Yaralı bir metinim ben üstüne üstük
metin olmam gereken.
Efsunlu değil her insan belki evhamlı
belki esef yüklü bir iktidar aşkın hacminde yeşeren hasretin çengeline takılı
aralıksız esen.
Düş gücümden çıkıp da yola vardığım
noktadır edebiyat ve gerçeklerin iz düşümünde gerçekçi olduğum kadar
gerçeklerin de derinden bıçakladığı bir ağacın gövdesi gibi nasıl ki sadığım
köküme ve kırık dallarıma konan tüm kuşlara ve canlılara beslediğim sevgidir
dayanıklı olmama vesile…
Gövdem kalın köküm sağlam olsa da
bazen yaprak gibi titrerim ve işte kalemim girer devreye ansızın:
Gecenin köründe ya da sabah ayazında
düşerim yollara kalemimle:
Bazen bir nesir bazen bir şiir
neşreden…
Başım öne düşse de bazen dik
kalmaktır payıma düşen ve bir o kadar dik başlı…
On yılı aşkın bir zamandır yazıyorum
aklınıza ne gelirse ve yazdığım kadar yaşıyorum gelin görün ki: bana ait olan
bu iki dünyayı asla birbiri ile barıştıramadım sanırım sevginin bir üst
basamağı beni yoran ve çekincelerimi öldürüp içtenlikle tüm benliğimle yazarken
aldığım nefesi daha derine çekip salmıyorum da bazen.
Tutukluk yapan ne kalemim ne yüreğim.
Tutkunu olduğum edebiyatın zengin
dünyası ve ben yazmanın ve de yalnız olmanın faturasını ödüyorum aralıksız
yazdığım şu son seneme dönüp bakıyorum da…
Adeta ortadan ikiye bölünmüş bir küre
doğamdaki zenginliği kağıda döktüğüm kadar yazma aşkımla büyüyen İlahi Ateş…
Ben bir ömür hep sevdim insanları.
Bir ömür Allah’ımı hep bildim.
Yazmaksa kanıma girmişken hayatımda
kim varsa edebiyata dâhil edemediğim kadar edebiyat ve sanal dünyada kim varsa
hayatıma geçiş yapamamakta her biri en azından hayatımda olan insanlara
kalemimle olan yolculuğumu anlattığımda umursamaz bir tavır takınırlarken
edebiyat dünyasında iletişim kurduğum kim varsa hayatıma muadil olamamakta.
Bir kelime ilhamım tetikleyen ve bir
hüzün dalgası ya da furyası şiirlere ve düz yazılara dönüşen.
İklimlerden ne olduğu ise meçhul:
uyandığımda baharı yaşadığım kalemi elime aldığımda uçuşa geçtiğim ve gece oldu
mu tüm yapraklarımı döktüğüm aşikâr.
Sessizlikse beni mustarip eden en çok
da değer verdiğim insanların büründüğü sessizlik oysaki sessizlik ve aşk İlahi
Güce ait bilirdim ve sevdikçe çözülen dilim ve de yazdıkça büyüyen hüznüm.
Gölgeli bir yolda volta attığım
doğrudur ve doğruları tasvip edip söylediğim de lakin tüm doğrular tüm
yanlışları götürmediği gibi ansızın yaptığım bir hata ile tüm doğrularım
gidebilmekte.
Gün boyu koşuşturduğum bir yandan
kalemin de elimden düşmediği ve neyin neyi tetiklediğini bilemezken günün
ilerleyen saatlerinde omzuma konan ilham perim…
Ben onunla hasbıhal ederken aslında
bir ömürlük sessizliğimin ve yalnızlığımın acısını çıkarıyorum ve hayatta ne
yapmış olursam olayım başarı addedilen hangi vasfımsa illa ki görünmezden
geldi.
Oysaki ben somut ve görünen ve
yaşayan bir varlığım lakin yazarken büründüğüm haletiruhiye çok başka dünyalara
sürüklemekte beni ve yaşadığım kadar yazacağım da koca bir gerçek belki de
yazdığım kadar yaşadığımdır doğru olan ve de yaşattığım…
Sessiz kalmaksa bana öğretilen gerçi
eksik etek addedilmedim büyürken ama her nasılsa babamdan tembihliyim en çok da
beni yargılayanların başında babam gelmişken ve ben her ne yaparsam yapayım
yetinme duygusu bilmedi insanlar ve askeri disiplinle yetiştiğim ailemde en üst
seviyede eğitim almam da kaçınılmaz oldu illa ki…
Genlerimde saklı belki de eğitimin ve
bilginin gücü ne de olsa öğretmen kızıyım bir o kadar otoritenin had safhada
olduğu bir yaşam öyküm oldu beni.
Baskın olan hep üzerimdeki baskı oldu
ve şimdilerde eskisi kadar baskı altında olmasam da canım öylesine yanmışken
şimdilerde en büyük baskıyı kendime uygulayan yine benim.
İçimde bitmeyen bir derya mevcut:
Sevginin en büyük eseriyim ben ve de
esiri…
Sevgiye olan düşkünlüğüm ve ben bir
ömür insanları kolaylıkla karşılıksız sevebilirken hep de sevildiğime kani
oldum içine girdiğim hangi sosyal grup/ortam olursa olsun hep de insanlara
güven duyduğum üstelik en güvenilmeyecek insanlara bu yüzden hayata bir-sıfır
yenik başladım gelin görün ki; insanların gözünde hep avantajlı ve şanslı
addedilirken bir o kadar bir elim yağda bir elim bağda yaşıyor addedildim
gerçi…
Yalan da değil hani çünkü bir ömür
ailem bana her türlü imkanı tanıdı ama karşılığında ben de inanılmaz alın teri
döktüm.
En başta ahlak ve namus ve bilgi
babında müthiş bir baskı uygulanmışken hep de korktuğumu geç fark ettim bu
yüzden hayatımda olan insanları hep üst seviyeye taşıdım.
Bir o kadar algı eşiğimde farklı
yansımalar ve yanılsamalar yaşadım.
Sevginin hüküm sürdüğü bir kalbim bir
dünyam var ve canım ne kadar yansa da en çok seven ben olmalıydım bir o kadar
en çok sevilen ve içine düştüğüm bu büyük tuzak hep bana zarar verdi.
En büyük meziyeti sevmek bilirken
geri dönümü eziyet oldu.
Aralıksız yazdığım şu son on yılım ve
benim yazmaya ve edebiyat düşkünlüğüm onulmaz yaralar da açmadı değil hani.
Bir ömürlük çabam ve bilgiye ve emeğe
verdiğim değer ölçüsünde değer görmem kaçınılmazdı ama gördüm ki; değer
gördüğüm kadar da zarar görmekteydim…
Yazmak ve yaşamak arasındaki o ince
çizgide yürümek asla kolay olmadı en başta zor sanmasam da…
Zaten başladığım hangi hikâyem mutlu
sonla bitti ki?
Ve işte yazmakla yaşamak arasındaki o
ince çizgide yeni keşiflerde bulundum ve ben yazdığım kadar mutluyum işin
ilginci acı çektiğim adar yazıyorum ve bu türbülans inanılmaz zorlasa da hayatı
yaşanır kılıyor ve yazgımı kabullendiğim kadar yazarak yazgıma ve ömrüme alt
yazı geçiyorum…
Ve bilin ki: sevgili okurlarım ben
durduk yere yazmıyorum durduk yere de sizi sevmiyorum.
Sevgimle…