.
Sene 1976. Üniversitede birinci sınıf öğrencisiyim.  Henüz arkadaşlık aşamasında olduğum Hey Dergisi İstanbul yetkilisi eşim, okul binasından dışarıya adımımı atar atmaz karşıma dikildi ve “Haydi, TRT radyo programına gidiyoruz.” dedi.
“Eve geç kalırım.” nazlanmalarıma ve “Ne kadar sürecek? Orada ne yapacağız?” sorgulamalarıma, “Ya, sen bana güvenmiyor musun? Merak etme, ben seni taksi ile evine yetiştiririm.” cevabı karşısında elim kolum bağlandı ve apar topar ilk gelen otobüse kendimizi attık.
 
Birkaç dakika sonra Harbiye’deki TRT binasındaydık. Büyükçe bir salon ebadındaki stüdyoya girdiğimiz anda bile neden orada olduğumu bilemiyordum açıkçası.
 
Altan Erbulak, Füsun Erbulak, Füsun Önal, Ahmet Özhan ve Hey Dergisi’nin Ankara yetkilisi ile el sıkışıp, kısa bir sohbet ettikten sonra stüdyodan içeriye yapımcı ve yönetmen TRT spikeri Altan Varol girdi ve görev dağılımımızı yaptı. Sanatçılarımız skeçte rol alırken, biz üçümüz de elimize tutuşturulan fıkraları anlatacaktık. Aralarda o yılın en popüler şarkıları çalınacaktı.
 
Altan Erbulak son derece esprili biriydi, bildiğiniz üzere. Canlı yayına geçildiğinde, bizi radyo dinleyicilerine tanıtmak için kısa bir söyleşi yaptı. Galatasaray İşletme’de okuduğumu söylediğim an, “Kimi işletiyorsun?” dedi. Zaten aşırı heyecanlıydım. Aklıma estiği şekliyle “Şu anda sizi işletiyorum.” deyiverdim. O ana kadar ağır, kibar duruşuyla, sadece tebessüm etmekle yetinen Ahmet Özal dâhil herkes kahkahayı patlattı. Altan Erbulak programa neşeyle başlanmasının memnuniyetiyle “güzel” işareti yaptı Altan Varol’a. İşte, o an bütün heyecanım gitti ve kendimden emin bir şekilde devam ettim.
 
Eve iki saat kadar geç gelmemin bir açıklaması olmalıydı. Babam kapının ağzında çatılmış kaşları ve asık yüzüyle beni karşıladı. O daha bir şey sormadan merdivenlerden zıplaya zıplaya çıkarken, “Size anlatacağım çok güzel bir şey oldu baba. İnanmayacaksınız ama.” diyerek suratının şeklini merak ifadesine dönüştürdüm.
Maaile salonda toplanır toplanmaz komut geldi: “Anlat bakalım! Dinliyoruz.”
“Hani Pazar günleri TRT Radyo’da gençlerle yapılan bir program var ya…”
“Eeee?”
“İşte bu pazar günü o programda ben de varım inşallah.”
Birkaç saniye sessizlik yaşandı. Evdekilerin aklını allak bullak etmiştim. Benim ne işim olurdu radyoyla, televizyonla? Onların bu şaşkınlıklarından istifade ederek devam ettim:
“Tam okuldan çıkıyordum ki TRT ekibini gördüm. Seçtikleri öğrencileri “Sen gel! Sen gel!” diye boş bir sınıfa topluyorlardı. Ben de seçilince, ayıp olmasın diye katıldım. Beşer fıkra anlattırıp kaydettiler. Diğerlerinin de fıkralarının bitmesini beklediğim için eve geç kaldım.”
 
Sözlerim onlara makul gelmiş olmalı ki üzerlerinden bir heyecan dalgasının geçtiğini gördüm.
“Ne yani, bu Pazar günü seni mi dinleyeceğiz radyoda?”
Gizem katmak mı istedim o an, bilemiyorum ama “Onca kişi fıkra anlattı; içlerinden beni seçip seçmediklerini bilemiyorum şimdilik. Dinleyince anlarız.” dedim.
 
Kalan üç gün babamın şüpheli bakışlarına hedef olduktan sonra nihayet beklenen an gelmişti. Radyonun başına oturduk hep birlikte. Fıkracılardan biri kimdi dersiniz?
 
Mücella Pakdemir


( Trt De Olduğumu Sakın Babama Söylemeyin başlıklı yazı Mücella Pakdemir tarafından 29.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu