Oldukça uzun bir yazı ama sıkılmadan zevkle okuyacağınıza eminim.
Bundan tam tamına seksen beş sene önce yani 16 Ekim 1945’de saat 19.00’da Ankara’da Himaye-i Etfal Apartmanının üçüncü katındaki 5 no lu dairede bulunan doktor Neşet Naci Arzan’ın muayenehanesine genç bir vatandaş geldi.
Gelen vatandaş, muayene olmak için bekleyen üst düzey iki bürokratı ve doktorun Hizmetçisi Sultan’ı sallamayarak doktorun odasına girdi ve az sonra odadan gürültüler gelmeye başladı.
Bir iki saniyelik bağırış çağırıştan sonra doktor önde, delikanlı da elinde tabanca arkasından koşar vaziyette odadan çıktılar. Doktorun yardımına sadece hizmetçi Sultan koşmak istedi, delikanlının önüne geçip ellerini açarak ‘’Yapma ‘’ demek suretiyle.
Delikanlı aldırış etmedi ve merdiven başında yetiştiği doktor Neşet Naci Erzan’ın vücuduna tüm şarjörü boşalttı ( Yedi kurşun) Neşet Naci Erzan hemen oracıkta öldü.
Daha sonra delikanlı silahı ile birlikte Anafartalar polis karakoluna geldi ve teslim oldu.
Evet, katledilen doktor öyle sıradan biri değildi. Rusların Kars, Ardahan, Artvin gibi illerimizi bizden istediği o yıllarda Neşet Naci Erzan, Sovyetler Birliği ( Yani bugünkü anlamda Rusya ) Büyükelçiliğinin doktoruydu. Ama öldüren genç daha doğrusu ‘’ Ben öldürdüm ‘’ Diyen genç de öyle sıradan biri değildi. Katil Reşit Mercan da o zamanların en kudretli insanlarından biri olan Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın özel kaleminde memurdu her ne kadar o özel kaleme hayatında hiç uğramadan maaş alıyor olsa da.
Reşit Mercan ‘’ Ben verem hastasıyım. Doktordan beni bir senatoryuma yatırmasını istedim; isteğimi yerine getirmediği için kızdım ve öldürdüm.’’ Diye verdi ilk ifadesini.
İlginçtir ki hiç kimse Reşit Mercan’ın gerçekten verem hastası olup olmadığını araştırmadı. Ama daha da ilginç olan bir durum vardı: Hiç kimse olayın görgü tanığı olarak karakola davet edilen insanlara ( mesela hizmetçi Sultan ve kapıcı İzzet ile sıra bekleyen diğer hastalara ‘’ Doktor Neşet beyi vuran bu muydu?’’ Diye sormadı.
Reşit Mercan çok ilginç bir şekilde sadece ve sadece 22 saat içinde idam cezası istemiyle hakim karşısına çıkarıldı ve o saatten sonra bütün Türkiye tamamen bu olaya kilitlendi.
Ankara’da başlayan mahkemede Reşit Mercan sık sık ifade değiştiriyor, çelişkili ifadeler veriyordu. Bu arada mahkemenin dinlediği bazı tanıklar Reşit Mercan aleyhine şahitlik edip ‘’ Bu adam bazı büyük patronlardan, iş adamlarından zorla para alan bir gaspçıdır.’’ Şeklinde ifade verince işlenen cinayete de bir kılıf bulunmuş oldu: Haraç… Reşit Mercan, doktordan haraç istemişti ancak doktor vermeyince onu öldürmüştü.
Emniyet bu arada Reşit Mercan’ın ev arkadaşı Haşmet Orbay’ın da ifadesine baş vurdu.
Haşmet Orbay zamanın Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu ve meşhur Enver Paşa’nın yeğeniydi.
Haşmet ve Reşit , Robert kolejden arkadaş idiler. Askerliği sırasında Reşit’i Milli Eğitim Bakanlığında tercümanlık işine sokarak onun rahat bir askerlik yapmasını, sonra da Vali Nevzat Tandoğan’ın katibi olmasını sağlayan kişi Haşmet Orbay’dı.
İşte bu Haşmet Orbay, verdiği ifadesinde arkadaşı Reşit’in zengin insanlardan zorla para almak gibi bir planının olduğunu, eğer bunu başarırsa kendisine de para vereceğini söyledi ve ilave etti: ‘’Ona silahı ben temin ettim.’’
Arkasında dağ gibi Genelkurmay Başkanı bir baba olmasına rağmen Haşmet Orbay az sıkıştırılınca bülbül gibi ötmeye başlamıştı ama ötmesi gerekenlerin hepsi bu kadar değildi.
Evet, olay daha da ilginç bir hal almıştı çünkü Genel Kurmay Başkanının oğlu da işin içindeydi.
Derken efendim Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki Mahkemeden Reşit Mercan için 20 yıl, Haşmet Orbay için 1 Yıl hapis cezası çıktı.
Bu cezalar kamuoyunu tatmin etmemişti. Özellikle Haşmet Orbay’ın sadece bir yıl ceza alması onun arkasının kuvvetli olmasına yoruldu.
Kamuoyu gibi Yargıtay Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan’ın da içine sinmedi bu karar ve uzun uğraşılar sonunda Ankara Ağır Ceza mahkemesinin güvenilirliğini yitirdiğine karar verilerek mahkemenin Bolu’da görülmesi kararı çıktı.
1946 Yılı Ocak ayı başlarında mahkeme Bolu’da yeniden başladı.
Mahkeme sürerken oldukça ilginç gelişmeler oldu ki bu gelişmelerin en önemlisi asıl katilin Reşit Mercan değil Haşmet Orbay olduğunun yavaş yavaş aydınlığa çıkmasıydı.
Bir diğer gelişme: 5 Haziran 1946’daki mahkemede Reşit Mercan ‘’ Hakikatın ortaya çıkması için Ankara Valisi dinlenmelidir.’’ Dedi ve mahkeme, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın 8 Temmuz’da mahkemede dinlenmesine karar verdi.
Ama tüm bunlardan çok çok daha önemli bir gelişme daha vardı:
Evet, 16 Haziran 1946’da Yargıtay Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan, yani Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararı bozdurup mahkemeyi Bolu’ya taşıyan Cumhuriyet Başsavcısı, bir akşam yemeğinden sonra arabasında ölü olarak bulundu.
Kim öldürdü koskoca Cumhuriyet başsavcısını? Belli değil. Zaten birileri tarafından öldürülüp öldürülmediği bile belli değil. Sadece arabasında ölmüş olarak bulundu. Tabii ki hiç bir Allah’ın kulu bu ölümün normal bir ölüm olduğuna inanmadı.
8 Temmuz 1946’da Ankara'nın 17 yıllık valisi, belediye başkanı ve aynı zamanda CHP İl Başkanı olan Nevzat Tandoğan, mahkeme heyeti karşısına çıkarıldı ve oldukça üzgün bir şekilde ifadesini verip bu olaylarla hiç bir ilgisi olmadığını söyledi ama…
Ama ertesi gün yani 9 Temmuz 1946’da kendi kafasına bir kurşun sıkarak intihar etti. Yüzde yüz intihar mı yoksa cinayet mi? İntihar olma ihtimali çok daha fazla olmakla birlikte cinayet de olabilirdi.
30 Temmuz 1946’da ise Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay, görevinden istifa etti.
‘’Eee Reşit Mercan ve Haşmet Orbay ne ceza aldı? ‘’ Diyecek olursanız.
Toplamda 31 duruşma, 150’ye yakın tanık ve 100 kilo civarındaki dava dosyası sonucunda 12 Temmuz 1948’de karar verildi: Temyizi kâbil olmak üzere Haşmet Orbay’a 18 sene ve Reşit Mercan ise 9 sene ağır hapis.
Yani asıl katilin Haşmet Orbay olduğu, Reşit Mercan’ın ise yardım ve yataklık ettiği ortaya çıkmış oldu.
Peki bu cinayet neden işlendi?
Bilemiyoruz ama üzerinde en çok durulan muhtemel sebep şunlardı:
1- Öldürülen doktor Neşet Naci Erzan ile katil Haşmet Orbay Ruslar hesabına casusluk yapıyorlardı ancak karşılıklı çıkar ayrılıkları sebebiyle Haşmet Orbay, Neşet Naci Erzan’ı öldürdü.
2- 1945’de Bosnalı Müslümanlar için para toplanıyordu ve bu paraları toplayan kişi Doktor Neşet Naci Erzan’dı. Ancak bu toplanan ve miktarı belli olmayan paralar asla yerine ulaştırılmamış, içinde Haşmet Orbay, Reşit Mercan, Vali Nevzat Tandoğan’ın bulunduğu kişilerce zimmete geçirilmiş ancak bu arada parayı paylaşma konusunda anlaşmazlığa düşülmüştü.
Evet, söylencesi çoktu ama delili yoktu maalesef ve bugüne kadar da hiç kimse bu kendisi meşhur, faili meçhul cinayetlerin sebebini tespit edemedi.
(
1940’ların Susurluk’u / Ankara Cinayeti başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
17.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.