Boncuk Ve Bodur -1

.

Rahmetli Turgut Özal zamanında şahlanan tekstil sektörü Ecevit iktidarında diğer sektörlerde olduğu gibi çöküşe geçmişti. Firmalar işçi çıkartıyor, çalışmaya devam edenleri yarı maaşla çalıştırıyorlardı. Ben de gelir seviyemi düşürmemek adına, daha iyi durumda bulunan inşaat sektörüne geçtim mecburen.
 
Muhasebe ve finansman müdürü olduğum için başımı kaşımaya vakit bulamıyordum. Patronumuz sabah diğer şirketine gider, öğleden sonra da bizim şirkete gelirdi. O yokken bütün yük benim omuzlarıma binerdi. Muhasebenin yanı sıra ithalat, ihracat, pazarlama, perakende satış, personel, depo, kasa, çek, senet, bankalar, resmi kurumlar, müşteriler, satıcılar, akla gelebilecek her türlü sorunla ben muhatap olurdum. Gerçi patronumuz şirkete geldikten sonra da pek bir şey değişmezdi lâkin hiç şikâyetçi değildim. Çünkü tam bir işkoliktim.
 
Bunca iş güç arasında akla hayale gelmeyen bir sorun çıktı karşıma.
 
Bir kış sabahı şirketin kapısının önünde arabamdan inerken, yandaki seramik, kalebodur deposu bölümünden cılız bir köpek sesi duydum. O tarafa yönelince semtin çocuklarının cocker cinsi, yavru bir köpeği taşladıklarına şahit oldum. Hemen müdahale ettim tabii.
 
Çocuklar dağılıp köpeğin yanına gittiğimde ne göreyim? Üzerinde neredeyse hiç tüy kalmamış, yara bere içerisinde tir tir titriyordu hayvancağız. Ağır bir uyuz vakasıydı.  İçim ezildi. Depoda çalışanlara “Bu köpek ne zamandır burada” diye sordum. Bir hafta önce geldiğini, ara sıra yemek ve su verdiklerini söylediler.
 
Şirkete girip çalışmaya başladım ama aklım hep zavallı köpekteydi. Ne yapabilirim de bu minik canı kurtarabilirim diye düşünüyordum. Fırsat bulduğum anda, kedilerimi götürdüğüm veterinere telefon açtım. Akşam saat yediden sonra köpeği getireceğimi, beni beklemelerini söyleyip telefonu kapattım.
 
İş çıkışımda arabamın arka koltuğuna gazete sererek köpeği koyup veterinerin yolunu tuttum. Veteriner, köpeğin yaralarına merhem sürerek uyuz iğnesi yaptı. Bir hafta sonra ikinci iğne için tekrar getirmemi söyledi. Kedilere onlarca kez iğne yaptığım için bu konuda tecrübem vardı. Sonraki iğneyi kendim yapmak üzere enjektöre çektirdim. Üşümesin diye de üstü kırmızı deri, içi miflon kumaş kaplı bir köpek elbisesi satın alıp giydirdim yavruya. Gece bizim eve misafir oldu.
 
Ertesi günü, deponun korunaklı bir yerinde, evden getirdiğim koca bir minderin üstünde ona yer yaptım. Aşçı hanıma yemek ve su vermesini tembihledim.
İkinci iğnenin akabinde yaraları hızla kapandı; kısa süre sonra da kahverengi, uzun, parlak, ipeksi tüyleriyle göz kamaştırmaya başladı. Evdeki renkli boncuklardan yaptığım bir kolyeyi boynuna takmamdan ilhamla, adını Boncuk koyduk. Öyle sevimliydi ki bir anda herkesin sevgilisi olmuştu. Çocuklar artık onu taşlamıyor, aksine sevme yarışına giriyordu.
 
Boncuk, tamamen iyileştiğinde depoyu sahiplendi ve içgüdüsel bir şekilde gece bekçiliği yapmaya başladı. Geceleri ne zaman yabancı biri yaklaşsa, küçücük boyuna bakmadan havlayıp, korkutarak uzaklaştırıyordu. Şakayla karışık “Başımıza bir de köpek getirdin.” diye homurdanan patronum da bu bekçilikten oldukça memnun kalmıştı. Çünkü ufak tefek hırsızlıklar artık son bulmuştu.
 
Boncuk’un Bodur’la tanışması ve hayret edeceğiniz hikâyesi gelecek bölümde.
 
Mücella Pakdemir

( Boncuk Ve Bodur -1 başlıklı yazı M.Pakdemir tarafından 6.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.