Bahşedilene ısrarcıyım baş koyduğum
minvalde başıbozuk düzenin de tanıdık simasına asılı ruhumla s/alındığım kadar
yalnızlığın ç/ağrısına Araf’tayım belki de ara katı hayatın zincirleme şiire
mahal veren hüzünlü yamalı yolculuğum.
Pekişen bir hasret iken bilinmeze…
Bilindik tek duygu aşkın verdiği
hüzünle.
Aşina olduğum günbegün aşikâr isyan
etme durağına sürüklendiğim bir g/izin arifesinde…
Müteşekkir olduğum yüce Tanrı bense
münzevi bir sağdıcım kaynayan ruhum kararan ufkum kaybolan mazim kaybetmeye
doyamadığım yaralı yamalı yüreğim…
Irgattır kalem.
İnzivada geçen ömrün tek yıkılmayan
kalesi…
Kale duvarlarında oynaşan gölgeler
bense haysiyetimi ve onurumu ve de başımı dik tutmakla mükellef gecikmiş faizi
ile ödüyorum ruhuma buhranı telkin eden hayatta tefe konduğum kadar da t/av
olduğum hayatın ırmaklarında.
Geçiştiremediğim bir dürtü ölümle
iştigal.
Gaipten gelen coşkumu sonlandıran
insanlar.
Tefekkürde.
Teamülü s/onsuzlukta saklı belki de…
Disipline ettiğim benliğim en başta
bedenim ve belleğim asla elleyemediğim alt bilincin de infilakıdır yazmama
vesile olan ruhumun karanlık odasında inzivaya çekilen çocuk mizacımdır beni
ayakta tutan…
Tutuşan turuncu güneş.
Bir tual iken boş sayfa…
Irgat kalem isyankâr.
İndinde evrenin dağılan mikado
çöplerinden derme çatma bir kulübe inşa ettiğim zeminde serili benliğim
duvarlarına sürdüğüm kara rengin kara deliğin ç/ağrısına yenik düştüğüm.
Kararan gözlerim.
Karakaşına kara gözüne âşık olmadığım
insan ikliminde seken ruhum genelde insandan sayılmadığım ve görünmezden gelindiğim.
Ne bu gün ne yarın.
Teselli bulmakla tecrit edilmenin ara
bileşkesi ve yolum kesişmişken sair insanla nice duyguyla tutulan nutkuma
ektiğim sözcüklerin ansızın baş verdiği ve kıblemdeki asaleti kelimelere
serdiğim.
Müzmin ruhum ve de mütereddit
kimliğim.
Müsveddesi hayatın kalemimle münazara
ettiğim.
Taban tabana zıt olduğum bir toplum
uzağımda bir ahval destursuz güneşin demli hüznün aşkın da arka bahçesinde
yeşeren umutla iştigal.
İnancıma bağlı olmasaydım an itibari
ile aranızda olmayacaktım elbette ve ölümlerden döndüğüm içimde patlamaya yakın
duran kara kutu.
Kaç paradır sahi duygularımın rest
çektiği?
Pişekâr göğün semasında uçuşan
bilinmez bense bilinmeze duyduğum aşkla keşfe çıkıyorum her gün aslında
bilindik addedilen ne var ne yok, gardını aldığım ruhumun da bakiyesidir.
Bir imla hatası olması ise muhtemel
aşk’ ın…
Aş bildiğim.
Arşı alaya çıkan.
Azınlıktaki her zerrem.
Ayan beyan yalıtıldığım tecrit
edildiğim toplum…
Yaşımın da yasımın da insanı değilim
çünkü:
Anne sevgim ç/ağlayan…
İçimdeki yetim çocuk başının
okşanmasını bekleyen.
Bir ömre adadığım elli dört sene ve
yaşımı da sevmeye başladığım gün gibi aşikâr:
Yaşımın insanı olmasam da bilge bir
derviş gibi salınıyorum asırlık duygularımla tahtıma yerleşmiş bahtımı
sorguluyorum aralıksız.
Yanlışlar doğruları götürürken tüm
doğrularımla tek bir yanlışa dahi tekabül etmezken biliyorum da tek yanlışımın
ifrata kaçan sevgim olduğunu…
Her ne kadar yalnız ve boyutsuz olsam
da tükenmeyen bir insan sevgim var içerlediğim kadar maruz kaldığım onca şeye
rağmen sevgimi taşlayanlara iken itirazım taçlandıran Rabbime nasıl da
itaatkârım.
Çürüğe çıkan bir asker gibi.
Ordudan atılmış bir isyankâr belki
de…
Yine de bir ordu askerin içinde
üstüme duyduğum saygı ölçüsünde yaşıyorum ben ve saygınlığımı korumaktır ilk
sırada itaat ettiğim.
Sevgiyle ölçüşen.
Sevgiyle büyüyen…
İdamesi hayatın severek teselli
bulduğum ve saygıda kusur etmediğim kadar kendime duyduğum saygıyı saklı tutmak
adınadır dik duruşum.
Dik başlı bir açıyım acıyım da.
İçimi açamadığım insan ırkına bazen
yabancı.
Tanıdık gelen bir simadan çıkıp da
yola tanıdığım tanımadığım tüm insanlara safça güvenebildiğim kadar da yanlışa
düştüğüm…
Bir şifre saklı içimde.
Aslında nicesi.
Anahtarsa kalemin ucunda.
Günbegün eşlik eden kelebek ömürlü yazılarım
ve şiirlerim ve işte çözüldüğüm bazen üstünü çizdiğim ve attığım her çentik
yazdığım her cümle benden birer parça olmasının yanında parçalanmış hayatımla
içtimada bir duruşla sergilediğim duygularım.
Rengi atan hırkam.
Sözcüklerse bazen karaborsa.
Mizacı ölüm olan güne saygım ve
günden firar edip hayata nokta koymamın mümkün olmasına rağmen sadece
bekliyorum en uygun zamanı:
Ya, uyanacağım güzellik uykumdan ya
da uyandıracağım tüm insanları.
Uyumsuz ve hırçın ruhumla esen
rüzgâra eşlik eden delişmen yüreğimle sevmeyi çok gören insan iklimine de
nazire ettiğimdir doğru olan ve doğru tektir hayatta:
Meali yitik bir sözcük.
Mizacı kayıp bir şarkı.
Cıngılı ömrün cılkı çıkmışken de
sahte aşkların rüzgârı değil sadık olduğum insan kimliğime de en yakışan iken
Rabbine sadık bir kul olmanın da ötesinde değilken hiçbir şey…
Şöyle diyecekleri de aşikâr:
Bir varmış bir yokmuş Gülüm…
Sevgilerimle, dostlar…