüştüm derine ve işte rengimle rakımımla ve yüzümün akıyla
yaşadığım kadar yaşam sonrası hâsıl olacak o yolculukta ben yerimi çoktan
almıştım.
Her ne kadar insanların gözünde eksik
ve noksan ve yetersiz addedilirken şükürler olsun ki aciz varlığımla kabul
görmüştüm ölmeden ve öldürmeden insani duygularımı ve yüreğimdeki merhameti ve
hidayeti nasıl ki bahşeden Rabbim iken…