Çürük bir düş idi gözümden düşen
hayalinde saklı tutulası sırlarım ve dişimin kovuğunda kalan tek gerçekti
senden arda kalan şiveli ve sanrılı bir sancı:
Aşkın asma katında sarıldım kendime
ve göğün mavisine takıldı gözlerim ne de olsa surlarında şehrin mağlup gelmiş
bir komutan edasıyla serildim iklimlerin en güzeline nasıl da yakındı mevsim
nasıl da gizemli ve beni çağıran bir Ağustos akşamında şakıyan kalemimle varsa
yoksa güze göç etme isteğim…
Ağlıyordu şarkılar Eylül olmanın
tininde saklı doğurgan kalemim…
Ağıtlar yakıyordu analar susan şehrin
susan mevsimin gizemi.
Ağdalı düşler gördüm gecenin ıslak
tenine konduğunda mehtap ve sırlarla ördüm hüzün hırkamı:
Meali hüzün.
Meali geçkin şarkıları dünün…
Dilek Taşı iken sevdalandığım şarkı
ve tek dileğimdi tek bilenle hemhal dirilmeyi değil devirmeyi becerdim kırdığım
potlarım belki de kırılası putlardan arda kalan o son zerre: aşkın hüviyetinde
gizlenmiş bir kırlangıcın kanat sesinde kendimi bulduğum leylisi aşkın narin
yârim yazdığım kadar da şaşkın kalemimle nazireler yaptığım hayallerim…
Güç bela sevenlere baktım da…
Göç mevsimim de yakındı madem.
Öcünü almaksa açılan yaralarımın açık
vermediğim kadar kapalı yürek çekmecem…
Soytarı gölgeler vardı saf tutan sair
yanılgı.
Sistematik acılar vardı ket vuran
kimine göre hüzündü en büyük yenilgi.
Bense çok sevdim.
En çok da kurmayı hayalleri:
Kurmaca bir hikâyede kurduğum saatin
alarmı mademki çeyrek vardı ölüme ve işte gözümü diktiğim içimin dikiz aynası…
Serildiğim yatak döşek.
Semiren hüznüm ve güzün ölümcül
ç/ağrısı.
Ağrıma giden ne varsa bırakmışken
ardımda ve en güzel sahneyi tasarladım aklımda ne de olsa ben şiirdim ne de
olsa ben Eylül idim ve şehrin tanrısı ve tanısı gizemli hikâyelerden çıkıp da
yola kendime varmayı defalarca ertelediğim dansa kaldırdığım yalnız hayallerim…
Bir ekin vakti Ekim gelmeden…
Bir seyyah gibi Eylül’ü ve güzü ve
hüznü beklerken…
Safi katıksız sevgimle eşelediğim
toprak ve dişimle tırnağımla yazdığım şiirlerim ve çürük sevgiler senfonisi
bense aşkın İlahi Işığında saklanmış güzelliklerin ve hidayetin peşinde arkamı
kollarken kollarımı açmış beni sarsın sarmalasın diye Eylül, beklerken…
Hani, çıkıp da gelecekmişçesine
köşeden dünde kalan kim varsa beni terk eden ve ne varsa ket vuran…
Katıla katıla güldüğüm zamanların
öncüsü hayallerimle şimdilerde katıla katıla ağlarken…
Ne de olsa ne de olsa:
Benim adım Eylül idi ve soyadım şiir
soyağacımda çentikler attığım kim varsa beni derinden ve karşılıksız kim
sevmişse ezelden…