Ali Osman’dan Âl-i Osman’a – Âl-i Osmandan Yakın Geçmişe..3. Bölüm-
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Bâb-ı Hümayundan içeri girdiğinde neredeyse akşam olmak üzereydi. Cellat çeşmesi ve cellat taşının bulunduğu yerde biraz oyalandı. O taşta nicelerinin boynu vurulmuş, nicelerinin boynuna yağlı urganlar geçirilmişti ki bunlar arasında sadrazamlar da vardı.
Kendisini bu makama getiren Sultan III. Ahmet, tahta cülus ettiğinden bu yana ne kadar çok sadrazam değiştirmişti. 1703 ten 1718 e kadar geçen bu süre içinde tam on iki tane sadrazam değişmişti. ‘’Bunlar içinde Baltacı Mehmet Paşa’nın iki defa sadarete getirildiğini hesaba katarsak on üç sadrazam geldi geçti bu on beş yıl içinde . Oysa ben on üç senedir bu makamdayım.’’ Diye kendisiyle gurur duydu. Ama yine de hiç belli olmazdı bu Osmanlı’nın ne yapacağı.
Sultan III. Ahmet Han’ın babası IV. Mehmet zamanında sadaret makamına getirilmiş olan Köprülü Mehmet Paşa gibi bazı şartlar ileri sürerek gelmemişti ki sadaret makamına. Ama yine de bir ya da iki ay bu makamda kalanlara bakınca oldukça uzun bir sadrazamlık dönemi yaşamıştı.
‘’Sadrazamlıkta uzun süre kalabilmek için Hünkarı kendine benzeteceksin. Başka yolu yok. ‘’ Diye geçirdi içinden. Ama biraz tarih okuma zahmetine katlansaydı hiç de böyle düşünmezdi. Çünkü Anadolu Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev de önce veziri Saadettin’in etkisinde kalarak zevk-ü sefaya dalmış fakat sonunda onu bir köpek gibi öldürtmüştü. Bu yüzden olsa gerek , o vezirin adı tarihlere Saadettin Köpek olarak geçmişti.
Merzifonlu Kara Mustafa ve Baltacı Mehmet Paşa örnekleri de İbrahim Paşa’nın nasıl bir yol çizmesi gerektiğinde etkili olmuştu.
Merzifonlu, Viyana önlerinde uğradığı ihanet yüzünden savaşı kaybetmesine rağmen neredeyse tek askerin burnu bile kanamadan orduyu Belgrat’a kadar çekebildiği için önce kılıç ve murassa kürk ile taltif edilmiş ama sonrasında yine Belgrat’a gönderilen bir fermanla orada kafası kesilmişti.
Kendisinden iki önceki sadrazam olan Silahtar Ali Paşa ne yapmıştı peki ? Petervaradin’de ordusunu Avusturya ordusu karşısında cesaretlendireyim derken alnının ortasından kurşunu yemişti.
‘’ Şehit Ali Paşa’ymış…Şehit oldun da ne oldu Ali Paşa? Hem savaşı kaybettin hem de sadrazam koltuğunu…Otursaydın ya Payitahtta. Ne işin var savaş meydanlarında. Bak ben ne güzel barış içinde yürütürüm devlet işlerini. Herkes halinden nice memnun…Yok yok en iyisi benim yaptığım. Savaştan uzak duracaksın ,Padişahımız Efendimizi de uzak tutacaksın, halkı ise oyalayacak bir şeyler bulacaksın devamlı ki kellen omuzlarının üzerinde dursun , koltuğun kavi olsun.’’ Dedi kendi kendine.
Huzura çıktığında Padişah önündeki kağıda bir şeyler yazmaktaydı.
-Selamünaleyküm Hünkarım. Beni emretmişsiniz.
-Aleykümselam İbrahim. Nerelerdeydin bu gün?
-Üsküdar’a Molla Ali Osman’ın dergahına gittim.
-Âlâ… Nasıldır Mollamız? Sağlık-sıhhati yerindedir inşallah.
-Hamdolsun Hünkarım. Saye-i şahanede sıhhat ve afiyeti yerindedir.
-Mollamız ne der devletin hal ve gidişine?
-Çok beğenir Hünkarım. ‘’Herkes sizden razı…Ben de razıyım…Cenab-ı Mevlam dahi razı olsun.’’ Der.
-Demek ki Molla da başlamış dalkavukluğa ha? Yazık yazıkkk.O da bozulduysa halimiz haraptır İbrahim.
İbrahim Paşa içinde bir ürperme hissederek başını eğdi. Padişah anlamış mıydı yalan söylediğini acaba?
-İbrahim…Beni iyi dinle. Benim on altı zevcemden on yedi tane kerimem, on dört tane de şehzadem oldu. Hayatta olanı var dar-u bekaya irtihal eylemiş ( ölmüş ) olanlar var. Bir teki bile benim için İsmail olup boynunu bıçağa uzatır mı sence? Ya sen İbrahim…Bir tek İsmail Bulabilir misin ki vakit ve saat geldiğinde senin için boynunu bıçağa uzatabilsin?
-Hâşa Hünkarım…Adım İbrahim’dir benim o kadar…İsmail’i kurban eden İbrahim olmak ne haddimize.
-İbrahim! Şimdi bıçak İsmail’in boynunda değil. Devran değişti. Bıçak İbrahim’in boynunda şimdi. Korkarım Ahmet’e de çalacaklar o bıçağı.
-Hünkarım! Devlet-i Âliye için boynumuz kıldan incedir. Gerekirse bir İbrahim değil binlerce İbrahim yolunuza feda olsun.
-Yok İbrahim. Ne İbrahimler ne de bir başkası bizim için feda olmasın. Ama bu dedikoduların aslını astarını araştır bir. Tebaaya bu kadar hizmette bulunduğumuz halde nedir bu dedikodular? Kimlerdir bu fitne fesatlar bul ortaya çıkar, cezalarını ver ki Baltacı Mehmet Paşa gibi sen de dedikoduların kurbanı olmayasın.
İbrahim Paşa , Molla Ali Osman’ın Hezarpare Ahmet Paşa örneğinden sonra bir kez de Padişahın Baltacı Mehmet Paşa örneği ile sarsılmıştı.
1711 de Prut Savaşında Rusları darmadağın eden Baltacı Mehmet Paşa daha sonra şartları çok basit bir antlaşma yaparak Rusları adeta mezardan çıkartıp yeniden hayat verdiği için hakkında aslı astarı olmayan bir sürü dedikodu çıkarılmıştı. Güya Çar Petro’nun gözdesi Katherina ile geçirdiği bir gece yüzündendi o antlaşmanın o kadar basit olması. Hiç kimse Baltacı Mehmet’in, daha sonra yapılması planlanan Avusturya seferi öncesinde Rusya ile Avusturya’nın birleşmemesi için Rusları serbest bıraktığını, Rusları bir minnet borcu içine sokarak Avusturya savaşına karışmamalarını sağlamayı düşündüğünü anlamamıştı. Sonunda Paşa azledilmiş ve sürgüne gönderilmişti.
İbrahim Paşa da biliyordu Baltacı Mehmet Paşa’nın günahsız yere sadaretten indirildiğini. O bakımdan da oldukça huzursuz olmuştu.
III. Ahmet, İbrahim Paşa’ya eliyle ‘’ çık ‘’ işareti yaptıktan sonra ‘’Necib ‘’ mahlası ile yazdığı şiirine geri döndü.
İbrahim Paşa ise boynunda bir sızı duyarak kendi hanesine gitti. Huzursuz olsa da, kabusları sık sık uykusunu bölse de uyuyabildi.
Aynı gece ne patrona Halil ne de avanesi bir saniye bile gözlerini kırptılar. Meyhaneden çıktıktan sonra başlattıkları ayaklanmada umdukları desteği bulamamışlardı. Fakat yine de seslerini duyurmuş oldukları için kendilerini başarılı buluyorlar, öte taraftan yeterince taraftar bulamamış olmaktan dolayı kellelerinin her an düşürülebileceği endişesiyle korkuyorlardı. Patrona Halil hariç.
Tarih 25 Eylül 1730 idi ve her an her şey olabilirdi
(
Ali Osman’dan Âl-i Osman’a – Âl-i Osmandan Yakın Geçmişe..3. Bölüm- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
6.02.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.