Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 18.12.2022
Okunma Sayısı : 491
Yorum Sayısı : 7
Günün Yazısı

Bu Yazı 19.12.2022 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
ALLAH’IN BALDIRI OLUR MU? / BAŞIMIZIN BELASI SAHİH(!) KAYNAKLAR. / ALLAH-NEBİ-ALLENBY
Bugün bayağı uzatacağım zira bitiriyorum.
******
Geçen bölümde koskoca padişahların bile kızlarını, hem de iki yaşındayken neden yaşlı başlı insanlarla nikahladığını anlatacağımı belirtmiştim. Şimdi başlayalım o halde.
Her şeyden önce Kösem Sultan’ın Osmanlı Devletinin iplerini eline alışına kadar yapılan bu uygulamaya nikah denmemiştir. Bunun adı ‘’söz kesme’’ veya ‘’nişandır.’’ Ancak Kösem Sultan iktidarda kalmak ve durumunu kuvvetlendirmek için küçük yaştaki kızlarını devrinin önde gelen paşalarına nikâhlayarak sultanların küçük yaşta nikâhlanmalarının kapısını açmıştır.
Yani Kösem Sultan’dan itibaren de tabii ki iki yaşındaki bir sultan, elli yaşındaki bir paşa ile gerdeğe girmemiştir ama yapılan sözleşmeye ‘’nikah’’ denmiştir ve bayağı bayağı nikahı kıyılmıştır iki yaşındaki bir bebekle elli yaşında bir paşanın.
Eh devletin Valide Sultanı böyle bir uygulamanın kapısını açar da devletin vatandaşı buna uymaz mı? Uyar... Uyar çünkü işine gelir. Neden mi? Tek tek açıklayayım.
Sarayda bu nikahlar ( aslında sözleşmeler ) şu sebeplerle yapılır:
A) Padişahın bazı paşalara olan teveccühlerini göstermek için.
B) Oluşan akrabalık bağı ile kudretli paşaların padişahlara daha da bağlı kalmasını temin için
C) Paşaların olur olmaz kadınlarla evlenip o kadınların etkisinde kalarak devlet işlerini aksatmalarının önüne geçmek için...
İyi de tüm bu sebepler, kızın olgunluk çağına gelmeden nikahlanmasını açıklamıyor ki?
Doğrudur. Ancak II. Osman’ın katledilmesinden sonra Osmanlı Devletinde her şey o kadar hızlı değişmektedir ki ne zaman ne olacağı belli değildir. O sebeple acele davranmak gerekmektedir. Yani böyle düşünülmüştür, doğru ya da yanlış...
Doğru olan nedir? Adına İster nikah deyin, ister nişan, ister sözleşme, kız olgunluk çağına girmeden gerdeğe sokulmuyor.
Peki Halk? Halk neden çocuklarını küçük yaşlarda nikahlamış?
Madde madde yazalım:
a) Uygun birisi bulunduğunda fırsatı değerlendirmek,
b) Çocukların erken buluğa erdiği yerlerde, toplumlarda, onları gayri meşru cinsel ilişkiler ve bunların olumsuz sonuçlarından korumak için. ( Mesela eski eşimin Memleketi Fethiye’nin Bekçiler Köyünde 18 Yaşına geldiği halde henüz evlenmemiş bir kıza evde kalmış gözüyle bakılır ve kızlar daha 14-15 yaşlarında genelde kocaya kaçarak evlenirler. Mesela ben o köyde kocaya kaçmadan evlenmiş olan hiç bir kız tanımıyorum.)
c) Babanın ölümü durumunda kızın sap gibi ortada kalmasının önüne geçmek için
d) En önemli sebeplerin başında ise aslında nikahı kıyılan kızın mal varlığına dahil edilmesi gerektiği halde genelde babaları tarafından el konulan mehire bir an önce sahip olmak hatta bu mehir parasıyla erkek çocukları evlendirmek için.
e) Kız çocuğu, kocasından mehir aldığı için mirastan mahrum bırakmak için... Evet tamamen hileli bir yoldur ama bazı kız babaları kızlarını evlendirirken onun tüm ev eşyalarını satın alırken ( Buna çeyiz denir ve özellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde kız babalarının belini büker ‘’kız çıkarmak.’’ Yani kız evlat evlendirmek) bazı bölgelerimizde ise babalar hem kızlarının mehirlerinin üstüne yatarlar hem de mirastan mahrum ederler kızlarını ki bu dinen de hukuken de zulümdür. Gerçek manada dindar bir baba için mehir kızın mal varlığı olduğu için kız gerdeğe girip asıl karılık vazifesine başladıktan sonra kıza verilir.
f) Bundan yüz sene- iki yüz sene öncesini düşünün. Nüfusun %90’ı köylerde yaşıyor. Köyler birbirine uzak. Vatandaş bazen tüm hayatını sadece kendi köyünde yaşayarak geçiriyor. Böyle bir toplumda evlilikler nasıl olur? Elbette ki aynı köyün insanları birbirlerinden kız alır kız verirler. Başka köylerden kasabalardan pek kız alıp verilmez. İşte böyle toplumlarda doğan bir kız çocuğunun daha doğar doğmaz sahiplenilmesi yani halk ağzıyla söyleyecek olursak başının bağlanması bugün %80’i şehirlerde, metropollerde yaşayan insanlara elbette ters gelir. Elbette kabullenilemez ama o dönemler için doğru bir davranıştan da öte zarurettir.
g) Soyuna daha da soyluluk katmak düşüncesi...
Böyle bir düşünce düşünün ki 1926 Yılında Medeni Kanunu getirerek evlenme yaşını Erkekler için 18 kızlar için 17 ( Bazı zaruri hallede kız ve erkek için 15) olarak kanunlaştıran Mustafa Kemal Atatürk’te bile vardır. Son Padişah Vahdettin’in kızı Rukiye Sabiha Sultan’la evlenmek istemesinin sebebini başka nasıl izah edebiliriz ki?
SORU: Mehir nedir?
CEVAP: Mehir damadın, evleneceği kıza vermek zorunda olduğu para ya da mal varlığıdır. Nikahın kıyılması için bu miktarın belirlenmesi şarttır ve iki kısma ayrılır: Hemen nikah kıyıldığı anda verilmesi gereken mehire ‘’Mehr-i Mu’accel ‘’ , Nikahtan çok daha sonra hatta taksit taksit de ödenebileceği kayıt altına alınmış olan mehire de Mehr-i Müeccel’’ denir. ( Başlık parası değildir. Çünkü kayıtlardan anlaşıldığına göre bazı yörelerde kız babaları ayrıca başlık parası da istemektedirler)
Konuyu yazımızın başlığı ile bitirelim.
Evet... Başımızın belası sahih(!) kaynaklar.
Bugün pek çok hocalar tv ekranlarına çıkıyorlar ve insanın aklının, beyninin resmen ırzına geçiyorlar anlattıklarıyla. Sonra da ‘’ Yahu bunu ben söylemiyorum bakın İslamın en sağlam kaynakları söylüyor. ‘’ Diyorlar.
Bir kaç örnek verelim:
1- Vatandaş çıkıyor ekrana, başlıyor anlatmaya:
‘’ Hz. Muhammed somyasının altında bir kap bulundururdu. Gece çişi geldiğinde bu kaba yapıp kabı yine somyasının altına sürerdi. Bir gün kalktı, baktı çiş yaptığı kap bomboş. Cariyesine sordu ‘’ Ne oldu buradaki çişe?’’ Cariye ‘’ Ben onu içtim’’ Dedi. Resulullah ‘’ Madem ki sen benim çişimi içtin sana cehennem haram oldu.’’ dedi.
İğrene iğrene dinlediğiniz bu hikaye üzerine soruyorsunuz tabii ki: ‘’ Hocam yahu Hz. Muhammed yatağının altına lazımlık koyar mı hiç? Kokmaz mı?’’ Cevap veriyor: ‘’ Onun çişi gül gibi kokardı.’’ İtiraz ediyorsunuz ‘’ Yahu hocam ! Sen demiyor muydun ‘’ Kabir azabının yarısı ayakta işemektendir. Bir damla idrar bile bir yerimize dokunsa ve biz o vaziyette namaz kılsak, bizim kabir azabımızın yarısına sebep olacak o bir damla idrar. Bu durumda nasıl olur da lıkır lıkır çiş içen biri cennetlik olur? ‘’ Cevap veriyor yine ‘’ O Peygamber çişi. Herhangi bir insanın çişi değil’’ Kızıyorsunuz ‘’ De get lan.’’ Diyorsunuz, o da kızıyor ve ‘’ Ben bunları kendimden söylemiyorum. Elimde sağlam kaynak var.’’ Diyor. Sağlam Kaynağı soruyorsunuz ‘’İmam Suyutî’’ diyor. İmam Suyuti kim peki? Araştırmazsanız Hz. Muhammed’in sahabelerinden biri sanıyorsunuz ( Ki neredeyse hiç kimse araştırmaz.) Araştırırsanız 1445 yılında dünyaya gelmiş bir Arap din adamı ve filozof olduğunu öğreniyorsunuz.
Peygamberimizden yaklaşık 800 sene sonra dünyaya gelmiş bir insan, sanki onun zamanında yaşamış gibi anlatıyor bir şeyler ve bu sağlam kaynak oluyor(!)
Peki bunu anlatmasının sebebi ne?
‘’Yahu o zaman peygamber vardı, çişini içen cennetlik oluyordu. E şimdi de şeyhimiz var. Anlayın gayrı. O kadar da eşek değilsiniz.’’ ( Pardon o kadar eşeksiniz... Çünkü ‘idrarımı iç cennete gidersin’’ dese bir de üstüne para verip içecek kadar bağlısınız şeyhinize. )
2- Hz. Muhammed’e Azhâb suresinin 51. Ayeti geliyor: "Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur..."
Yani bu ayette Allah, Hz. Muhammed’e ‘’ Eşlerinle birlikte olmak hususunda sıra takip etmene gerek yok. İstediğini istediğin zaman geriye bırakır, istediğinle istediğin zaman birlikte olursun. Hatta dilersen boşadığın hanımlardan, arzu ettiklerini tekrar yanına alırsın. Bu senin için günah değildir ‘’ diyor.
Şimdi sıkı durun !
Hz. Ayşe bu ayeti duyunca küplere biniyor (! ) ve o öfke ile ‘’ Senin ne güzel Allah’ın var. "Görüyorum ki, senin Allah'ın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturuyor." Diyor Peygamberimize(!)
Peki bunun kaynağı var mı? Var hem de bir sürü. Hem de en sahih(!) hadis kitaplarında var. (Buhari, Tefsir, 7; Tecrid, Hadis, 1721; Müslim, Rıda, 49, 50, Hadis, 1464; Ibni Mace, Nikah, 57, Hadis, 200; Ahmet Ibn-i Hanbel, 6/134, 158, 261)
Hiç kimsenin aklına 810 Yılında doğmuş olan Buharî’nin bu hadis konusunda yanılmış olabileceği gelmiyor. Hadis o kadar sahih ki(!) neredeyse ‘’Kur’an tahrif edilmiş olabilir ama bu sahih hadis kitaplarında tahrif asla söz konusu olamaz.’’ Diyecek bazıları.
Buharî’nin ya da diğerlerinin yazdığı kitaplara asırlar sonra bazı şeytanların ilaveler yapmış olabileceği, değiştirmiş olabileceğine neredeyse hiç kimse ihtimal vermiyor. Sanırsın ki Kur’an misali Allah tarafından korunma altına alınmış.
Hiç kimsenin aklına Hz. Ayşe böyle bir şey demiş olsa bile bunun dört duvar arasında kalan bir mesele olup dışarıya taşmasının mümkün olamayacağı gelmiyor. Peki akla gelen ne? ‘’ Ya, aslında Hz. Ayşe öyle demek istemedi. O ‘’ Ya Muhammed bak ne güzel, Allah senin için her şeyi kolaylaştırıyor.’’ Demek istedi.
Neden başımızın Belası Kaynaklar dediğimi sanırım anlıyorsunuz.
Başka örneklerle devam edelim:
3-Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” (Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1)
Allah’ın baldırı olur mu olmaz mı tartışmasına girmiyorum. Sadece hadisin (!) en sahih(!) hadis kitaplarında olduğunu söylüyorum o kadar...
4- Hadis: “Ölüm meleği Musa’ya gelerek ‘Rabbine icabet et’ dedi. Bunun üzerine Musa, ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak onu çıkarttı. Melek hemen Allah’a dönerek ‘Sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı’ dedi.”(Müslim 10/176)
Allah’ın Peygamberi Allah’ın Meleğine tokat atar mı? Azrail Aleyhisselamın bir gözü kör müdür? Allahu Teala Musa Peygambere ‘’ Benim meleğime nasıl tokat atarsın ey benim peygamberim?’’ Diye sordu mu?
5- Hadis: “Tüm kara köpekleri öldürünüz. Çünkü onlar şeytandır.” Hanbel 4/85, 5/54
Hz. Peygamber’in kara köpeklere bir düşmanlığı olabilir mi?
6- Hadis: “Yangın gördüğünüzde tekbir getiriniz, zira tekbir (Allahuekber) onu söndürür.” Ramuzel Hadis
Tekbir getirilmek suretiyle sönen bir yangına şahit oldunuz mu?
7- A) “Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi yaparken kıbleye dönmeyin.”( Hanbel 3/12)
B) “Peygamberimiz, birtakım insanlar küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı (hurafeyi) kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı.” Buhari 4/11
İkisi de sahih kaynak(!) Sahih hadis. İyi de hangisi doğruyu söylüyor?
8- A)“Peygamberimiz ‘Deri işlendi mi temiz olur’ dedi. Sonra ölü bir koyuna rast geldi ve ‘Onun derisinden faydalansanıza’ dedi.” Buhari 72/30
B) Peygamberimiz ‘Ölü hayvanın ne derisinden ne de sinirinden faydalanınız’ dedi.” Hanbel 4/310,311
Hangisi doğru?
Evet değerli okurlar. Sahih denen kitaplarda geçen sahih (!) hadislerden sadece bir kaçını aldım bu yazımda. Oysa benzer örnekler o kadar çoktur ki.
Şimdi tabii ki ‘’ Ne yani sen hadisleri inkar mı ediyorsun?’’ Diye soranlar olacaktır. Hatta beni hadis inkarcısı ilan edecekler de olacaktır. Ben hadisleri inkar etmiyorum. Yaptığım şey Kur’ana ve hükümlerine aykırı olan hadisleri reddetmektir.
Sonuca gelecek olursak:
Bunu anlatabilmem için size tarihi bir gerçeği anlatayım kısaca.
İngilizler, Filistin’i ele geçirip Kudüs’ü bizden almadan önce casusları, ajanları vasıtasıyla öylesine beyin yıkarlar ki sonunda Araplar arasında şöyle bir hadis(!) dolaşmaya başlar. Bu hadise(!) göre ahir zamanda bir nebi (peygamber) gelecek ve Nil Nehrinin suyunu Kudüs’e getirecektir. İşte o nebi (Peygamber) geldiğinde Türkler Kudüs’ten defolup gideceklerdir.
Kesin inanmadınız böyle bir şeye değil mi? Hatta ‘’ Hocam ! Bir Müslüman nasıl olur da Muhammed Mustafa’dan sonra bir nebinin geleceğine hem de hadis olarak inanır?’’ Diyorsunuz değil mi? O halde bulabilirseniz şu esere bakın: H. Pirie Gordon, Mısır Kuvvei Seferiyesinin İleri Harekâtı, Çev.Adil, İstanbul, Matbaai Askeriye, 1926
1917’de o nebi gelir (!)
Kimdir biliyor musunuz o nebi? Kudüs’e gerçekten de Nil’in suyunu getiren ( İngiliz askerleri temiz su içsin diye ) İngiliz Generali Allenby’dir. Yani Kudüs’ü bizden teslim alan general...
Allenby, ‘’ Allah- Nebi- Allenby ‘’ Tezahüratlarıyla Kudüs’e girerken Müslümanların bazıları en son nebinin Hz. Muhammed Mustafa olduğunu çoktan unutmuşlardır.
İşte o sebepledir ki Hz. Ali’nin Emeviler için söylediği ‘’ Onlar da Müslüman esvabı giyerler ama ters giyerler. ‘’ Sözü bugün hâlen Müslüman esvabı giyen ama tersinden giyen herkes için geçerlidir.
Allah bizleri Müslüman esvabı giyen ama tersinden giyenlerin şerrinden korusun. Müslüman esvabı giymeyenin şerrinden bir şekilde nasılsa koruruz kendimizi..
Evet BİTTİ ama hâlâ kafasında soru işretleri olanlar varsa, Rabbim güç ve sağlık verdiği sürece ve konu beni aşmadığı sürece sorulara cevap vermeye çalışırım.
Takip eden tüm kardeşlerim haklarını helal etsin. Bir hayli zamanınızı aldım zira.
SON
( Allah’ın Baldırı Olur Mu? / Başımızın Belası Sahih(!) Kaynaklar. / Allah-nebi- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 18.12.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.