Bir düş’ ün tekelindeyim ve tevazu
yüklü ömrün dar koridorunda volta attığım ömrün de minvalinde adeta seken bir
kör kurşun ruhun hutbesi bir kor acı ki yüreğin dilemması ve işte güne
öykündüğüm gecenin sınadığı dirayetimle ölümsüzlük iken tek arzum artık yoktan
var edenin yok ettiği bir canlının telaşındayım.
Canım yandığı kadarım.
Yakardığımda saklı ve de.
Yandığım ölçüde eridiğim ve eridiğim
kadar sellere kapıldığım ömrün girift sevdasında vardiyalı bir yalnızlıktır
başımın sıkıştığı.
Uzundur hikâyeler oysaki yaşam da
ölüm de tek nefeste saklı.
Kısadır romanlar hele ki şair
yazmışsa hayatını.
Külliyesinde fink atar sözcükler o
rahle ki başımı dayadığım o Dergâh ki Rabbimle buluştuğum her an her saat her
gün ve işte bilinmezin kollarını sıvadığı kadar sıvazladığımdır yarı yolda
kalmışlığıma nazireleri eksik kılmayanlar.
Gün sökün etti doldurdu vadesini.
Ama ertesi güne taştı hüzün dolu
heybemde saklı iken yüzüm.
Yüz görümü nidalardan çıktığım yolda.
Yandığım minvalde koruk olduğum bağın
duvağında.
O duvarlar ki sıvası dökülmüş…
O duvarlar ki kasvetli…
O duvarlar ki kulağı olan…
O duvarlar ki üstüme yıkılan.
Yaşamakla ölmek arasında bir tercih
yapma hakkım yok asla ve yaşadığım kadar da yaşatacağım hayallerimi.
Üstün körü bir dua değil benimki
bilakis bir veda hutbesi aşkın sesinde aşkın solunda aşkın sancağında aşkın
asası kalemin dil yarası gönül yarası.
Uçuşan yalnızlığım.
Uç uç böceğimi özlediğim.
Uçarı iklimlerde ucu açık sorularda
gizlendiğim.
Ucube bir heykel gibi yumrukladığım
ve üstü kapalı bir niyaz gibi sadece Rabbin bildiği.
Gönle yağan kar.
Beyitlere tutunası.
Yüreği karışlayan dalgalar.
Oysaki yüz ölçümü acının sadece anda
saklı bir rengin tasviri bir acının ertesi ve intibak ettiğim kadar ölüme
itiraz hakkımın da olmadığı bir yürek şerbeti…
Elbet duygular baştan çıkaran.
Elbet rüyalar gözüm açık gördüğüm.
Albenisi yaşamın azat edilesi.
Alengirli sözcüklerden ve insanlardan
uzak yakınlaştığım kabrin beni çağıran sesi.
Ölümüne sevdiğim.
Ölümüne yazdığım.
Tek bir öyküm yok benim binlercesine
alışkınım.
Bir uydu gibi dönendiğim ve uyuya
kaldığım masa başında nerede ise tüm ömrümle örtüşen öğrenci kimliğimle gel geç
değil mıhlanıp da kaldığım bir oktav belki de sessizliğin sol anahtarı ile
açtığım kapıların ansızın da yüzüme kapandığı.
Hoyrat rüzgâr.
Haşin insan.
Hayta mevsim.
Dalkavuğu bilinmezin imgelerde saklı
iken iç sesim ve şiirler duvağı yalnızlığın bir hikâye daha yazıp da dalmak
istediğim ölüm uykusu hani olur da…
Hani olur da olmazın oluru bir gün
sadece benim için doğar ve güneş asla batmazken kıblemde sancılandığım
şiirlerin nüktesinde saklı bir veda gibi kapıştığım zalimin öfkesine yenik
düşmektense sevgiyle bir başıma ölmenin verdiği huzurun da ötesi yok iken ben
ki Rabbime kavuşma telaşıyla hüznün de çıtası yükselirken…