Renkler yorgun, yollar uzun günse
kasvetli.
Bir rengin daha istilası ve tütün
kokan gecelerden arda kalan yalnızlığın ikbali ve ihmali.
Demindeyim ömrün ve ne çok şeyin de
derdinde ve işte an itibari ile saat tutuyorum kaç kelime hızında ise
yolculuğum günüm her ne kadar müspet ve yorgun olsa da diri bir tebessümle
tavaf ediyorum evreni.
Bahsetmek istediğim çok şey yok da
hani ne de olsa sulak bir arazi addedilen yüreğimde sele kapıldı en çok da şu
son iki ayım ve parmak hesabı yapıyorum dualarımı ederken mademki tespihim de
koptu ve dünde kaldı…
Çiçekler yok artık sözlüğümde.
Dikenler filan da iltimas geçmiyor
çiçek bedenime.
Gözün gördüğüne itibar ederken
insanlar görmezden gelinmeyi diliyorum şu şen sesimde saklı hüznü de ezip
geçerken.
Temkinliyim hem de nasıl.
Aralıksız teftiş ediyorum önümü ve
arkamı.
Babadan tembihli ve artık yormuyorum
da kelamı.
Çivisi çıkmış düzene diyeceğimi dedim
hem beyan ettiğim sessizliğimle ne çok kapı kapanmışken yüzüme sözcüklerin
umresinde havsalamdan taşanları demet bildim ve kim bilir kaç bin dalya
siteminde insanların dediklerine göre papara yedim.
Hükmedene duacıyım.
Kaderime razı gelin görün ki
çabaladığım kadar da gönlüm ferah.
Bir bilinmeze tekabül etmişken
ansızın bilindik tüm teoriler tozlu kitap raflarında kaldı.
Genç yaşlı ölüm ayırt etmiyor.
Genç yaşlı sabır illa ki meyvesini
veriyor.
Cenk ettiğim hava sahası ve işte
içtimada yoklamam alınıyor.
Burnu Kaf dağında yaşayanların af
dilemesi gerekirken yüce Mevla’dan ve bildiğim her şeyi unutup sıfırdan
başlıyorum hayata gerçi bir öncesinde bir sıfır önde başlamışken mutlak değerli
rakamlar ve teoriler günbegün geçerliliğini yitiriyor.
Bir yandan da yiyip bitiriyorum
kendimi en çok da ruhun halvetine takılmışken gözleri kederin.
Haşmetli bir yolculuk duyguların asla
posta koymadığı.
İtibar ettiğim bilgi ve saygı ve
sevgi.
İhtiva edense kırık yüreğim ve ardı
arkası kesilmeyen yenilgilerim yine de yine de…
Dedim ya: şu son iki ay; hastane ile
ev arasında mekik dokuduğum ve dost kapıları çalıp da açılmadılar mı yüzüme…
Gönlümde esen rüzgâr nemli.
Yüreğimdeki burukluk pek bir kesif.
Azat edilesi ruhumsa hala kiracı
bedenimde.
Ve soyutlandığım kadar da
sömürüldüğüm en çok da yüreğimden taviz vermem beklenirken ve işte açık ara
farkla kendime olan uzaklığım ya da yakınlığım.
Dünya tatlısı bir ergenle yolum
kesişmişken hastane odasında ve demez mi bana?
‘’Bayılıyorum hem de nasıl kendime.’’
Kamp kurmuş bir sevgiyi sunuyor bana
altın tepside ve devamı geliyor tespitlerinin:
‘’Yoksa bir insan nasıl sever
diğerlerini?’’
Alı al moru mor bir nüans.
İyi de ben kendimi azıcık sevip de
koca kâinatı sevgiyle kucaklamışken ikimiz birbirimize ters düşüyoruz ne de
olsa illa ki birilerinin beni sevmesini beklemişken ve acıyla beslendiğim kadar
kendime de acımadığım o kadar aşikâr ki.
Sözcükler ve sevgi benim tek lüksüm.
Acımla pişen bir kahve gibi
telvesinde saklıyım imgelerin.
Sürtük bir ünlem.
Devasa bir ayraç.
Esen hoyrat rüzgâr ve de…
Nöbet tuttuğum gecelerin yerini artık
sabahın erken saatleri almışken ve işte tespit ediyorum alacak verecek
çizelgesini.
Postu serdiğim nasıl da aşikâr.
Pas vermediğim dünyada pes etmekle
etmemek arasında gidip geldiğim ve günbegün büyüyen yalnızlığıma eşlik eden
yüce Rabbim ve işte beni işte bizi asla terk etmeyen.
Kimsem yok, demenin muadili olsa ne
ki kalemin tefrişi?
Ne fark eder açık ara farkla
soyutlanmışken en çok da kendimden.
Ve son iki aydır ahkâm kesenler:
Ne yani, bir tek siz misiniz Rabbin
varlığına vakıf olan ve bir tek siz misiniz dua eden Rabbini tek bilen.
Annem hastanede canıyla boğuşurken
beni canımdan ve hayattan ve hatta dinden soğutmaya çalışan sözde inançlı
insanlar hatta üç beş tek insan.
Tekleyen kalbime bakıyorum da…
Ruhuma üşüşen alıcı kuşlarla da aram
iyi iken.
Ötenazi istediğim de bir gerçek en
başta ruhuma en başta sevgime ve tek servetim kalemime bağdaşık yaşarken şimdi
de bu mu sorgulanıyor?
Ne yani; ben iyi bir kul değilim de
bunun cezasını neden annem çekmekte?
Varsayımlar.
Ve nice veryansın.
İçtimada sözcükler.
İkbali ömrün.
İhtimal dahi veremezken en emin
olduğum insanların yan tutup da beni diskalifiye etmelerine…
Tükenmesi gereken sabrım had safhaya
ulaşmışken.
Tükenmiş benliğim hali hazırda
sevgiyi başköşede ağırlarken.
Eh, be kardeşim: bir izin vermediniz
kendimi doya doya sevmeme.
Bir de bastıbacak kalemim benim
soytarı hikâyem ve kelamın sonlanmadığı.
Renklerden pembe.
Ruhum uçuşkan.
Bedenim olması gerektiği gibi.
Sevgim emsalsiz ki ben en çok sevmeyi
sevmedim mi?
Arz edilesi ne var ne yok talep
görmeyen ve işte yangının büyüdüğü yüreğimi ve yüce Rabbim en sıcak günde bile
rahmetini sunmuşken üstüme ben nasıl sevmem güzel Rabbimi ve ben nasıl bağdaş
kurmam yere göğe ve her yerde O ve her seste ve her acımda sonlansın diye
beklediğim her üzgün hikâyede yine O, beni seven beni sevdiren.
Kıvançla attığım nutuk.
Ve evet, şimdi de gecikmiş baharını
yaşıyorum 2023 senesinin ve yeni doğum tarihi annemin ki yüreğimde ve yanımda
ve eli elimde…
En çok da ben yeniden kavuşma ve
sevme ihtimalini sevmedim mi kaderin ve işte dualarım bana yoldaş ve kalemimle
dans etmenin güzergâhında güzelleşen bir dünya annemin varlığıyla yeniden can
bulduğum…