Sana söylemek istediğim ne kadar çok sen var bende bir
bilsen... Nefretten kazak ördüm sevdama, üşütmesin bu kış, ayrılık yüzü
görmesin dedim. Meğer söküklerine âşık bir kaderin, ezilen şifacı otuymuşum
sevmenin.
Sensiz rüzgarları deviriyorum ağaçlarımda; son yaprak da
kuruyana kadar. Gerçek sen ile hayalimdeki kusursuz adamın planları yer
değişiyor. Kaç kez ölür ki insan sevdanın yerinde? Arabalar, trenler, uçaklar,
kaç çıplak gölge çarpar da ölür sevda bir nefretin içinde?
Yaşamımdaki müzikleri çaldın sen. İnanmak istediğim her
düşün, kahreden yalnızlığında boyanan bu acının, hissiz sarmaşıklarına dolanan
boş sessizliği ile baş başa kaldım.
Şarkılar sustu, şiirlerim ürkek. Seni anlatmaktan korkan
cümleler, sevdaya akbil basıyor hâlâ. Sana gelmek isteyen yollarda şifacı
otuymuşum sana inanmanın.
Gitti. Sevmeyi sevebilen o ürkek kızı kaybettim. Çok da
güzel severdi. Bitti, hikayemde örülen gelecek zamanın mutluluk fahişeliği; hiçbir
aşk dolu cümleyle yatıp kalkmıyor şiirleri gecenin.
Müziksiz kaldım, kaç mutlulukta bir pula sattın beni;
bilmem. Adam gibi sevemeyen adamın sahici gitmek töreninde konuşan kiralık nefretiyim
ben.
O günden beri nefret ediyorum sana dair her şeyden.
Saçlarından, gülüşünden, kahkahandan ve koşullu sevmek maksadından. Sen, bir
insanı insan olduğu için, sadece bunun için sevemezsin.
Dikenin bile koşulu olmalı sende. Sana batarken parlatmalı
seni; Sen, bir kadını sadece kalbi güzel diye sevemezsin. Sen, koşullu
maksatlarının hayli geniş nefretinde nefrete bile bir pay biçersin. Sana yararı
olacaksa nefret bile güzeldir sende.
Kalbimi hissetmiyorum; sevmeyi bıraktığım mısralar, yaşı
henüz on iken evlenmek zorunda kalan bir çocuk gelin şimdi. Mecburi çaresizlik
yuvalarının ölüm kalım savaşı; bu mısralar... Hiç çocuk olmadı, hiç oynamadı,
hiçbir vakit gerçekten sevilen olamadı. Büyütmedin sevda ekinin her halinde
sevmek çiçeğiyle; sulamadın sevdaya dair her harfi.
Şimdi, ölsen ne, ölmesen ne? Sana öksürdüğüm matem
sokakların çıkmazında yoluma çıkan olsan, ne?
Ey! Kitaptaki her mutluluğun acısına rast gelebildiğim roman
yâr! Hiç gerçek olmadın, öyle değil mi? Son sayfanın Islak ve okunmayan
satırlarında demlenen serserisiydin. Kitap bitti. Gerçeğe döndüm.
Gözyaşı yok, öz yaşı yok, adamlığının her milimine bir günah
yakıştıran seni, beklemek yok. Müziksiz gidiyorsun.
Öylece, sessiz bir gecede. On sekiz yerinden bıçaklanarak
ölüyor sevda; gittiğin günün amblemi oluyor nefret. Ey! Kitaptaki her
bekleyişin acısına rast gelebildiğim roman yâr! Sayfa yırtıldı, okunmuyor
seninle yaşlanmak. Bir tebessüm giriyor devreye; çok sevdiğin maçların arası
sanıyorsun. Koşullu müptezel serseri...
Bitiyor ağlamak, göz hacmimde. Işıkları sönüyor kalbimin
roman yâr! Fiyatından düşen hasretler, indirim halinden unutturuyor seni. Unutmanın
da koşullusunu seversin sen; al bak! Öyle kuru kuru unutulmadın, dem oldun; her
dem oldun; mazinin nefreti gülü oldun.
Koklanmaz sayfalarla dolan kaderin, koşullu serserisi
oldun...
Gitmek, ayıp kaçmaz; buyurursun önden, buyursun kaderin bensizlikte
en önden...
Dilara AKSOY