Bugün bitirdiğim için bayağı uzun olacak bu bölüm. Hakkınızı helal edin değerli okurlar. **********
18 ve 19 Ekim 1935 günlerinde Türkiye’deki tüm gazetelerin oldukça ilginç manşetler ve haberlerle çıktığı göze çarpıyordu.
Tan Gazetesi: “Ulusal Şefimize Suikast Maksadıyla Cenup Hududumuzdan Giren Bir Çete Yakalandı.”
‘’Suikast için Cenup Hududundan Giren Çete Ankara’ya Getirildi”,
Ulus Gazetesi: “Alçaklar Atatürk’e Gene Kastetmek İstediler”,
Cumhuriyet: “Mel’un Suikastçılar Adalet Pençesi’nde”
Tan: “Melunlar Ankara’ya Getirildiler”
Bu günlerin en önemli haberi Mustafa Kemal Atatürk’e düzenlenecek bir suikastın ortaya çıkarıldığı idi ama en az bu haber kadar sansasyonel olan bir diğer haber Urfa’nın halaskârı Ali Saip Bey’in de bu suikast işinin içinde olmasıydı.
Normal şartlarda daha bir sene önce Mustafa Kemal’in adeta sağ kolu olan, soyadını ondan alan Ali Saip Ursavaş’ın , Mustafa Kemal’e suikast yapması, onu öldürmek istemesi için hiç bir sebep yoktu ama Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a göre sebep vardı ve önemliydi: Urfa Saylavı ( milletvekili ) Ali Saip Ursavaş, Şeyh Sait isyanının bastırılmasından sonra sözde sağda solda kendisinin de Atatürk gibi desteklense bu mevkie ulaşabileceğini, bununla birlikte ne zaman isterlerse o zaman Gaziyi eski haline döndürebileceklerini ifade ediyordu. Yani Efendim Ali Saip Ursavaş, Mustafa Kemal’in koltuğuna gözü dikmişti Hasan Rıza Soyak’a göre.
Peki 1935 Yılına kadar bunun farkında olmayan Hasan Rıza Soyak nasıl farkına varmıştı Ali Saip Bey’in bir komplonun içinde olduğunun?
1935 Yılında İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine, Türkiye Dışışleri Bakanı Şükrü Kaya’ya ‘’ Uyumayın! Taaa Ürdün’de Atatürk’e karşı bir suikast hazırladı. Suikast timi de yola çıktı siz mışıl mışıl uyuyorsunuz. Bakın bu kıyağımızı da unutmayın.’’ mealinde bir not iletti.
Bizim Dışişleri Bakanlığı tabii ki merakla sordu? ‘’ Kim lan? Hangi çılgın lan bizim Atatürk’ümüzü öldürmeye teşebbüs ediyor?’’
İngiltere onu da açıkladı: ‘’ 1- Çerkez Ethem ve kardeşleri ( Tevfik ve Reşit ) 2- Çerkez Ethem’in baş fedaileri Yahya, Üzeyir,Arif, İsmail, Şaban 3- Maraş’ta bir Çiftlik sahibi olan İdris 4- Çokak Nahiye müdürü Şemsettin 5- Ve en önemlisi Urfa saylavı Ali Saip Ursavaş ( İngilizler de şaşırmıştı ‘’ mebus’’ kelimesinin yerini ‘’saylav’’ kelimesinin almasına ama Türklerin, daha doğrusu Atatürk’ün işlerine akıl sır erdiremiyorlardı. Millet Meclisi bile ‘’ Kamutay ‘’ olmuştu o dönemlerde.
{ Suikast için gereken parayı o sıralarda açlıktan nefesi
kokan ve Fransa- Nice’de sürgünde olan son halife Abdülmecit sağlayacaktı(!) Ne tesadüf değil mi 1930’daki Menemen ayaklanmasını parasal yönden finanse eden ve dahası Türkiye sınırına 70.000 Kişilik Halife ordusu göndererek Cumhuriyeti yıkmaya (!) çalışan de beş parasız yurt dışına sürülen son halife Abdülmecit Efendiydi.(!) Zavallının ayranı yoktu içmeye ama 70.000 Kişilik orduyu göndermişti Çeşme’ye (!) Pardon, Menemen’e… ]
Türkiye sınırında yakalan Yahya bülbül gibi ötmüş ve Mustafa Kemal’e yapmayı düşündükleri suikastı en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı.
Peki Ali Saip Ursavaş bu planın neresindeydi?
Suikastçılar, eğer yakalanacak olurlarsa Ali Saip Bey’e sığınacaklar o da arkası kalın olduğundan suikastçıları kurtaracaktı ceza almaktan. ( Bundan daha saçma bir plan olabilir miydi? Olamazdı elbette ama oluyordu işte. )
Bu ifadeler sonunda Ali Saip Ursavaş bazı rivayetlere göre önce Atatürk tarafından sorguya çekildi ve bu sorgusunda ‘’ Damarlarımda akan Türk kanına yemin olsun ki çiftliğime gidip gelen insanların hiç bir kötü niyeti yoktur. Öyle ki onlar kaçakçılık bile yapmamaktadır.’’ Dese de Mustafa Kemal’i ikna edemedi. [ Adamcağız Kürt olduğu halde yemin edecek bir şey bulamamış da damarlarında dolaşan(!) Türk kanı üzerine yemin etmiş. ]
Sonra dokunulmazlığının kaldırılması gündeme geldi ve bu aşamada Yunus Nadi’nin başkan olduğu İsmet İnönü, Celal Bayar ve Ali Çetinkaya’nın nezaret ettiği bir meclis oturumunda ağlaya sızlaya, kapısına köpek olarak bile bağlamayacağı Çerkes Ethem uğruna, yaratıcı olarak kabul ettiği ( Evet, yaratıcı olarak kabul ettiği… ) Atatürk’ü harcamayı asla düşünmediğini, hükumete asla kırgın olmadığını ama 80 Yaşındaki annesinin ve on beş yaşındaki çocuğunun hoyratça üstünün aranmasına çok üzüldüğünü söylese de 18 Ekim 1935’de dokunulmazlığı kaldırıldı ve yargılanma süreci başladı.
Şimdi dikkat ! Bir denklem kuracağız hep birlikte
*14 Ekim 1935’de Türkiye’deki Mason locaları, tüm mal varlıklarını Halk Evlerine emanet ederek faaliyetlerine kendileri son verdilerse…
*Dört gün sonra 18 Ekim 1935’de Urfa mebusu Ali Saip Ursavaş’ın dokunulmazlığı kaldırıldıysa…
*Bu hadiseler olurken Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı koltuğunda bir Mason olan Şükrü Kaya var idiyse…
Soru: Tüm bunların sadece ve sadece tesadüf olabilme olasılığı ( yani ihtimali ) yüzde kaçtır?
Masonlar üzerinde toplanmış olan tüm dikkatlerin ve öfkenin Mustafa Kemal’e suikast düzenleyenlere dönmesi tamamen tesadüf olabilir mi?
Masonlara karşı, derneklerini kurşunlattıracak kadar çılgın bir öfke içinde olan Mahmut Esat Bozkurt(Adalet Bakanı ) ve Recep Peker’in( CHP Genel Sekreteri ) bu öfkesinin bir anda Atatürk’e suikast tertipleyenlere (!) dönmesi sıradan bir tesadüf olabilir mi?
1935 Yılındaki bu Atatürk’e suikast girişim haberleri bir anda Masonlar ve Masonluğu ülke gündeminden çıkarttı ve gündemin baş köşesine geldi ‘’İrtica’’ oturdu.
Efendim ben Burhan Belge adlı bir gazetecinin 23 Ekim 1935’de Ulus Gazetesinde yazdıklarını nakledeyim siz karar verin irticanın ne alaka olduğuna.
Haa merak ettiniz ‘’ Burhan Belge de kim?’’ Diye.
Burhan Belge zamanının en önemli film yıldızlarından olan Zsa Zsa Gabor’un kocası.
O, dünyaca ünlü bir film yıldızı. 1917’de doğmuş, 1935’de Burhan Belge ile evlenmiş, 1935-1938 yılları arasında Türkiye’de yaşamış.
Zsa Zsa Gabor 1991 yılında yayınlanan ‘’One Lifetime is not Enough’’ ( Bir Ömür Yetmez ) adlı kitabında Burhan Belge ile evliyken ve henüz çocuk denilecek yaşta Atatürk ile cinsel ilişki yaşadığını ve bunun çok uzun süre sürdüğünü iddia ediyor ve bu arada Atatürk’ten sık sık hem kendisinin hem de Türk Milletinin Tanrısı olarak bahsediyor.
İşte o Zsa Zsa Gabor’un irtica düşmanı çağdaş ve medeni kocası gazeteci Burhan Belge 23 Ekim 1935’de Ulus Gazetesinde şöyle diyor ‘’ İrticanın Mantığı Yok ‘’ Başlıklı yazısında:
‘’…….. Fakat irtica’nın mantığı yoktur. Yılgınlığını geçirmek için bataklıklar arar, tüneyecek müsait muhitler arar ve türlü istihaleler( Biçim değiştirme ) yaparak gelir, kulağımızın dibinde vızıldar. İrtica, Türk gövdesinin sağlıklı olmasına düşmandır. Çünkü bilir ki, bu gövde sağlamlaştıkça, onun içinde barınmayacaktır. Onun geçim yolu, bütün mikroplar gibi, hasta gövdedir.”
Aynı günlerde gazeteci Abidin Daver ‘’Atatürk’e suikast, medeniyete suikasttır ‘’ derken, Peyami Safa ‘’Alçakça, ahmakça ‘’ Bulduğu suikast girişimini şöyle yorumluyordu: Atatürk’e suikast her Türk’e suikasttır.’’
21 Ekim 1935’de Milli Türk Talebe Birliğinin daveti ile İstanbul Üniversitesinde yapılan mitingde Hayrünisa Gürkan adlı konuşmacı ‘’ Kamâl Atatürk’e göz dikenlerin gözlerini oyarız’’ Derken 22 Ekim 1935 Tarihinde Ankara’da toplanan 50.000 Kişilik bir grup ‘’Atatürk’e yan gözle bakanı yakarız. O ulusun talihidir, başı için başımız feda, dur dediği yerde durur, öl dediği yerde ölürüz’’ Sloganları atıp ardından ‘’Erkinlik Marşı ‘’ okudular.
Şaşkın şakın bakmayın ‘’Erkinlik Marşı da ne ?’’ Diye. O yıllarda ‘’Kemal Atatürk’’ yok ‘’Kamâl Atatürk’’ vardı. ‘’İstiklal Marşı’’ yok, ‘’Erkinlik Marşı’’ vardı.
[ Şimdilerde Kamâl Atatürk diyenlere ‘’Atatürk Düşmanı diyorlar. Oysa o yıllarda Atatürk hiç de rahatsız değil kendisine Kamâl Atatürk denmesinden. Çünkü adı ve soyadının doğru okunuşu- yazılışı öyle. Üstelik adını Kamâl yapan bizzat kendisi. )
*Evet Masonluk ve Masonlar üzerinde toplanan tüm dikkatler bir anda suikast olayı üzerinde yoğunlaştı
*İngiltere’nin ‘’ Fransa’nın kıçına yapışmayın. Asıl dostunuz biziz. Bakın Atatürk’ünüze yapılacak suikastı biz ihbar ettik. Ne kadar dost olduğumuz anlayın gayrı’’ mesajı alındı.
*1930 Tarihli Menemen Olayından beş sene sonra bir kez daha irtica heveslilerine ‘’Sakın aklınızdan bile geçirmeyin? ‘’ Tehdidi yapıldı.
*****
Ali Saip Ursavaş peki?
17 Şubat 1936 Tarihi itibariyle hepsi serbest bırakılmıştır her ne kadar Atatürk, savcının verdiği kararı duyunca yüzünü buruşturup ‘’ Böyle bir dava bir çocuğa verilir miydi?’’ dese de. Ve ölünceye kadar Ali Saip Ursavaş’la selamı sabahı tamamen kesse de.. { Ali Saip Ursavaş’ın yargılandığı mahkemenin başkanlığına Osman Talat İltekin, savcılık makamına ise Baha Arıkan tayin edilmişti. Mustafa Kemal’in çocuk dediği , savcı Baha Arıkan’dı. }
Sizce de oldukça ilginç bir suikast teşebbüsü değil mi?
Ortada suç yok, suçlu yok. Ama her şeye rağmen mantığı olmayan irticaya geçit de yok (!) [ Bu nasıl bir mantıksızlıktır ben anlayamasam da anlayan birileri çıkar herhalde. ]
Pardon yahu az daha ölümünü unutuyordum.
Ali Saip Ursavaş 26 Eylül 1939’da Adana’da, iki gün sonra da yani 28 Eylül 1939’da Ankara’da ölmüştür( !)
Saçma geldi değil mi? Ama her iki tarih ve şehir de de var ölüm tarihi ve yeri olarak. Tarihçi Cezmi Yurtsever’e göre cenazesine kimse sahip çıkmamış, bir dere kenarına kimsesiz bir insan gibi gömülmüştür.
-------------------------BİTTİ------------------
(
Bu Adamda Yok Yok-4. Bölüm- Kamâl Atatürk’e Göz Dikenin Gözlerini Oyarız başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
9/6/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.